TOPLUMSAL DEĞİŞİM-DİN İLİŞKİLERİ
Toplumsal Değişimin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din
İlişkisi
Dini Olumsuz Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal
Değişim
Dinin, toplumsal değişimi olumsuz yönde etkilemesi gibi toplumsal değişim
de dini olumsuz yönde etkileyebilir. Meselâ toplumsal değişim, dinin kendi
içinde çatışma çıkmasına; dindarlar arasında zıtlaşma, kavga, savaş vs. çıkmasına,
dinin toplumsal yapıda zayıflamasına, toplumsal hayatın bazı alanlarından
çekilmesine vs. sebep olabilir. Bu noktada Batı’da Rönesans ile
birlikte gelen değişimle ilişkili olarak ortaya çıkan reform hareketinin Protestanlığı
doğurmasıyla Hıristiyanlığın daha da farklılaşmasını ve farklı zamanlarda
ortaya çıkan dini çatışma ve savaşları örnek vermek mümkündür. Ayrıca
İslam tarihinde özellikle Hz. Osman döneminden itibaren meydana gelen
değişimlerin etkisiyle çeşitli fırkaların, siyasal hareketlerin, isyanların ve
daha sonraki mezhepleşme ve fırkalaşmaların, ayrışma ve parçalanmaların
kendini göstermesi de buna örnek verilebilir.
Bunların dışında genel olarak bir toplumda yeni dinin ortaya çıkması ve
yayılması, eski dini olumsuz etkiler. Buna göre yeni dinle toplumun yapısında
meydana gelen değişimin, eski dini ve dini yapıyı görece olumsuz
etkileyeceği açıktır. Örneğin Hıristiyanlığın Roma’da ortaya çıkması oradaki
paganizmi ve diğer inanç biçimlerini veya Mekke’de İslamiyet’in yayılması
oradaki putperestlik ve diğer inançları, o putperestlik ve diğer inançlar açısından
olumsuz etkilemiştir.
Dinin olumsuz olarak etkilendiği toplumsal değişim-din ilişkisine en iyi
örneklerden biri, çağdaş dünyada modernleşme ve sekülerleşmenin dini
olumsuz yönde etkilemesi olarak tespit edilebilir. Bu bağlamda geleneksel
yapıdan modern yapıya doğru yönelen toplumlarda, özellikle modern sanayi
toplumlarında, yeni ve modern değerlerin, seküler dünya görüşü ve zihniyetlerin,
geleneksel ve kurumlaşmış dini yapılar, formlar, inançlar, örf ve
adetler, norm ve değerler için olumsuz bir durum ortaya çıkardığı söylenebi95
lir. Fakat bu noktada acaba bu olumsuzluğun, modernlik ve modernleşmenin
ve ona bağlı olarak sekülerleşmenin dini gerilettiği, yani sosyal hayatın çoğu
alanlarından uzaklaştırdığı biçimindeki bir yaklaşımı doğrulayacak düzeyde
olduğu savunulabilir mi? Bilindiği gibi böyle bir görüş var ve o görüşe
sekülerleşme teorisi denilmektedir.
Emile Durkheim ve Max Weber gibi bazı sosyologların çalışmalarında
egemen olan bakış, modern toplumda dinin çöküşünü beraberinde getiren bir
dünyevileşmenin, bir dindışılaşmanın varlığı düşüncesine dayanmaktadır.
Weber tarafından kuramsal olarak ortaya konulan ve E. Troeltsch tarafından
da yaygınlaştırılan, sekülerleşme teorisi, gittikçe dinin sosyal hayattan
uzaklaşacağı varsayımı üzerine kuruludur. Dini veya din-toplum ilişkilerini
evrimci ilerlemeci modernleşmeci bakış açısından ele alan sosyologların
çoğu, dinin belirli bir toplumda gerilememesi ve toplumdaki etkinliğini hala
sürdürmesini, sosyal ve siyasal gelişmenin veya modernleşmenin başarısızlığına
işaret olarak değerlendirmektedirler. Bu bakış açısına göre bir toplum ne
kadar modern ise o kadar sekülerdir; modernleşmenin düzeyi ne kadar
yüksekse sekülerleşmenin düzeyi de o kadar yüksektir. Bu yaklaşım, “ne
kadar modernleşme, o kadar sekülerleşme” olarak özetlenebilir.
Dünyanın gittikçe sekülerleşmekte olduğunu; dinin sekülerleşme
karşısında gerilere itildiğini, kamusal alandan uzaklaşmakta olduğunu ve dinin
toplumsal etkinlik alanlarının daraldığını ileri süren sekülerleşme teorisi,
sosyologlar ve din sosyologları tarafından tartışılmış ve bazı sosyologlar
tarafından kabul görürken, bazıları tarafından da toplumsal gerçeklikle uyuşmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir. Gerçekten de modernleşmeyle birlikte
zorunlu olarak sekülerleşmenin dini gerileteceği veya krize sokacağı biçimindeki
tez, modernleşmeyle birlikte dinin ve dindarlığın pek çok toplumda
gerilemenin tersine güçlü bir biçimde varlık göstermesi, dünyanın pek çok
coğrafyasında dine meşrûiyet aracı olarak çokça başvurulması ve pek çok
yerde dinsel canlanmaların var olması gerçeğiyle yanlışlanmaktadır. Günümüzde
modernliğin veya sanayileşmenin zirvesine çıkmış olan, bilim ve
teknoloji açısından çok güçlü olan toplumlarda dahi, modernleşme ve
sekülerleşme teorilerinin iddialarının tersine modernleşme ile din ya da bilim
ve teknolojik gelişim ile din arasında her zaman ters orantılı bir ilişki
olmayıp, tersine dinde, dinsellikte artış da gözlenebilmekte, dine dönüşler
görülebilmekte ve dini canlanmalar meydana gelebilmektedir. Modernlik ve
modernleşme söz konusu olduğunda, çoklu modernlik ve modernleşme
yaklaşımıyla, her toplumun kendi şartlarına göre kendi modernlik ve
modernleşme serüveni olduğu gerçeğinin göz önünde tutulması, konunun
daha doğru tespiti ve anlaşılmasını sağlar. Farklı modernlik ve modernleşmeler
olduğu kabul edilirse, modernliğin geçerli olduğu veya modernleşen
her toplumda sekülerleşmenin de etkili olacağı ve dini toplum sahnesinden
gerileteceği ya da kaldıracağı biçiminde bir yaklaşımın doğru olmadığı
anlaşılır. Bir toplumda, modernlik sekülerlik ve sekülerleşmeyi getirebilir,
ama başka bir toplumda getirmeyebilir veya sekülerleşmenin bir toplumdaki
etkisi ile başka bir toplumdaki etkisi aynı olmaz.
Nitekim birçok sosyolog, düz çizgili bir modernleşme ve sekülerleşme
teorisine karşı çıkmakta ve onun olayı tüm genişlik ve çeşitliliği içerisinde
dünya ölçüsünde açıklamaya yeterli olmadığını ifade etmektedirler. Çünkü
genelde Batı, özellikle Avrupa toplumlarında belli düzeylerde gerçekleşen
modernleşme ve sekülerleşmeye karşılık öteki toplumlar belli bir değişim
sürecine girmiş olsalar bile yine de onların sekülerleşmesi ile dinin gerilere
çekilmesinden söz etmek pek gerçeğe uygun düşmemektedir. Kaldı ki bizzat
Batı için dahi bu tartışmalıdır.