TOPLUMSAL DEĞİŞİM-DİN İLİŞKİLERİ
Toplumsal Değişimi Takviye Edici Bir Etken Olarak Din
Tarihte ve günümüzde dinin toplumsal değişimde takviye edici bir etken
olarak rol oynadığı kolayca gözlemlenebilir. Gerek Hıristiyanlıkta, gerek
İslamiyet’te ve gerekse diğer pek çok dinde veya dini oluşumda bu gerçekliği
görmek mümkündür. Dinler, kendilerine karşı olmadıklarını gördükleri durumlarda
değişimi desteklemekte, dindarlar, değişimi ve değişim aktörlerini
takviye etmektedirler.
Batı toplumlarındaki köklü değişimler bağlamında modern kapitalizmin
ortaya çıkıp gelişmesinde Protestanlığın rolü hatırlanabilir. Max Weber’e
göre modern anlamıyla kapitalizmin oluşmasında, Batı’da, Kalvinist, Pietist,
Baptist ve Metodist Protestan çevrelerin yaşayışında beliren püritanizm biçimindeki
bir zahitlik anlayışının etkisi büyük olmuştur
Protestanlığın bir şubesi olan Pentekostalizmin Şili ve Peru’nun modernleşme
sürecinde nasıl bir köprü işlevi gördüğü, sosyolojik araştırmalarla
ortaya konulmaktadır. Yine Şinto uyanış hareketinin, Japonya’nın ekonomik
rasyonelleşme döneminde kendini göstermiş olan bir geriye dönüş ve dini
esaslar üzerinde temellenen bir geçmişle buluşma olduğu da söylenebilir.
(Vergin 1985: 10)
Demokratikleşme yönündeki değişimde de dinin takviye edici roller oynayabileceği
söylenebilir ve bu arada Protestanlık örneği zikredilebilir. S.
Martin Lipset, Protestanlığın demokrasiyle pozitif ilişkiler kurduğunu söylemektedir.
Nitekim bazı bilim adamları da Protestan ülkelerin Katolik ülkelere
nazaran demokrasiye daha rahat geçme potansiyelleri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İslam ve Müslüman toplumlar hakkında objektif bir inceleme, tarafsız bir
gözlem de, İslam’ın ve İslamî grupların genelde toplumsal değişimi görece
engellemediğini, tersine takviye ettiğini ortaya koyabilir. Emevîler, Abbasiler,
Selçukçulular ve diğer İslam devlet ve toplumlarında, çeşitli yer ve zamanlarda,
İslam’ın değişimi takviye edici bir etken olduğu görülebilmektedir.
İslam’ın değişimden yana olmayan, gelişimi engelleyen, kalkınmayı
takviye etmeyen bir din olduğu, tersine söz gelimi Hıristiyanlığın dinamik bir
din olduğu ve nitekim İslam’ın fakir ve gelişmemiş toplumların dini olmasına
karşılık Hıristiyanlığın kalkınmış, zengin ülkelerin dini olduğu biçiminde
görüşler olmakla birlikte tarafsız bir tarihsel ve sosyolojik din okumasıyla
bunun doğru olmadığı, gerçekte İslam’ın değişimi takviye eden bir etken
olduğu ve hatta bir sonraki başlık altında üzerinde durulacağı üzere çeşitli
sosyal zemin ve bağlamlarda değişimin temel faktörü olduğu görülür.
Kur’an, Sünnet, İslam’ın tarihsel tecrübesi, günümüzün Müslüman toplumlarının
hayat çizgileri, İslam’ın; sahip kıldığı inanç ve kazandırdığı zihniyet
ve pratiklerle, toplumun gelişmesinde, güç kazanmasında, maddi ve manevi
huzura kavuşmasında, ekonomik kalkınmasında vs., takviye edici roller
üstlendiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Gerçekten de İslam toplumları, dinin toplumsal, kültürel ve siyasal
değişimlerde işlev görmesi bakımından az verimli toplumları teşkil etmemektedirler.
İslam’ın, değişimin gerçekleşmesinde, değişimden kaynaklanan
bir takım toplumsal çözülme, bunalım, çekişme veya çatışmaların ifade
edilişinde, çok önemli bir rol üstlendiğinin gözlemlendiği söylenebilir.
Din, toplumsal değişimde çatışma yoluyla da takviye edici bir etken
olabilir. Bilindiği gibi sosyal değişimin en önemli dinamiklerinden biri
çatışmadır. Egemen olanlarla egemenlik altında bulunanlar arasında, bazı
gruplar ve farklı değer sistemleri arasındaki çatışmalar tarihe eşlik etmişlerdir.
Bu nedenle din, daima bütünleştirici bir rol oynamamış, zaman zaman
şiddetli çatışmalara da sebep olmuştur. R. K. Merton, örneğin inanç için
yapılan savaşlar gibi, dinin yıkıcı güçlerine işaret etmiştir. Bazı dini sistemler,
egemenliği kabul ederler; diğer bir kısmı ise, egemenlik altında
bulunanlara, mevcut egemenlik ilişkilerini yıkmanın yüce dini bir görev
olduğuna dair dayanak çerçevesi temin ederler.