TOPLUMSAL DEĞİŞİM-DİN İLİŞKİLERİ
Dini Olumlu Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal
Değişim
Dini olumsuz yönde etkileyen sosyal değişimin yanında bir de dini olumlu
yönde etkileyen sosyal değişimden söz etmek mümkündür.
Bazen toplumda, toplumun yapısında öyle bir değişim gerçekleşir ki bu
değişim, dinin lehine işlevsel olabilir. Bu bağlamda geçmişten örnek vermek
gerekirse, örneğin Konfüçyanizmin ortaya çıkıp yerleşmesi, Çin’de hızlı bir
sosyal değişim, düzensizlik ve çatışma döneminde olmuştur. Yine felsefî
Brahmanizm ve Budizm’in başlangıçları, Hindistan’da birçok iç çekişmelerin,
Arilerle yerli halk arasındaki çatışmaların, feodal savaşların ve Brahmanlarla
Kşatriyaların sosyal nüfuz mücadelelerinin şiddetlendiği zamanlara
rastlamaktadır. Benzer bir biçimde İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı’da ve
dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan toplumlarda meydana gelen bir
takım değişimlerin, bir dini canlanmaya sebebiyet vermesini örnek olarak
zikretmek mümkündür.
Dini olumlu yönde etkileyen bir etken olarak toplumsal değişime bir
örnek de, Sovyetler Birliği bağlamında getirilebilir. Sovyetlerde ateizm temelli,
din-dışı ve dine karşıt bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılan
modernleşme, bazen dinin zayıflamasını beraberinde getirmişse de bazen de
özellikle onunla mücadele etme temelinde dinin güçlenmesine sebep olmuştur.
Bunun en azından Müslümanlarla ilgili olarak doğru olduğu söylenebilir.
Yine Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına
kavuşmaları yönünde kendini gösteren değişim de, İslamî canlanmada
etkili olmuştur. Ayrıca denilebilir ki Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin
bağımsızlıklarını elde etmeleriyle birlikte yüz yüze geldikleri yeni konum da,
hem seçkinler planında hem de halk kitleleri planında, özellikle de kimlik
oluşumu noktasında İslamiyet’e yönelişte önemli bir etken olmuştur.
Şu hâlde klasik modernleşme teorilerinin iddia ettiği gibi modernleşmeyle
doğru orantılı olarak mutlaka sekülerleşme gerçekleşmez ve dolayısıyla din
gerilemez veya çökmez. Hatta tersine modernleşme, dinin canlanmasında,
insanların dine sarılmalarında belirleyici bir unsur da olabilmektedir. Yukarıda
verilen örneklerde bu durumu gözlemlemek mümkündür. O hâlde modernleşmeyle
birlikte dünyevileşmenin gittikçe güçlü bir biçimde varlık
göstereceği ve dinin sosyal hayattan gerileyeceği biçimindeki tez veya teori
sorgulanmalı ve bu teoriye ihtiyatla yaklaşılmalıdır.
Dinin toplumsal değişimden olumlu etkilenmesine bir örnek de, demografya,
göç ve şehirleşme ile kendini gösteren değişimin, Türkiye’de ve Ortadoğu’da
dindarlaşma, cemaatleşme, dini örgütlenme, dini gruplaşma,
yönünde etkili oluşudur.
Toplumsal değişimin dini olumlu etkilemesine önemli bir örnek de,
modern toplumlarda ortaya çıkan yeni dini hareketlerdir. Modernite geleneksel
toplum yapısı ve düzeninde köklü değişimleri beraberinde getirdiği
gibi, bu değişimler de toplumların alışılagelmiş dini yaşantılarında çok köklü
değişiklik ve gelişimlere sebep olmuş veya kaynaklık etmişlerdir. Bu gelişimler
içindeki önemli olgulardan biri, yeni dini hareketler biçiminde kendini
göstermiştir. 19. yüzyılın başlarından itibaren yeni dini hareketler diye
adlandırılan bir takım yeni dini grup, cemaat, akım, hareket ve oluşumlar
ortaya çıkmaya başlamışlardır. Bu olgu ve sürecin en kayda değer gelişimi
ise, özellikle 20. yüzyılda olmuştur. Nitekim bu konunun bilim literatürüne
girişi ve bu çerçevede kendilerine yeni dini hareketler denilen cemaat, grup
ve oluşumlar üzerine sosyolojik incelemeler veya yeni dini hareketlerin
sosyolojisi de bu yüzyılda kayda değer bir gelişme göstermiştir.
Esasen yeni dinsel hareketlerin doğuşu, sekülerleşme süreciyle de ilgili
bir durumdur. Batı’nın Hıristiyan kolektif bilinci, ayrılıp dağılıyordu. Çoğulculuk,
onun objektifliğini zayıflatmış, toplumsal düzeyde Hıristiyan dinlerinin
yavaşça görülüp idrak edilen faydasız karakteri -ki buna statü ve güç
kaybı eşlik etmiştir- ekzotik dinlerin dinsel pazardaki pozisyonlarını geliştirmelerine
izin vermişti. Unification Church, the Family veya Iskcon (Krishna
Consciousness) gibi bazı dinsel hareketler, Tanrı’yı geri getirip aile, ekonomi
ve hatta politikaya dâhil ederek dünyayı ve kurumlarını yeniden kutsallaştırmak
istemişlerdir. Wallis onları dünyayı reddeden yeni dinler olarak isimlendirmektedir.
Fakat büyük çoğunluk, başka bir tipten olup onlar dünyayı
onaylayanlardır. (Dobbelaere 1998: 454).
Yeni dini hareketlere dikkatli bir bakışla, onların küresel bir olgu olarak
kendilerini bize takdim ettikleri görülebilir. Aslında bu hareket veya oluşumların
birçoğu, yerel veya mahalli birer fenomen olarak görünmektedirler.
Genellikle onlar çoğulcu yapıya sahip ve hızlı değişim içindeki toplumlarda
çok büyük bir gelişim göstermişlerdir. Onlar, kendi mahallerinde, kendi
toplumlarında resmî dini bir cemaat hüviyetini de elde etmişlerdir. Örneğin
Endonezya ve Nijerya’da birçok yeni dini cemaat, hareket, grup ve oluşumların
büyük çoğunluğunun durumunun böyle olduğu söylenebilir. Öyle ki
Endonezya’da 60 milyon kişinin bu şekilde ortaya çıkan yerel yeni dini
harekete mensup olduğu gözlemlenmektedir. Vietnam’da ise Cao Dai ve Hoa
Hao adlı yeni dini hareketlerin beş milyondan fazla mensubu bulunmaktadır.
Buna karşılık, öteki bir kısım yeni dini hareket ve oluşumlar, menşeî mahallerinin
çok ötesinde dünya çapında bir yaygınlık ve gelişim göstermişlerdir.
Şunu da belirtmelidir ki, yeni dini hareketler, bir yönüyle dini canlanmaya
işaret ederken, bir yönüyle de ana dini grup ve yapılar için tehdit unsuru
olabilmektedir. Çünkü bunların toplumda, hata küresel ölçekte bütün dünyada
çoğalıp büyümeleri, ana dini bünyeden kopmalara, ana dini grupla rekabet
ve çatışmalara ve dolayısıyla toplumda ayrışmalara, gerginliklere, huzursuzluklara
vs. yol açabilir.