TOPLUMSAL DEĞİŞİM-DİN İLİŞKİLERİ
Toplumsal Değişimin Temel Etkeni Olarak Din
Din, toplumsal değişimi yavaşlatan, engelleyen veya takviye eden bir etken
olabildiği gibi toplumsal değişimin temel etkeni de olabilmektedir. Weber,
dünyayı düşünce ve inançlar yönetmese de, bazı tarihsel durumlarda düşünce
ve inançların toplumsal değişimin yönünü bağımsız olarak etkileyebileceklerini
ileri sürmektedir. Gustave Le Bon’a (1841-1931) göre de inançlar,
insanlık tarihinin en güçlü etkenlerinden biri olup toplumun inançlarında
meydana gelen her değişmeyi büyük toplumsal değişim izler.
Gerçekten de din, bazen sosyal düzeni sağlar, istikrar oluşturur veya
oluşmasına yardım eder, sapma ve anomi durumlarına engel olurken, bazen
de mevcut toplumsal düzeni değiştirmeye yönelik bir hareket meydana
getirerek anomi ve sapmaya neden olabilir ve toplumda bölünüp ayrımlaşmaya,
saflaşmaya, göçe veya devrim denilebilecek köklü yapısal değişimlere
yol açabilir.
Toplumsal değişimin temel etkeni olarak dine İslamiyet bağlamında
bakılacak olursa, görülür ki İslâm, büyük karizmatik önder olarak Hz.
Muhammed’in 23 yıllık peygamberlik döneminde giriştiği hareketle Medine’de
Ashabı ile birlikte inşa ettiği sosyal sistem ve yapıda değişimin temel
etkenidir. Ataların geleneksel dinine ve dünya görüşüne karşı yeni bir ruh,
inanç ve hayat tarzıyla ortaya çıkan İslâm dini, animist ve putperest inanç ve
uygulamaların yer aldığı geleneksel Mekke toplumunda şiddetli tepkilerle
karşılaşmış, ama taraftarlarını bulmakta da gecikmemiştir. Mekke’de putperestlerin
özellikle ileri gelenlerince bu yeni dine ve ona inananlara karşı baskı
ve şiddetle karşılık vermeleri sonucunda İslam Peygamberi ve Ashabı
Medine’ye Hicret etmiş ve İslam orada kök salmıştır. Hicret’i müteakip Hz.
Peygamber’in önderliğinde on yıllık bir mücadele, sadece Hicaz yöresinin
değil, hemen hemen bütün Arabistan’ın yeni dini, sosyo-kültürel, ekonomik
ve siyasal oluşumun nüfuz dairesine girmesi ile sonuçlanmıştır. Bu çerçevede
Arabistan’da çok köklü bir toplumsal değişimin gerçekleştiğini görmekteyiz.
Bu değişim, toplumun dini, sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, ahlakî,
hukuki bütün alanlarında etkili olmuştur. Bu değişime, Kur’an ve Hadislerle
İslam tarihi kaynaklarının da işaret ettiği gibi cahiliye döneminden medeniyet
dönemine; sözlü kültüre dayalı kabile düzeninden kitabî kültüre dayalı
ümmet (toplum) yapısına dayalı şehir medeniyetine bir geçiş demek mümkündür.
Şehir ortamında ortaya çıkan İslâm dini, gittiği her yerde bir şekilde
şehirleşmeyi de hızlandırmıştır. Her ne kadar sosyo-kültürel açıdan İslâmiyet,
Arap kültür atmosferinde ortaya çıkmışsa da, orada önemli değişiklikler
gerçekleştirmiş, en önemlisi topluma Tevhit esasına dayalı yepyeni bir inanç
getirmiş ve yepyeni bir ruh üflemiştir. Görüldüğü üzere İslâm, Hz. Muhammed’in
liderliği altında, Arap toplumunun dini, sosyal, siyasal, kültürel,
ekonomik, edebî, ahlakî vs. yönlerinin yapısal değişiminde temel etken
olarak rol oynamıştır.
İslam dininin, karizmatik bir lider olarak Hz. Muhammed’in vefatını
müteakip ortaya çıkan Raşid Halifeler döneminde de İslam toplumunda toplumsal
değişimin temel etkeni olmaya devam ettiği görülmektedir. Bu
dönemde bir takım önemli iç mücadele ve çatışmalar olmakla birlikte İslam
toplumunun sınırları çok hızlı bir şekilde genişlemeye ve İslam toplumları
başka toplumlarla, Müslüman olan ve olmayan yeni çevrelerin kültürleriyle
karşılaşmaya başlamışlardır.
Daha sonraki dönemlerde ve hatta günümüz dünyasında dahi İslam, çeşitli
olaylarda, değişik yer ve zamanlarda, çeşitli toplumların siyasal, sosyal,
kültürel vb. değişimlerinde, tamamen olmadığı yerlerde de belli düzeylerde,
değişimin temel etkeni olarak işlev görebilmektedir.
Dinin toplumsal değişimin temel etkeni olmasına siz de başka bir örnek
getiriniz.
Dinin etkili olduğu din-toplumsal değişim ilişkilerini ele alırken dikkat edilmesi
gereken önemli bir husus, dinin bu şıklardan her birini birbirinden bağımsız
olarak saf bir biçimde gerçekleştirdiği zannına kapılmamaktır. Burada esas
alınan nokta, dinin değişik biçimlerde toplumsal değişim karşısında etkili
olabildiği ve değişik zaman ve zeminde bu biçimlerin biriyle öne çıktığıdır. Din,
bir yönüyle etkili olurken diğer yönleri de büyük ölçüde bünyesinde taşır.
Ayrıca din, bu biçimlerden ikisini veya üçünü bir anda gerçekleştirme imkan ve
potansiyeline de sahiptir. Söz gelimi din, bir toplumda belli bir zamanda bir
yandan değişimi takviye edici bir işlev görürken, aynı zamanda değişime karşı
istikrarı koruyucu bir işlev de görebilir. Doğal olan da budur zaten. Toplumsal
değişimin sağlıklı bir biçimde meydana gelebilmesi, aynı zamanda toplumun
dengesinin bozulmamasına da bağlıdır. Değişimle birlikte toplumun dengesinin
bozulmaması için toplumsal değişimi destekleyen din, aynı zamanda
toplumsal bütünleşme ve denge için bir istikrar işlevi de görebilir. Benzer
biçimde din, örneğin hem muhafazakâr bir tutum sergileyebilir, hem de toplumsal
değişimin başlı başına bir faktörü olarak hizmet görebilir. Buna örnek
olarak ise İslâm tarihinden Medîne toplumunu getirmek mümkündür. Hz.
Muhammed’in liderliğinde kurulan Medine’nin oluşum ve değişim sürecine
bakıldığında, orada dinin hem başlı başına bir değişim faktörü olduğu, hem de
toplumsal bütünleşme etkeni olduğu görülebilmektedir.