Felsefe Tarihi

Matematik ve Felsefe

Felsefe ile matematik arasında, sorunların çözümüne dayanan, bir bağlantının bulunduğu görüşü Anadolu-Yunan filozoflarının ileri sürdükleri bir konudur. Platon, felsefenin geometriden ayrılamayacağını belirtirken, Akademia’ nın kapısına “geometri bilmeyen gelmesin” diye yazmış, diyaloglarında da bilgi kuramını geliştirirken geometri sorunlarından örnekler vermiştir. Pythagoras, evrenle ilgili konulan açıklarken sayılardan yararlanma gereğini ortaya atmış, varlık türlerinin kurucu öğeleri olarak, sayılara dayalı bir dizgenin bulunduğunu savunmuştur. Ona göre evrende düzeni sağlayan, varlıklan belli biçimlere göre oluşturan temel ilke sayılardır.

Başlangıçta geometri, aritmetik dizgelerine dayanan bir yöntemi benimseyen felsefe, sonraki dönemlerde, daha geniş sorun alanı bulunca matematiği bir yöntem olarak değil de felsefe öğretilerinin bir bölümü diye görmüştür. Özellikle geometriye dayanan gökbilim çalışmalarının gelişmesi, evrenle ilgili felsefe sorunlannın alanını genişletmiş, Kopemik, Kepler gibi bilginler evren bütününün matematik bir düzene göre kurulup işlediği görüşünü savunmuşlardır. Gökbilimle ilgili buluşlar, gelişmeler, felsefenin üzerinde durduğu evren sorununa yeni boyutlar kazandırdı. Evrendeki düzenin tannsal bir güçle ve matematik ilkelere göre kurulduğu savı tartışılmaz bir konu durumuna getirildi. Özellikle tannbilimin egemen olduğu dönemde bu görüş fizikle ilgili konulara yeğ tutuldu. Evren yaratılmıştır, yaratıcısı Tanrı’dır, ancak bu düzenli bütün, matematikteki değişmez ilkelere uygundur. Bu uygunluğun kaynağı da tannsal erktir.

Giordano Bruno, Galileo, Descartes, Pascal, Spinoza gibi bilge ve matematikçiler felsefe sorunlannın çözümünde matematiği yar- dımcı bilim değil de, temel öğe diye anladılar. Böylece matematik evren düzenini açıklamadan çok, felsefe sorunlannın çözümünde yöntem niteliği kazandı. Leibniz, matematikçilerin görüşlerini doğrudan doğruya felsefenin ilgi alanı içine soktu. Matematik felsefenin yardımcısı değil, kendisi olma durumuna getirildi. Spinoza, felsefe konulannı içeren, Etbika adlı yapıtında uyguladığı çözüm yöntemini more geometrico (geometri yöntemi) olarak niteledi. Bu çalışmalar sonunda bir “matematik felsefesi” gelişti. Condorcet, Kant gibi filozoflar matematiğe, dolaylı olarak, ağırlık verdiler. Felsefe sorunlarının matematikteki gibi açık ve seçik bir nitelikte çözümünün gereğini ileri sürdüler. 19.yy’dan beri matematik ve felsefe bir bütünün iki bölümü gibi anlaşıldı. Bu görüş mantığa uygulanarak, bütün önermelerin açıklanışında matematik çözüm ilkelerine dayanma gereği ortaya atıldı. Daha sonra mantık felsefeden alınarak matematiğin ilgi alanına kaydınldı, böylece lojik ya da lojistik adı verilen yeni bir bilim olmuştu.

19.yy sonlan ve 20.yy başlannda, özellikle kimi Yeni-Kantçılar ve ‘Viyana Okulu diye nitelenen felsefe öğretisi bütün ağırlığınnı matematiğe verdi. Reichenbach mantık ve felsefeyi matematik ilkeler üzerine oturturken fizikten de, elden geldiğince, yararlandı. Poincare, kimi matematik sorunlannın çözümünde, felsefede önemli bir yer tutan sezgiden, kimi felsefe sorunlannın açıklanışında da matematik yöntemden yola çıktı. Whitehead ve Bertrand Russell felsefeye matematikten, Einstein ve Heisenberg ise matematik-fizik bağlantısından yaklaştılar. Bu çalışmalar sonunda 20.yy’da matematik-felsefe uzlaşımı ağırlık kazandı, sorunlann çözümünde tek yönteme dayanma geleneği bırakılarak, ikisini birlikte yürütme, felsefeye matematiğe özgü bir içerik verme eğilimi yaygınlaştı.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi