Edebiyat

Yaban Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Konusu, Özeti, Karakterleri)

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

İlk Yayın Tarihi: 1931

Kitabın Konusu: I. Dünya Savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır.

Kitabın Ana Fikri: Vatanın işgale uğramasına, topyekün elden gitme tehlikesine rağmen duyarsızlığın sürmesinin, cahilliğin bir sonucu olduğunu göstermesidir.

Kitabın Kısa Özeti:
Sessiz ve sakin bir yerde ömür sürmek isteyen Ahmet Celal, gittiği yerde, yabancı olduğundan, yaban olarak tanımlanmaktadır. Köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağmen ona düşman gözüyle bakılmaktadır. Yurdun tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması , sonuçta; evlerinin yakılması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarına tacizde bulunulması onların akıllarını başlarına getirir.  remote/yaban-yakup-kadri” 143″ 232″

Kitabın Uzun Özeti:
Sakarya savaşından sonra Haymana, Mihalıççık, Sivrihisar çevrelerinde Garp Cephesi Kumandanlığı emriyle dolaşan Tetkik-i Mezalim heyeti, sahibi belirsiz bir defter bulur. Defteri yazan kimse, I.Dünya Savaşı sırasında bir kolunu kaybetmiş, memleketini düşman işgal edince de eski hizmeteri olan Mehmet Ali’nin köyüne sığınmış bir yüzbaşıdır. Yüzbaşı Celal, köydeki hayatını şöyle anlatır. Ahmet Celal’in köye gelişinden beri bir olağanüstü hâl vardır. Hiç kimse yeni elbiselerini giymediğine göre ne bayram vardır, ne seyran; yalnız orada bir”Geldi” sözüdür dolaşmakta. Yüzbaşı Celal, hizmet eri Mehmet Ali’yi kenara çeker ve sorar. Gelenin Şeyh Yusuf olduğunu öğrenir, Şeyh Yusuf mübarek, büyük bir adamdır. Hastalara okur, üfler, köylüye güzel nasihatler verir. Başı darda olanları selamete çıkarır. Gerçi gözle görülür, elle tutulur bir hizmeti dokunmamışsa da, köylü yine de inanır. Üstelik pis, kirli bir adamdır. Ahmet Celal bu adamı ziyarete gider. Onun geldiğini görünce, şeyhin çevresindeki küçük kalabalık kendiliğinden dağılır. Ahmet Celal, sade merhamete değil, terbiyeye de muhtaç bu şeyh bozuntusunu bir cümleyle kaçmaya mecbur eder. Ama muhtar, onu, şeyhe mazur göstermek için bir cümle kullanmış, “Kusura bakmayın yabanın biridir.” demiştir, işte bu söz, savaş gazisi yüzbaşının durumunu belirlemiştir. Ne kadar uğraşmış olursa olsun, köylü onu bir türlü içlerine, kendi aralarına kabul etmeyecektir. Çünkü o yabandır, yabancıdır, onlardan değildir. Köyün zorba takımından Salih Ağa yeniden askere alınan Mehmet Ali’nin anasını bile rızkı olan ekinden mahrum edecek kadar ileri gitmektedir. Bu sırada düşman, köye epey yaklaşmış bulunur. Bekir Çavuş bunun suçunu düşmana sataşanlarda bulur. Ona vatanın bir bütün olduğu hakkında fikir vermeye imkan yoktur. Çünkü o, emekli yüzbaşıyı da onlardan, yani Kemal Paşalardan saymaktadır. Demek ki kendisi ve köylü, Kemal Paşaya karşıdır. Çünkü Kemal Paşa,işi oluruna bırakmayan, düşmanla savaşan bir kimsedir. Savaş ise rahatlık ve uyuşukluktan çıkmayı, miskinlikten kurtulmayı gerektirir, insanı ateşe atar.Günün birinde düşman köye girer. Köy halkı daha onlar girmeden yok olur. Nereye giderler, nasıl kaybolurlar? Bunu bilmek olanaksızdır. Ama yokturlar işte!..Meğer köyden çıkmış, devekuşunun başını kuma gömmesi kabilinden, yakındaki dere içinde saklanmışlardır. Düşman için onları meydana çıkarmaktan kolay bir şey olmaz. Dövüşecek yerde, her ne fedakârlık karşılığında olursa olsun bir anlaşma yolu arayan bu zavallı köylüye savaş hâlinin ne demek olduğunu yine en iyi, düşmanlar öğretir. Zulüm, yağma ve işkence başlar. Bundan, küçük Hasan gibi çocuklar bile kurtulamaz. Düşman hiçbir gerekçe ileri sürmeden evlerin, eşyanın, insanların altını üstüne getirmektedir. Bu zulümleri yangınlar izler. Köylüyü, Yüzbaşı Celal de dahil meydana toplarlar. Bunun sonu ya mescide tıkılıp yakılmak veya kitle hâlinde kurşuna dizilmektir. Celal, bir kargaşalıktan faydalanarak Emine’yle yanmış yıkılmış bir duvarın ardına kadar kaçabilir.Köylülerden de kaçanlar olmuştur. Askerler bunların peşine düşer, rastgele ateşederek tutturabildiklerini öldürürler. Mezarlığa doğru çekilirlerken Emine, kalçasına yediği bir kurşunla çakılır kalır. Yaban da, böğründen bir mermi yemiştir. Servilerin altında bin güçlükle gömleğini yırtar, Emine’nin yarasını sarar. Emine de onun yarasını bağlar. Uzaktan uzağa duyulan ateş sesleri, köyde hiç kimsenin sağ kalmayacağını bildirmektedir. Yaban, başını Emine’nin dizlerine koyar, huzur ve sükun içinde kendini ölüme hazırlar. Şafakla birlikte kaçmak isterler. Ama Emine, artık kalkacak durumda değildir. Yüzbaşı, defterini kadına bırakır; kendisi böğründe kurşun yarası, tek başına, bilmediği bir geleceğe doğru gider.

Kişiler ve karakteristik özellikleri:                                    

Ahmet Celal: I.Dünya Savaşı sırasında sağ kolunu kaybetmiş bir yüzbaşıdır. Yerleştiği köylülerin cahilliğini gidermek için didinen, köy yaşamına alışık olmayan birisidir. Romanda köylü-aydın çatışmasında birinci rol oynamaktadır.
Emine: Güzel ve ürkek bir köylü kadını.
Zeynep Kadın: Mehmet Ali’nin annesi. Oldukça zengin ve sevgi denilen kavramdan uzak bir yapısı vardır. Mehmet Ali: Genç, saf ve toy biri. Şeyh Yusuf gibi sahtekârlara kolayca inanabilecek kadar bilgisizdir.
İsmail: Mehmet Ali’nin kardeşi. Çirkin bir vücut görünümü var. Annesine karşıgelebilecek kadar küstah. Salih Ağa: Köyün en zengini. Kışın bile çorapsız dolaşır. Kurnaz, sinsi, zeki, ikiyüzlü bir kişiliği var. Düşüncelerini ayaklarından anlamak mümkündür.
Şeyh Yusuf: Din kisvesi altında köylünün tertemiz duygularını istismar eden, onları aldatan biri.

Kitap Hakkında: Eskişehir’in sınırları içinde Porsuk Çayı’na yakın bir köyünde yaşayan ahaliyle buraya sonradan gelmiş İstanbullu bir “yaban”ın anlatıldığı Yaban romanı Türk aydını ile Anadolu halkı arasındaki sonsuz ayrılığı mümkün olan her yerde anlatarak okuyucunun daha iyi anlamasını ve Ahmet Celal’in çaresizliğini anlatmak ister. Ayrıca arka planda da güçlü biçimde Kurtuluş Savaşı devrelerini Sakarya Savaşı sonrasına kadar vermeye çalışır.