Hukuk Sosyolojisi

TOPLUMSAL YAŞAM VE HUKUK

İnsanlık tarihinde ne kadar eskilere gidilirse gidilsin, insanları gruplar veya top­lumlar halinde yaşarken buluruz. Toplumsal hayatın belli bir düzen ve uyum için­de yaşanabilmesi, insanların gerek birbirleriyle, gerek doğrudan doğruya toplum­la olan ilişkilerinde dikkate alacakları birtakım kuralların varlığını gerektirir. Top­lumsal hayatı düzenleyen kuralları, din kuralları, ahlak kuralları, görgü kuralları, gelenekler, görenekler ve hukuk kuralları olarak sıralayabiliriz. Aslında, toplumsal düzen kuralları da denilen bu kural türlerini mutlak anlamda birbirlerinden ayır­mak da mümkün değildir. Söz konusu kuralların meydana getirdiği bütünün kap­samı, niteliği ve bu bütün içinde farklı kural türlerinin ağırlığı yere ve zamana gö­re değişir. Toplumsal kurallar bütünü içinde hukuk kurallarının özel bir öneme sa­hip ayrı normlar bütünü olarak görülmesi, modern toplum yapılarında söz konu­su olmuştur.

Romalı hukukçuların söyledikleri “Nerede bir toplum varsa, orada hukuk var­dır.” deyişi, hukukun toplumsal yaşamla sıkı ilişkisini ve onun ayrılmaz parçaların­dan biri olduğunu kısa ve özlü bir şekilde ortaya koyar. Diğer kurumlar gibi hu­kuk da toplum içinde yer alır ve toplumsal sistemin temel bileşenlerinden birini oluşturur. Bu niteliği ile gerek bir bütün olarak toplum ile gerek diğer toplumsal kurum ve kurallarla ilişki ve etkileşim halindedir.

Sosyologlar, yıllardır toplumun insan davranışlarını nasıl şekillendirdiğini açık­lamak için “toplumsal norm” kavramını işlemektedirler. Bu bağlamda, hukuk ile diğer toplumsal normlar, formel kurallar ile informel kurallar arasındaki ilişki ve et­kileşimi incelemeye çalışmaktadırlar. Bu konuda çalışan sosyologlar, insan davra­nışı hakkında daha yeterli açıklamalarda bulunabilmek, hukuk kurallarının insan davranışları üzerindeki etkilerini daha iyi bir şekilde öngörebilmek için norm kav­ramına başvurmaktadırlar (McAdams, 1997: 340). Literatürde norm kavramı ile bi­reylerin kendilerini takip etmek zorunda hissettikleri informel ya da resmi olmayan toplumsal kurallar ifade edilmektedir. Bu kurallara uyma zorunluluğu, bunların bir ödev ve yükümlülük olarak içselleştirilmesinden kaynaklanabileceği gibi, herhan­gi bir yaptırım endişesi veya korkusundan da kaynaklanabilir. Çoğu zaman insan­ların normlara niçin uyduklarının veya uymadıklarının tam bir açıklamasını yap­mak da mümkün değildir. Aynı durum, bir toplumsal norm türü olarak hukuk ku­ralları için de geçerlidir. İnsanlar, hukuk kurallarına birçok değişkenin etkisiyle uyum gösterebilecekleri gibi aykırı davranışlar da sergileyebilirler.

Normlar, insan davranışını açıklamak ve bu davranış üzerinde hukuk kuralları­nın etkisini incelemek bakımından son derece kullanışlı araçlardır. Hukuk konu­sunda sosyolojik çalışma yapanlar, genellikle diğer toplumsal kuralları da inceleme konusu yaparlar. Çünkü gerek toplumsal düzenin sağlanmasında, gerek toplumsal kontrolün gerçekleşmesinde bütün toplumsal kurallar önemli işlevler görür.

Tarihsel süreçte devlet adı verilen bürokratik resmi yapıların ortaya çıkmasıyla formel hukuk kuralları ve mekanizmalarının belirginlik kazandığı söylenebilir. Böyle bir toplumda devlet gücünden kaynaklanan resmî ve formel nitelikteki ku­ralların insan ilişki ve davranışları üzerindeki etkisini, diğer informel toplumsal ku­ralları dikkate almaksızın yeterli bir şeklide değerlendirmek mümkün olmaz.

Toplumsal norm terimi, çok farklı tarzlarda anlaşılabilir. Mutlaka bir tanım yap­mak gerekirse toplumsal norm, onaylanan ve onaylanmayan toplumsal tutumları, yapılması istenen ve istenmeyen davranışları gösteren kurallar olarak tanımlanabi­lir. Toplumsal yaşamda neredeyse insan davranışlarının her yönüne ilişkin toplum­sal normlar vardır. Doğuma, ölüme, sigara içmeye, şarkı söylemeye, ne zaman ayakta olunacağına, ne zaman oturulacağına, öfkenin ne zaman nasıl gösterilece­ğine, duyguların kime karşı ne zaman, nasıl ifade edileceğine, kişisel meseleleri ne zaman tartışmak gerektiğine varana kadar yaşamın her alanı düzenlenmiştir (Suns- tein, 1996: 914).

Formel ve informel toplumsal kurallar, resmi kurallar ve resmi olmayan kurallar ayrımına denk düşer. Resmi kurallar, devlet gibi egemen bir otorite veya örgütlü bir güç tarafından uygulanır. Bu kurallar, anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik, genelge ve tüzük biçimini alır ve resmi yaptırımlarla desteklenir. Resmi olmayan kurallar ise, her toplumda yaygın olarak benimsenen ve uygulanan kurallardır; din, ahlak ve görgü kuralları gibi. Bunlar; ayıplama, dışlama, kınama, günah gibi manevi yaptırımlara sahiptir.

İnsan ilişkilerine, tutum ve davranışlarına yön veren toplumsal normların geri­sinde ise toplumsal değerler vardır. Toplumsal değerler, bir gruba veya topluma mensup olanların uymak durumunda oldukları genelleşmiş ahlaki inançlardır. Ör­neğin insan öldürmenin, hırsızlık yapmanın, sarhoş ve pis gezmenin, kabalığın yanlış ve kötü; temizliğin, dürüstlüğün, çalışkanlığın, yiğitliğin, doğru ve iyi oldu­ğuna inanmamızı sağlayan faktör toplumsal değerlerdir. Ancak, genelleşmiş ahla­ki inançlar veya soyut ilkeler niteliğinde bulunan toplumsal değerler, genellikle,
normlar halinde somutlaşır ve normlar aracılığıyla etkinlik kazanır. Çünkü daha genel ve soyut olan değerlere karşılık; toplumsal normlar, yaptırım güçleriyle top­lumsal yaşamın belirgin bir öğesini oluşturur.

Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, kişiler veya gruplar arasında gerekli iliş­kileri sağlayabilecek ve koruyabilecek birtakım kuralların veya normların varlığını gerektirir. Üretim veya tüketim etkinliklerinde, din ve aile sistemlerinde, siyasal ha­yatta ve eğitim dünyasında bu tür kuralların düzenleyici katkısı vazgeçilmez bir ih­tiyaçtır. Toplum halinde yaşayan insanlar, bilinçli ya da bilinçsiz olarak uydukları bu kurallar sayesinde belli ortamlarda ve durumlarda nasıl davranmaları gerektiği­ni bilirler ve diğer insanların da böyle anlarda nasıl bir tutum ve davranış göstere­ceklerini tahmin edebilirler. Örneğin, birbirleriyle selamlaşan iki insan, yaşlıya ye­rini veren genç, sandığa oy atan seçmen, trafik polisinin işaretiyle yön değiştiren sürücü gibi, çeşitli etkileşimlere taraf olan kişilerden her biri, her iki tarafın da tu­tum ve davranışlarına yön verdiğini bildikleri ortak kurallardan esinlenirler. İşte, bu ortak davranış kurallarına toplumsal normlar denir.

Romalı hukukçuların söylediği “Nerede bir toplum varsa, orada hukuk vardır.” deyişi­nin ne anlama geldiğini açıklayınız.

Toplumsal normlar, genellikle toplumsallaşma sürecinde öğrenilir ve zamanla kişiler için birer alışkanlık haline gelir. Ancak, toplumsallaşmanın bilinçli öğrenme aşamasında, bazı normlara uymamanın yaptırımının ceza veya başkaca bir hukuk­sal yaptırım olduğunu anlayan kişi, bundan böyle tutum ve davranışlarını buna gö­re de düzenler. Norm kavramı, yükümlülük kavramına dayanır. Norma çoğunluk­la uyarız, çünkü kendimizi buna yükümlü hissederiz. Yükümlülük hissi, sadece ce­za gibi dışarıdan gelen toplumsal baskılardan ya da müeyyidelerden doğmaz; da­ha çok, normun gerekli olduğuna inanmaktan ve normu içten benimsemekten do­ğar. Buna normun içselleşmesi denir. Ancak, toplumsal normların toplum yaşa­mında etkili olabilmesi, sadece normların içselleştirilmesiyle sağlanamaz. Ayrıca müeyyide veya yaptırımlarının da bulunması gerekir. Yaptırım, bir grup ya da top­lumun kişilerden istediği uygun davranışlara verdiği ödüllerden ve aykırı davranış­lara öngördüğü cezalardan oluşan baskı düzenidir. Normu uygulamamak veya norma aykırı davranmak; kınama, alaya alınma, acı çekme, pişmanlık duyma, mahkum olma, tazminat ödeme gibi üzücü sonuçlara yol açar. Normu uygulamak ise, kişilere fayda sağlar; onanma, sempati ve ödül kazanma gibi. Yaptırımlar da kendi içlerinde yaygın toplumsal yaptırımlar ve hukuksal yaptırımlar olarak ikiye ayrılır.

Bütün toplumsal normları dikkate almaksızın hukuk konusunda yapılacak in­celeme eksik kalır. Diğer toplumsal normlar, çoğu zaman hukuksal normları tama­men devre dışı bırakarak veya hukuksal normlara ihtiyaç duymaksızın insan ilişki­lerini ve davranışlarını düzenler. Kimi durumlarda ise, diğer toplumsal normlar ve hukuksal kurallar birlikte insan davranışlarını ve ilişkilerini yönlendirir. Bazı du­rumlarda da diğer normlar ve hukuk kuralları karşılıklı olarak birbirini etkiler (McAdams, 1997: 347). Örneğin, insanların birbirleriyle selamlaşmalarına ilişkin görgü kuralları, ayrıca hukuk kuralarına ihtiyaç duymaz. Bazı durumlarda ise, bü­tün normlar birbirlerini destekleyen yönde etki gösterir; insan öldürmenin hukuk­sal bakımdan ağır bir suç, dini bakımdan büyük bir günah, ahlaki bakımdan çok kötü bir davranış olarak görülmesinde olduğu gibi. Hukuk kuralları ile diğer norm­ların karşılıklı etkilerine ise, kamuya açık yerlerde sigara içmenin yasayla yasaklan­
masının zamanla sigara karşıtı bir ahlaki norma hayat vermesi veya ahlaken kötü bir davranış olarak görülen hırsızlığın hukuken suç haline getirilmesi örnek verile­bilir.

Diğer toplumsal normlar, hukuk kurulları halinde düzenlenmiş olabileceği gi­bi, zamanla hukuk alanının dışında bırakılmış da olabilir; özel mülkiyete saygının, sözleşme serbestisine verilen önemin, ırk ve cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı de­ğerlerin bu konularda hukuk kurallarına hayat vermesi, 1926 yılında yürürlüğe gi­ren Türk Ceza Kanunu’nda suç sayılan “zina”nın 2004 yılında kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu’nda suç olmaktan çıkarılması örneklerinde görüleceği üzere.

Toplumsal normlar, özgürlük ve refahı teşvik edebildiği gibi etmeyebilir de. Aynı şekilde, toplumsal ilişki ve davranışların ifade edilmesine uygun ortam sağla­yabildiği gibi kısıtlayabilir de. Özgürlük, bir kimsenin her ne istiyorsa yapabilme gücü olarak geniş bir anlam kazandığında, toplumsal normlar, ister istemez insan özgürlüğünü bir ölçüde sınırlayan bir etken olarak görülebilir. Çünkü insan davra­nışlarının normlar tarafından düzenlenmesi demek, aynı zamanda insanların ilişki ve davranışlarında bazı kısıtlamalara uğramaları, yani istedikleri her şeyi her za­man yapmaktan alıkonulmaları anlamına gelir. Toplumsal normlar, insanın özellik­le kamusal ilişkileri ve davranışları ile onların özel istekleri ve yargıları arasında bir sınır çizer. Bazen insanlar, toplumsal normların olduklarından farklı bir nitelikte, kendilerinin arzu ettikleri yönde olmasını çok isterler. Normları değiştirme gücün­den yoksun olmalarından ise, silah kullanmaktan hoşlanan bir kimsenin, bunu ku­rallara bağlayan ve yasaklayan hukuk normları karşısında duyduğu üzüntü gibi, derin üzüntü duyarlar. Aslında normlar, özgürlüğü mümkün de kılar. Normlar ol­maksızın toplumsal hayat yaşanabilir olmaktan çıkar, hatta tasavvur bile edilemez. Toplumsal normların yokluğu halinde başkalarının tutum ve davranışlarını anlaya­maz duruma geliriz. Toplumsal ilişkilerin ve davranışların anlamları konusundaki uyuşma, normlar tarafından tesis edilir. Böylece toplumsal normlar, toplumsal ya­şamı sınırlandırdıkları kadar kolaylaştırıp mümkün kılan bir işleve de sahiptirler. Toplum yaşamında iyi ya da elverişli toplumsal normlar, bu tür normların yoklu­ğunda yapmayacakları şeyleri yapmaya insanları teşvik ederek bazı toplumsal ge­lişmelerin sağlanmasına, kimi toplumsal sorunların çözülmesine katkıda bulunur­lar. Bir an için, oy verme, nezaket gösterme, sözünde durma gibi davranışlara yön veren toplumsal normların olmadığını düşünelim. Toplumsal normların etkisiz kal­dığı durumlar da olabilir; toplumun genel kabul gören normlarına ve kültürel de­ğerlerine aykırı tarzda davranış sergileyen uyuşturucu, çete ve mafya grupları üye­lerinin kendi alt grup değerlerine ve normlarına sıkı bağlılık duymaları buna örnek gösterilebilir (Sunstein, 1996: 917-918).

Hukuk kurallarının da bir parçası olduğu toplumsal normlar, sadece yaygın top­lumsal yaptırımlar (ayıplama, kınama, dışlama, alay etme gibi) yoluyla değil; aynı zamanda hukuksal yaptırımlar yoluyla, hukuksal örgüt ve mekanizmalar eliyle de uygulanabilirler. İnsanlar, ahlaki bakımdan verdikleri söze bağlı kalmayabilirler. Ahlaken kötü, dini bakımdan günah olarak görüldüğü halde başkalarını öldürebi­lirler, zarar verebilirler, mülkiyet haklarını ihlal edebilirler. Birçok konuda ihtilafa düşüp şiddetli çatışmalar içine girebilirler. Yıllarca süregelen kan davalarına yol açabilirler. Böyle bir durumda, devlet tarafından düzenlenmiş normların, hukuksal kural ve yaptırımların, yargısal örgüt ve mekanizmaların katkısı olmaksızın mevcut ihtilafları ve çatışmaları çözmek mümkün olamayabilir (Posner, 2002: 3).

Özetle belirtmek gerekirse, diğer toplumsal normlar ve hukuk kurallarının tümü toplumsal yaşamın veya düzenin temelleri olarak hizmet görür. Bunlar, in-

Modernleşme sürecinde şekillenen modern toplum yapılarında, toplumsal iliş­kilerde ve davranışlarda gözlenen giderek artan çeşitlenme, farklılaşma ve karma­şıklaşma, toplumsal hayatın düzenlenmesinde formel yapıları, resmi örgütleri, ya­zılı hukuk kurallarını ve mekanizmalarını öne çıkarmaktadır. Artan toplumsal taba­kalaşma, işbölümü ve uzmanlaşma ile birlikte toplumsal yaşamda giderek yoğun­laşan servet ve güç eşitsizlikleriyle baş etmek, toplumsal barış ve istikrarı tehdit eden sorunları çözmek, hukuksal düzenlemeleri, mekanizmaları ve organizasyon­ları zorunlu kılmaktadır. Günümüzde, neredeyse bütün sorunların çözümünün hu­kuk ve yargı düzeninden beklenmesinin gerisinde bu tür gelişmelerin bulunduğu söylenebilir. Ancak, bir kez daha belirtelim ki diğer toplumsal normların ve yaygın toplumsal yaptırımların, hukuk dışındaki toplumsal kontrol mekanizmalarının kat­kısı olmaksızın, toplumsal yaşamın ahengini bozan toplumsal çatışmaların ve so­runların çözümü mümkün olamaz.

Toplumsal düzen ve toplumsal kontrolün sağlanmasında hukukun işlevlerine ilişkin ay­rıntılı bilgiyi ikinci ünitede bulabilirsiniz