- Sosyoloji Nedir?
Sosyoloji kelimesi, Lâtince “toplum” anlamına gelen “socius” ve Yunanca “bilgi” anlamına gelen “logos” kelimelerinin, dil kuralları bakımından galat bir biçimde de olsa, birleştirilmesi suretiyle ortaya çıkmış ve milletlerarası bilim dilinde bu şekliyle yerleşmiş bir terimdir. Dilimizde ilkin “ilm-i İçtimaî”, “ilm-i İçtima”, “içtimaiyat” ve daha sonra da “toplumbilim” şeklinde adlandırılmışsa da, “sosyoloji” terimi daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Esasen, günümüzde sosyoloji kelimesi, dünyanın hemen bütün dillerinde, bu bilim dalını adlandırmak üzere, yaygın bir kullanıma erişmiş bulunmaktadır.
Konusu toplumun ve orada meydana gelen sosyal olayların, olguların ve süreçlerin bilimsel incelenmesi olarak belirlenen sosyoloji, genç bir ilim dalıdır. Her ne kadar kökü tarihin derinliklerine uzanıyorsa da, doğumunu tebşir eden asıl emareler XVIII. asrın sonlarına doğru ortaya çıkmış, XIX. yüzyılın ortalarında da o bağımsız bir ilim dalı olmak hüviyetini kazanmıştır. Bu kadarcık bir müddet (bir buçuk asır) ise, binlerce yıllık maziye sahip bulunan bazı öteki İlmî disiplinlerle karşılaştırıldığında hakikaten çok kısa olup, bu anlamda tabir caizse sosyoloji henüz gençlik çağını yaşıyor denilebilir.
Gerçekte, halen mevcut bütün ilim kolları, başlangıçta felsefenin bir cüz’ünü teşkil etmekte iken, sonradan yavaş yavaş ondan ayrılarak müstakil birer branş haline geldiler. İlim dallarının felsefeden ayrılarak bağımsız hale gelmeleri çok erken devirlerde başlamıştır. Sırası ile fizik, astronomi, biyoloji ve tıp ilimleri felsefeden ayrıldılar. Pythago- ras zamanında matematik felsefenin bir cûz’ünü teşkil etmekteydi. Eflâtun devrinde ise matematik felsefeden ayrılmıştır. Yeni çağlarda bu ayrılma işi daha da hızlanmış; tarih, iktisat, san’at ve öteki kültür ilimleri felsefeden ayrılarak bağımsız birer ilim dalı haline gelmişlerdir. Bu ayrılma işinde, tekâmülün son merhalesini sosyoloji ilminin müstakil bir branş haline gelmesi teşkil eder ki, bu da XIX. yüzyılın başlarında olmuştur.[1]
Burada, neden sosyolojinin en son olarak bağımsız bir ilim haline geldiği sorusu akla gelebilir. Ancak gerçekte, öteki ilimlerle karşılaştırıldığında sosyolojinin bağımsızlığını en son olarak kazanmış olması şaşılacak bir durum değildir. Zira, bu ilim dalı, ötekilere nispetle konusu en karmaşık olanıdır. Hakikaten, konusu itibariyle sosyoloji, meselâ tabiat ilimlerine oranla oldukça karmaşık olduğu gibi, aynı zamanda psikoloji, iktisat, hukuk, âdetler bilimi, dil ilmi, antropoloji, insan coğrafyası ve demografi gibi insan bilimlerine ve hattâ konu bakımından kendisine en yakın iki sosyal ilim olan tarih ve etnolojiye oranla da oldukça karmaşıktır. Esasen, sosyolojinin bu karmaşıklığı, onun konusunu teşkil eden “sosyal realite”nin oldukça kompleks olmasından kaynaklandığı gibi, aynı zamanda bu sosyal realiteyi incelemede kullandığı yöntemlerin son derecede muğlak olmasından da ileri gelmektedir.[2]
Bununla birlikte, sosyolojinin gerek konusu ve gerekse metodları- nın son derece karmaşık olması, onun kendine has olan amaç ve yöntemleriyle müstakil bir bilim dalı olmasına engel teşkil etmemiştir. Nitekim bugün artık bu bilim dalı tıpkı bitkiler, dil, hukuk ve çeşitli san’at eserlerini inceleyen bir çok ilimler gibi, bir “İçtimaî tezahürler ilmi” olarak bilim dünyasındaki yerini almış olup, öteki bilim dalları arasında sağlam bir mevkiye sahip bulunmaktadır.