Edebiyat

Recaizade Mahmut Ekrem Kimdir, Hayatı, Edebi Kişiliği

Recaizade Mahmut Ekrem. Tanzimat dönemi şâir ve yazarı (1 Mart 1847, İstanbul’da doğdu, 31 Ocak 1914’te aynı yerde öldü).

Takvimhane Nazırı Recai Efendi’nin oğlu, Ercüment Ekrem Talu’nun babasıdır. İlk tahsilini ve Arapça, Farsça öğrenimini babası Recâi Efendi’den yaptı. Bâyezîd Rüştiyesini bitirdi, Harbiye İdâdisini hastalığı yüzünden tamamlayamadı. Çeşitli kademelerde memurluk, edebiyat öğretmenliği, Şûrâ-yı Devlet (Danıştay) üyeliği ve başkanlığı yaptı. 1908’de kısa bir süre Evkaf ve Maarif Nâzırlıklarında bulundu. Aynı yıl Âyan âzâlığına (Senato üyeliğine) atandı. 1914’te ölünceye kadar bu görevde bulundu. Öldüğünde okullar tatil edilmiş, büyük bir cenaze töreni düzenlenmişti. Küçüksu’da oğlu Nijad’ın kabri yanında gömülüdür.

Edebi Kişiliği

Edebî hayâta eski şiirle giren Recâizâde, Nâmık Kemâl’in tesiriyle batı edebiyatına yönelerek Tasvir-i Efkâr gazetesinde yazmaya başladı. Şiir, tiyatro, roman ve tenkit türlerinde eserler verdi. Tanzimat edebiyatının ikinci grubundan olduğu için “Sanat sanat içindir” anlayışına bağlı kalmıştır. Yeni Türk Edebiyatının bilgileriyle yeni kurallarını ortaya koyarak yenileşme, batılılaşma hareketlerini, yeni edebiyat örnekleriyle, genç nesle öğretip işledi. Bu arada Servet-i Fünûn Dergisinin başına Tevfik Fikret’i getirerek “Edebiyat-ı Cedide” akımını hazırladı. Ona göre şiirin şiir olmaktan başka gâyesi olamaz. Şiir ahlâkçı olmalı. Şiirin temel konuları insan ve tabiattır. Dünyâda görülen her güzel şey, şiirdir. Sokak dili, hattâ konuşma dili şiire giremez. Şiirin kendine göre sözleri ve deyimleri olması gerekir. Kâfiye göz için değil, kulak içindir.

Ekrem, halkın konuştuğu ve anladığı kelimelerin şiir lisânında kullanılmasına karşı çıktı. Tenkit ettiği
divan edebiyatı şâirlerinden daha ağır, anlaşılması zor bir lisanla şiirler yazdı.

Recâizâde üslûpçu bir yazar ve şâirdir. Ona göre üç çeşit üslûp vardır: Sâde (yalın, süssüz), müzeyyen, âlî (çok sanatlı). Sanat eserleri için onun uygun bulduğu ikinci ve üçüncüsüdür. Batının şiirlerinde ilham tarafı eksik, hayâller oldukça fazla ve düşünceler zayıftır. Recaizade, üç oğlunun, özellikle Nijad’ın ölümünden duyduğu acıyı dile getirdiği şiirleriyle daha çok karamsar duygular işledi. Edebiyatımızda bir “Ağıtlar şâiri” olarak tanındı. Yine edebiyatımıza, ferdî teessür ve ızdırabı getiren Abdülhak Hâmid’le berâber Recâizâde olmuştur.

Roman ve hikâye sahasında başarılı eser olarak kabul edilen Araba Sevdâsı ile realizmi romancılığımıza uygulamıştır. Bu romanda, Avrupalılaşmayı, züppeleşmek şeklinde anlayan ve uygulayan o zamanki İstanbul sosyetesi tenkit edilmiştir. Esas îtibâriyle sosyal konulu bir romandır.

Edebiyat nazariyatçılığı (edebiyat üzerine düşünceleri) tenkitçiliği, roman ve komedi yazarlığı, şâirliğinden çok daha güçlüdür. Şiir, tenkit, hâtıra, tercüme, inceleme, hikâye, roman ve tiyatro alanında 25’i aşkın eser vermiştir.

Eserleri

 

Şiir
Nağme-i Seher (1871), Yadigâr-ı Şebab (1873), Zemzeme (3 cilt, 1883-85), Tefekkür (düzyazı ile karışık, 1888), Pejmürde (1895), Nijad Ekrem (1910), Nefrin (1916).
Hikâye
Kaime (1888), Muhsin Bey yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1889), Şemsa (1895).
Roman
Araba Sevdası (1898).
Oyun

Afife Anjelik (1870), Atala Yahut Amerikan Vahşileri (1873), Vuslat yahut Süreksiz Sevinç (1874), Çok Bilen Çok Yanılır (1914), Görev Çağrısı (1914)
İnceleme-Eleştiri
Talim-i Edebiyat (1879), Kudemadan Bir Kaç Şair (biyografiler, 1885), Takdir-i Elhan (Menemenlizade Tahir’in Elhan adlı eseri dolayısıyla Muallim Naci’nin görüşlerine eleştirileri, 1886), Takrizat (genç edebiyatçıların kitaplarına yazdığı önsözler, 1898).
Çeviri:

Atala (Chateaubrian’dan, 1872), Meprizon (Silvio Pellico’dan 1874).

İlgili Makaleler