İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU VE GELİŞMESİNİN SOSYOLOJİK YÖNLERİ
İSLÂMİYET’İN DOĞUŞU VE GELİŞMESİNİN SOSYOLOJİK YÖNLERİ
M slâmiyet konusunu din sosyolojisi bakımından ele alırken, öncelik- w le Max Weber’in, müesses dinlerin, toplumsal kriz ortamında, geleneksel inanç ve yerleşik toplumsal düzene karşı, karizmatik bir dinî liderin önderliğindeki bir tür tepki yahut protesto hareketleri şeklinde doğup geliştikleri şeklindeki sosyolojik gelişim modelinin, İslâmiyet’in ortaya çıkışı ve gelişmesi olgusunun sosyolojik tetkiki tarafından da doğrulanmakta olduğunu, konumuz bakımından önemle belirtmeliyiz. Bu perspektiften bakıldığından, gerçekten de İslâmiyet, öteki tarihî büyük dinlerin, güçlü imparatorlukların fay hatlarında ortaya çıkmış olmaları örneğine uygun olarak, Sasanî ve Bizans İmparatorluklarının nüfuz bölgelerinin kesiştiği Arabistan yöresinde, geleneksel dinî ve toplumsal inanç, uygulama ve çarpıklıklara karşı yöneltilen tenkitlerde açığa çıkan bir tür tepki niteliğindeki bir protesto hareketi biçiminde doğmuş ve gelişmiş bulunmaktadır. Bu bakımdan da, her ne kadar geleneksel anlayış, özünde beşer-üstü âleme uzanan bir gerçeklik olarak İslâmiyet olgusunu, toplumsal ve kültürel çerçevesin-
den soyutlayarak bize sunmak eğiliminde görünüyorsa da, sosyolojik bakımdan bu ikisi arasında çok sıkı bir ilişkinin bulunduğunu önemle ve ısrarla belirtmeliyiz.
Gerçi, böylesine bir yaklaşım, İlâhî dinler söz konusu olduğunda, din gibi kökü veya kaynağı beşer-üstü âleme uzandığına inanılan kutsal bir gerçekliği, Pozitivist yaklaşımın oyununa düşerek, determinist bir biçimde, historisistlerin veya tarihî maddecilerin yapmaya kalkıştıkları gibi, yalnızca toplumsal kontekstinin basit bir ürünü derekesine indirgemek hatasını işlemek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyormuş gibi görünse de, gerçekte, hiçbir dini veya kutsal olan hiçbir olguyu biz dünya yüzünde dünyevî, beşerî ve kültürel bir tezahür formunun dışında bulamadığımız gibi, dinî ve toplumsal bir olgu olarak İslâmiyet’in doğuşu ve gelişmesini de biz içinde çıktığı ve sıkı bir biçimde ilişkili olduğu toplumsal ve kültürel çevresinden koparmaya kalkıştığımızda, en azından dinî-toplumsal bir olgu olarak, sosyolojik veçhesi altında onu tam olarak anlamamız mümkün olmamaktadır. Mamafih, bu noktada, yine önemle belirtmemiz gerekiyor ki, din ve toplum ilişkileri bakımından söz konusu olan, tek yanlı bir determinist sebep-sonuç ilişkisi olmayıp, yalnızca karşılıklı birtakım ilişkiler, etki ve tepkilerdir. Nitekim, değişen durum ve şartlar yeni etkileşim leri ve böylece kendini gösteren yeni tezahür formlarını gündeme ge tirmektedir.