Göçebe ve Çobanlar
Göçebe hayatı ve hayvan yetiştiriciliğinin, insan topluluklarında belli bir hayat tarzına tekâbül ettiği bilinmektedir. Hattâ, XIV yüzyılda büyük İslâm bilgini İbn Haldûn, bedevî yani göçebe hayatını, ha- zarî yahut medenî hayat yani yerleşik şehir hayatı ile birlikte mümkün iki ana hayat formundan birisi saymaktaydı. Üstelik, İbn Haldûn’a göre hayat, göçebelikten yerleşikliğe uzanan ve medeniyet seviyesinin belli bir düzeyinden itibaren önce duraklama ve sonra da mukadder olarak çöküntü ile sonuçlanan ve sonra sürecin yeniden başladığı devri bir özelliğe de sahip bulunmaktadır. Her halükârda, göçebe hayatı belli eğilimlere sahip olup, onun bu durumunun dinî yaşayış üzerinde yankılar uyandırdığım gözlemek din sosyolojisi bakımından oldukça ilginç olmaktadır.
Aile ve kabile göçebe hayatının temel unsurlarıdır. Nitekim, bu durum, bu toplulukların birer kült cemâati olmaları sonucunu doğurmuş bulunmaktadır. Aynı şekilde, göçebe hayatı ve çobanlık, mensuplarının dinî yaşayışlarında kanlı kurbanların köklü bir yer tutması ile sonuçlanmaktadır. Keza, göçebe hayatın ritmi, onların dinlerinde önemli günlerin ve bayramların takvimine tekabül etmektedir. Meselâ, işte bu şekildedir ki, antik Yahudilikte koyun kırkma bayramı yer almış bulunmaktadır. Hattâ, göçebe hayatın dinî yaşayış üzerindeki yansımasını, göçebelerin Tanrı telâkkilerinde dahi bulmak mümkündür. Kenan ülkesine yerleşmeden önceki döneme ait İsrail dini, İslâm’dan önce Arapların dini, Müslüman olmadan önceki Türklerin geleneksel dini, Zerdüştlük’ten önceki dönemin eski İran dini, … gibi örnekler göçebe dinin ve dindarlığının kayda değer tipik örneklerini bize sunmakta olup, göçebe dini ve dindarlığına ait bu karakteristik izler, kanlı kurbana atfedilen önem örneğinde olduğu üzere, bu toplumların müteakip dinleri ve dinî yaşayışlarında da varlıklarını güçlü bir biçimde sürdürmüşlerdir.