Dinî İkaz ve Protestoların Sebepleri
Dinî İkaz ve Protestoların Sebepleri
Dinî ikaz, itiraz ve protestoların ortaya çıkışı ve gelişmesinde dinî, siyasî, ekonomik, kültürel, vb. birçok durum, şart ve faktörlerin doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde rol oynayacakları muhakkaktır. Aynı şekilde onlarda iç sebeplerin yanı sıra yerine göre dış sebepler de etkili olabilmektedirler. Her halükârda onlar sadece teolojik tartışmalardan neşet etmiş değildirler. Hattâ pek çok durumlarda siyasî, sosyal, ekonomik, etnik ve kültürel sebepler daha etkili görünüyorlar. Siyasî ve etnik farklılıkların yeni dinî düşünce ekolleri ve mezheplerin doğuşuna sebebiyet vermiş olmalarının pek çok örneklerini, dinler tarihi bize cömertçe sunuyor. XVI. yüzyılda Avrupa’da Re- form’un başarıya erişmesinde, meselâ İsveç Kilisesinin yaratılışı örneğinde görüldüğü üzere, derin dinî sebepler ve teolojik tartışmaların yanı sıra, yükselen milliyetçiliklerin çok önemli ve hâkim rolüne işaret etmeliyiz. Bir kısım halkların kendi öz dinî inanç ve kanaatlerine sahip olma arzuları ve eğilimleri, onların hâkim dinî ve manevî otoritelere karşı çıkmaları ve onlarla mücadeleye girmeleri sonucunu doğurmuştur. Hattâ bazı durumlarda, evrensel bir dinin mahalli tezahürleri yeni bir canlılık ve hayat kaynağı olarak görülmüş ve böylece onlar müsamaha ile karşılanmış ve hattâ teşvik görmüşlerdir.
Esasen bu faktörlerin hepsini bulup çıkarmak kolay bir iş de değildir. Mamafih, onların belli başlılarına işaret etmek gerekirse, dinî ikaz, itiraz ve protestoların dinî tecrübenin teorik, pratik ve sosyolojik ifadelerinde tezahür edebildikleri göz önüne alındığında, dinî cemâatler içerisinde inanç, ibadet ve teşkilatla ilgili çeşitli meselelerin ihtilaf kaynağı olabilecekleri anlaşılacaktır
Hakikaten, çeşitli dinî cemâatlerde zuhûr eden ihtilaflara göz atıldığında bunlar arasında “akîdevî” meselelerin önemli bir yer tuttukları görülmektedir. Bu cümleden olarak başta Tanrı inancı, onun tabiatı, sıfatları ve dünya ile ilişkileri konuları olmak üzere kader, irade, mebde ve mead, peygamberlik, vs. birçok akîdevî meseleler çeşitli dinî cemâatler bünyesinde tartışma konusu olmuşlar ve inanç konusundaki ayrılıklara mesnet teşkil etmişlerdir. Meselâ, birçok Hıristiyan mezheplerinin başta Allah inancı ve O’nun tabiatı, sıfatları, dünya ile münasebetleri, Hz. İsâ’nın şahsiyeti gibi akîdevî meselelerdeki ihtilaflardan doğdukları bilinmektedir. İslâmiyet’te de bu tür meselelerin çeşitli kelâm ekollerinin teessüsüne imkân verdiği görülmektedir. Meselâ, kader meselesi yahut büyük günah işleyenin durumu hak- kındaki ihtilaflar ve bu çerçevede oluşan mezhepler bunun tipik örnekleridirler. Budizm’de Buda’nın tabiatı telâkkisi birçok ihtilaflara ve mezhepleşmelere mesnet teşkil etmiştir. Ana dinî metinlerin farklı şekillerde anlamlandırılıp yorumlanması meselesi de çeşitli ikaz, itiraz ve protestolara yol açmaktadır. Yahudilikte Karaîler ve Kabbalistler bu şekildeki yorum farklılıklarından oluşmuş mezheplerdir. İslâmiyet’te Batınîlerin Kur’ân âyetlerinin gizli manâlarının bulunduğunu öne sürerek “te’vil” yolunu seçtikleri bilinmektedir. Mehdî ve Mesih inançlarıyla ilgili ayrılıkların İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilikte çeşitli kurtuluşçu mehdî hareketleri ve “milenarist” (Hz. İsâ‘nın yeryüzüne dönerek bin yıl hüküm süreceği inancı) cereyanların zuhuruna mesnet teşkil ettiklerini belirtmeliy
Dinî ikaz, itiraz ve protestoların “ibadet” konularından da kaynaklandıklarını belirtelim. Hakikaten İslâmiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Budizm gibi birçok dinlerde ibadetle ilgili çeşitli meselelerdeki görüş ayrılıkları birçok mezheplerin doğuşuna imkân vermişlerdir. Zira dinin geniş sahalara, farklı sosyal ve kültürel çevrelere yayılması bu dinî cemâat bünyelerinde âyin ve ibadet konularında bir zenginleşme ve çeşitlenmeye imkân vermiş, ibadet yerlerinin eskiden ve ilk dinî cemâat döneminde görülene nispetle gayet değişik ve ihtişamlı bir görünüme büründüğü görülmüştür. Bu gelişmeler karşısında ise, yapılan ikaz, itiraz ve protestoların, dinî ayinlerin, ibadet usûlleri ve yerlerinin, din kurucusunun yaşadığı dönemdeki aslî, sade ve basit şekillerine irca edilmesi gerektiği şeklindeki püritanist temayüller etrafında toplandıkları müşahede edilmiştir. Meselâ Hıristiyanlıktaki Pü- ritanizm hareketi bu tür protestonun tipik örneğini oluşturmaktadır. İslâmiyet’te her çeşit bid’atlara karşı çıkan saflaştırıcı ve aslî şekillere dönüşü savunan cereyanlar arasında İbn Teymiyye, Vehhâbîlik ve Se- lefîyye hareketlerini gösterebiUriz. Yine İslâmiyet’te ibadet konularındaki ictihâd farklılıklarının fıkıh ekollerinin teşekkülüne imkân verdiklerini belirtmeliyiz. Hıristiyanlıkta vaftiz, Hz. Meryem’e ve azizlere yapılan ibadetler, bayramlar, ziyaretler, takdis ayinleri gibi çeşitli ibadet konularının türlü ikaz, itiraz ve protestolara vesile olduklarını belirtelim. Baptistler, Anabaptistler, Şilistler, Molokanlar, Bogomi- lizm, Reform hareketi,, Marcion hareketi, yüzyıldaki Kata/ların itizalleri … inanç meselelerinin yanı sıra çeşitli ibadet konularındaki ayrılıklardan kaynaklanmışlardır.
Bir başka ikaz, itiraz ve protesto kaynağı da “teşkilat” ve “yö- netim” meselesi olmaktadır. Hattâ, J. Wach’a göre, dinî cemâatlerin bünyesinde en şiddetli ve en kararlı mücadeleler teşkilat konusundaki ihtilaflarda ortaya çıkmaktadır. Zira, teşkilatlanmış bir dinin for- mel yönlerine itiraz edenler, kiliseleşmiş bir ana dinî cemâat bünyesinde teessüs eden her kuruluş, görev ve makamı dine aykırı ve günah olarak değerlendirmekte ve ilk dinî cemâatin sadeliğine dönüşü talep ve iddia etmektedirler. Bu cümleden olarak, ruhban sınıfının hiyerarşik teşkilatı, dinî cemâatin özüne aykırı bulunarak sık sık ret olunmakta, dinî makam ve rütbe sahiplerinin o toplumda maddî otorite elde etmeleri ve siyasî meselelere karışmaları da itiraz konusu edilmektedir. Hıristiyanlık’ta IV yüzyılda Donatistlerin hareketi, XII. yüzyılda Pierre Woldo,nun itizali, Püritanist, Baptist ve Kongregasyo- nalist hareketler bu tür itiraz ve protestoların tipik örnekleridirler. İslâm’da, Hilafet ve İmamet tartışmaları, Hz. Peygamber’in vefatım müteakip kendini gösteren önemli bir yönetim ve teşkilat problemidir ve doğrusunu söylemek gerekirse bu meseleler etrafındaki tartışmalar ve mücadeleler İslâm ümmetinin yapısı ve kaderi üzerinde mutlak sûrette etkili olmuşlar ve onun müteakip şeklini belirlemişlerdir. Öyle ki, Hâricîlik ve Şiîlik, bu itiraz ve itizallerin sonucunda ortaya çıkmış ve zaman içerisinde şekillenmiştir. Nitekim, Sünnîliğin ortaya çıkışı ve şekillenmesi de bu gelişmelere paraleldir
Dinî ikaz, itiraz ve protestoların vukuuna imkân ve sebebiyet veren önemli bir olay da, dinin vazettiği “ahlâkî ve sosyal davranış kuralları”dıı. Zira bu kurallar, dinin ilk ortaya çıktığı dar, küçük ve sınırlı çevreden oldukça değişik sosyo-kültürel çevrelere yayılmasına paralel olarak gevşeme, önemlerini kısmen veya tamamen kaybetme veya bazen oralardaki yeni durumlara intibak veya onlarla uzlaşma gibi gelişme ve değişmelere sahne olabilmektedirler. Bu cümleden olarak meselâ ziraat toplumunda ortaya çıkan bir dinin ticaret toplu- muna, yerleşik veya göçebe topluma, köy veya şehir hayatına, modern sınaî ve teknolojik topluma geçmesinin bu durumların ortaya çıkmasına vesîle olduğu ve böyle durumlarda dinin emir ve yasakla- rma eskisi gibi uyulmadığı, dinden uzaklaşıldığı, dinin elden gittiği, bu tür gelişmelere, gevşeklik ve uzlaşmalara karşı çıkılarak onlarla mücadele edilmesi gerektiği öne sürülerek ikaz, itiraz ve protestoların yüksetildiği görülmektedir. Çeşitli dinlerde her türlü yeniliğe karşı çıkan “mizoneist” hareketler bunun örnekleridirler. Meselâ, İslâmiyet’te her türlü yeniliğe karşı bid’at damgası ile karşı çıkan eğilimler bunun tipik örneklerini oluşturmaktadırlar. Aynı şekilde, dinin aslî veya geleneksel akideleri, emir ve yasakları ve uygulamaları ile toplumsal değişme ve gelişmeler arasında kopukluk, uyumsuzluk ve hattâ aykırılık ortaya çıktığı durumlarda, ikisi arasında uzlaşma sağlanması talep ve iddiasının da ikaz ve itirazlara vesîle olduğunu belirtmeliyiz. Çeşitli dinlerde görülen reformist ve modernist cereyanlar bunun tipik örnekleridirler. Meselâ Katolik kilisesinde bazı sosyal ve ekonomik şartların ve şehirleşmenin etkisiyle günümüzde ortaya çıkan modernist eğilim buna örnek olarak gösterilebilir. Bu cereyanın mesele konusu yaptığı çeşitli itirazlar arasında vaizlerin kullandıkları dil ve papazların evlenmesi meselesi zikredilebilir. İslâmiyet’te Cemâleddîn Efganî, Muhammed Abduh, Reşîd Rıza, Cezayir Ulema Heyeti ve bunların Türkiye’deki paraleli olan M. Akif vd.nin hareketi, SeyyidAhmed Han, Seyyid Emir Ali, Muhammed İkbal nin temsil ettikleri reformist hareketleri de bu durumun örnekleri arasında zikretmek mümkündür. Yeri gelmişken, bir kısım tenkit ve itirazların ilim ve akıl adına yapıldıklarına da işaret etmek gerekir. Zira, genellikle modernistlerin an’anevî dinî anlayışlara karşı yaptıkları tenkitler de Bilimcilik (Scientism) ve Akılcılığın (Rasyonalizm) büyük bir yer tuttuğu görülmektedir. Akılcı itizalin İslâmiyet’teki tipik bir örneği de Mutezile hareketedir. Mamafih, İslâm’da Sünnîliğin de kendi çapında akılcı bir eğilimi mevcuttur. Hıristiyanlıktaki pelajiyanist, nominalist, latüdinarist, deist ve ünitarist hareketlerin de akılcı eğilimleri temsil ettiklerini belirtmeliyiz. Buna karşılık, değişime tepkisel davranış çerçevesinde, meselâ İslâmiyet’te, Hanbelîlik, Zâhirîlik, Vehhâbîlik ve hattâ Selefiyye’nin kitabîliğe (literalizm); Şiîlik ve Mu- tasavvıfe’nin de hayal gücüne dayalı (mitolojik) eğilime yöneldiklerine önemle işaret etmeliyiz.