Din Sosyolojisi

DİNÎ GRUPLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ VE ÇEŞİTLERİ

DİNÎ GRUPLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ VE ÇEŞİTLERİ

Sosyal grupların yukarda sayılan genel özelliklerini, çoğunlukla dinî gruplarda da görmek mümkündür. Esasen, dinî gruplar, sosyal grupların özel bir türünü meydana getirmektedirler. Aslında, din sos­yolojisinde dinî gruplar meselesi, bir dinin hangi sosyal gruplarda ya­şadığı ve hangi sosyal grupların doğuşuna sebebiyet verdiği konuları­na bağlı bulunmaktadır.

Gerçekte ise, her din bizzat bir sosyal grup olan bir toplumda or­taya çıkar ve yayılır. Nitekim, sosyal hayatta biz dini daima bir toplu­luk, cemâat, ümmet ya da bir grup veya insan topluluğu içerisinde ha­yatiyet bulmuş olarak görürüz. Üstelik dinin, inananları birbirine bağ­layıcı ve birleştirici bir etkisi mevcuttur. Aynı dine inanan kimseler bir birlik ve topluluk meydana getirirler. Dinî gruplara bütünüyle bir göz atış ise, dinin iki ana sosyal grup türünde hayatiyet bulduğunu tespi­te imkân vermektedir: Bunun ilk şekli, dinin organik cemâat içinde vücut bulduğu şekildir ki, bunlara “tabiî dinî gruplar” adı verilmekte­dir. İkincisi, “sırf dinî gruplar” adını almaktadır.

Sosyal hayatta rastlanan gruplardan bazıları tabiî şekilde var olan gruplardır. Onları teşkil eden üyeler, kan veya evlilik, akrabalık ya da komşuluk bağı gibi organik cemâat bağlarıyla birbirlerine kenetlen­miş durumdadırlar. Kültür ve medeniyetin en alt basamaklarındaki, besin arama, sığmak, âlet ve silah yapımı, avlanma ve savaş gibi bir­takım müşterek faaliyetler ve ihtiyaçlar, organik bağlarla birbirlerine bağlı, tabiî ve birbirine yakın yerlerde yerleşmiş bu grupların üyeleri­ni birbirine daha da yaklaştırır. Bu tabiî ve organik cemâatlerin üye­lerinin birbirlerine kenetlenmesinde rol oynayan çeşitli faktörler ara­sında din bağı önemli bir yer işgal eder. Çünkü, aynı organik cemâate mensup kimseler, aynı zamanda tabiî olarak aynı dinî inançları payla­şırlar ve müşterek dinî faaliyetler ve merasimlere katılma yoluyla bir­birlerine sıkıca kaynaşırlar. Böylece, kan hısımlığı veya komşuluk esa­sına dayalı bulunan bu cemâatler, aynı zamanda inanç ve ibadet bir­likleri oluştururlar. İşte, organik bağlarla dinî bağların birbirine çakış­tığı bu tür gruplara “özdeş, dinî gruplar” veya “tabiî dinî gruplar” adı verilmektedir.

Başka bir kısım topluluk şekillerinde ise, grup bağını sağlayan te­mel rabıtanın münhasıran dinî bir bağ olduğu görülmektedir. Bu du­rum, dinin sosyal hayatta tabiî ve organik cemâatlerin dışında ve on­lardan tamamen farklı yeni bazı topluluk şekillerini yaratabilme özel­liğinden kaynaklanmaktadır. İşte, grup üyelerini birbirine bağlayan temel bağın spesifik bir biçimde dinî olduğu bu tür gruplara “dinden doğan gruplar” veya “sırf dinî gruplar” adı verilmektedir.

Dinî grupların, bu şekilde tabiî dinî gruplar ve sırf dinî gruplar şeklinde ikiye ayrılmasının, dinler tarihi içinde dinî gruplarla ilgili ve birbirini izleyen iki ayrı safhaya işaret ettiği, çünkü tabiî dinî grupla­ra “ilkel” kültür seviyesindeki toplumlarla çok tanrılı {politeist) halk dinleri zemininde rastlandığı, buna karşılık sırf dinî grupların yüksek ve monoteist dinlere mahsus topluluk şekilleri olduğu öne sürülmüş­tür. Ancak, bu iki safhalı ayırımın mutlak olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü, ilkel kültür seviyesinde de sırf dinî gruplara rastlamak müm­kün olduğu gibi, tek tanrılı ve yüksek dinlerin hakim olduğu karma­şık kültürlerde ve hattâ modern cemiyetlerde bile tabiî ve özdeş dinî grup ve cemâat örneklerini bulmak kabil olmaktadır.