İslam Tarihi

Abbasilerde Mantık ve Felsefe, Hakkında Bilgi

Mantık ve Felsefe
 
Emevîler dönemin­de başlayan düşünce hareketleri daha çok, “Büyük günah İşleyenin dinî ve hu­kuki durumu”, “Kader ve irade hürriye­ti”, “”Allah’ın sıfatlan” ve “İman mesele­si” gibi problemler üzerinde gelişip yo­ğunlaşmış, Hârûnürreşîd döneminde kelâm, İslâmî ilimler arasında bağımsız bir ilim olarak teşekkül etmişti. İkinci Abbasî Halifesi Mansûr’un kâtibi olan Abdullah b. Mukaffa’, Aristo’nun Organon adlı mantık külliyatının ilk üç kita­bı ile Porpyrius’un İsgöcisini (Eisagoge) tercüme etmek suretiyle de man­tık, bir metodoloji olarak İslâm kültür dünyasına girmiş oldu. Daha sonraki tarihlerde Organon’un tamamı muhte­lif mütercimler tarafından birçok defa tercüme ve şerh edilmiş, aynca başta Kindî, Fârâbî ve İbn Sînâ olmak üzere müslüman mantıkçılar bu alanda müstakil eserler yazmışlardır. Mantık. X. yüzyılda bazı Mu’tezile kelâmdan vasıtasıyla kelâm ve nahivde kullanıl­maya başlanmışsa da XII. yüzyılda Gaz-zâirye gelinceye kadar bu disiplin, İslâm ilim ve kültür dünyasında genel bir kabul görmemiştir.

Felsefeye gelince. İslâm dünyasında­ki felsöfe ekollerinin tamamı Abbasîler döneminde ortaya çıkmıştır. Çünkü ha­lifeler İran, Hint ve özellikle Helenistik ilim ve düşünce ürünlerinin Arapça’ya kazandırılması için gereken zemini ha­zırlamış ve bu alandaki çalışmaları maddî ve manevî açıdan desteklemiş­lerdir. Nitekim Mansûr zamanında münferit ve mevziî olarak başlayan tercüme faaliyeti giderek gelişmiş ve nihayet Me’mûn 830 yılında Beytülhikme’yi kurarak bu çalışmaları esaslı bir kuruma kavuşturmuştu. Burada kırk kişilik mütercim kadrosu, seksene ya­kın âlim ve filozofun birçok eserini Arapça’ya çevirmişlerdir. Bu verimli çalışmalar kısa za­manda feyizli ürünlerini vermeye başla­mış ve Kindî, ilk İslâm filozofu olarak bu kadro içinden çıkmıştır. O, aynı zamanda Meşşâî felsefesinin İlk temsilcisi olup felsefenin bütün disiplinleriyle ilgi­lenmiş ve çeşitli alanlarda iki yüz yet­miş eser kaleme almıştır. Büyük bir fi­lozof ve mantıkçı olan Fârâbî ise Meşşâîliği her alanda temellendirmiş. Aris­to’dan beri çözümlenmeyen klasik mantığın karmaşık problemlerini açıklı­ğa kavuşturmuştur. İslâm dünyasında tabiat felsefesinin kurucusu olan ünlü hekim ve filozof Ebû Bekir er-Râzî ise tıp. kimya, felsefe ve daha başka alan­larda yazdığı 230 eseriyle. X. yüzyılın her bakımdan dikkate değer hekim-filozof tipini temsil etmektedir. Yine bu yüzyılda ortaya çıkan ve o döneme ka­dar gelmiş olan ilim ve felsefe birikimi­ni kendi eklektik metotlarıyla yeni baş­tan sistemleştiren İhvânü’s-safâ hare­keti de Abbasîler devri düşünce ve kültür hayatnda önemli bir yer tutar. XI. yüzyılın bir başka Meşşâî filozofu, felsefî ahlâk alanındaki eserleriyle üne kavuşan İbn Miskeveyh’tir. Bu yüzyılın en büyük filozof ve hekimi İbn Sînâ ise gerek felsefî sistemi, gerekse tıp ala­nındaki çalışmalarıyla kendini kabul et­tirmiş bir dehadır. Fıkıh, kelâm ve ta­savvuf alanlarındaki çalışmalarının yanı sıra, Meşşâî fîlozoflanyla hesaplaşmak üzere kaleme aldığı Tehâfütü’l-felâsile adlı eseriyle İslâm fikir hayatında önemli yankılar bırakan Gazzâlî de bu devrin en ünlü simalan arasında bulunmaktadır. Ayrıca. Meşşâîliğe reaksiyon olan İşrâkîlik ve onun kurucusu Sühre-verdî el-Maktûl’ü de Abbâsîler’İn son dönemlerinde yetişen filozoflardan say­mak gerekir.

İlgili Makaleler