Medeniyetler Tarihi

Enderun Nedir, Ne Demek, Ne Zaman Kuruldu, Tarihi, Hakkında Bilgi

Enderun. Osmanlılar’da idarî ve askerî kadronun yetiştirilmesi için teşkil edilen saray eğitim kurumu.

Osmanlı Devleti nde XV. yüzyıl orta­larından itibaren medrese dışında en önemli resmî eğitim kurumu niteliği ta­şır. Daha ziyade mülkî ve askerî idareci­lerin yetiştirildiği bu mektep, Osmanlı merkez ve taşra bürokrasisine gerekli insan gücü kaynağını oluşturmak için kurulmuştur. Bu vasfı ile resmî Osmanlı ideolojisi veya zihniyetinin öğretilip ge­liştirildiği temel eğitim birimini teşkil ettiği gibi idarî ve siyasî hedeflerin tayi­ninde, devletin ana kurumlarının işleyi­şinde önemli bir yere sahip olmuştur. Enderun’un II. Murad veya Fâtih Sultan Mehmed dönemlerinde açılmış olduğu şeklinde iki ayn görüş ileri sürülmekteyse de II. Murad zamanında Edirne Sarayı’nda teşkil edildiği, ancak gerçek teşki­lâtına Fâtih döneminde kavuştuğu söy­lenebilir. Böyle bir kurumun teşkilinde esas hedef, askerî temele dayanan Os­manlı Devleti’ne yetenekli kumandan ye­tiştirmek ve devamlı büyüyen ülkenin farklı din, dil ve kültürlere mensup kitlelerini idare edecek sağlam yönetici kad­roları temin etmekti. Devlet gayri müte­canis bir sosyal yapıya sahip olduğundan böyle bir eğitim kurumu için ırk veya kan bağı yerine kültür ve disiplin temel pren­sipler olarak benimsenmiş, kadrolar bu anlayış içerisinde yetiştirilmiştir.

Genellikle aileleriyle hiçbir ilgileri kal­mayan, devşirme yoluyla sağlanmış ço­cukların Enderun’a alınmadan önce bel­li bir alt eğitimden geçmiş olmaları ge­rekiyordu. Hıristiyan ailelerden devşiri-len çocuklar öncelikle müslüman Türk aileleri yanında Türkçe’yi, İslâmî esasla­rı ve âdabı öğrenir, daha sonra Edirne, Galatasaray, İbrahim Paşa (bir ara İsken­der Çelebi) saraylarında bedenî ve ruhî kabiliyetlerini geliştirecek dersler ve tâ­limler görürlerdi. Bunlara “acemi oğlan­ları” denilirdi. Acemi oğlanları, buradaki belirli tâlim ve terbiyeden sonra “çıkma” adıyla ayrılarak çeşitli askerî birlikler içe­risine dağıtılır, üstün yetenekli olanlar ise daha yüksek seviyede bir eğitime tâbi tutulmak üzere Enderun’a alınırdı.

Enderun’daki eğitim Büyük ve Küçük odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Koğuşu, Kiler Odası, Hazine Odası ve Has Oda ol­mak üzere yedi kademe üzerine kurul­muştu. Buradaki eğitimi sonuna kadar götüremeyen iç oğlanlar ara sınıflardan aynı şekilde çıkma adıyla ayrılarak çe­şitli askerî birliklere katılırlardı.

Enderun’un ilk iki kademesinden Kü­çük Oda Bâbüssaâde’den içeri girince solda, Büyük Oda ise sağda yer almak­taydı. Bu odalara acemi oğlanları mek­tebinden üstün basan ile mezun olan gençler alınırdı. Bunlar İslâm dini ve kül­türü, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri görür, güreş, atlama, koşu, ok çekme gibi spor tâlimleri yaparlardı. Bu odalar­da okuyanlar “dolama” denilen bir çeşit cübbe giydikleri için bunlara “dolamalı” denilirdi. Gençler yaklaşık on beş yaş civarındaydı. Buralarda disiplini sağla­yan, gençlere çeşitli konularda yardımcı olan lalalar bulunurdu. Büyük Oda’nm kadrosu 100, Küçük Oda’nın altmış iken XVII. yüzyılda toplam kadro 258’e ulaş­mıştı. Bu odaların 1675te kaldırıldığı belirtilmektedir. Enderun’un üçüncü de­recesi Doğancı Koğuşu idi; kırk kadar gencin tâlim gördüğü bu koğuş IV. Mehmed zamanında kaldırıl mıştır.

Seferli Koğuşu 1635 yılında IV. Mu-rad tarafından teşkil edilmiştir. Öncele­ri Enderun halkının çamaşırlarının yıka­nıp düzenlenmesi hizmetini görürken daha sonra çalışmalar sanata kaydırıl­mış ve buradaki gençler musikişinas, ha­nende, kemankeş, pehlivan, berber vb. meslek dallarında yetiştirilmişlerdi. Ni­tekim bu koğuştan birçok musikişinas ve şair çıkmıştır. Saray dilsiz ve cüceleri de aynı koğuşta eğitilmiştir. Seferli Ko­ğuşu’nda 100 kadar genç eğitim görür, bu koğuşun iç oğlanları çıkmalarda si­pahi bölüklerine verilirdi.

Kilerci Koğuşu Fâtih Sultan Mehmed zamanında kurulmuştur. Buranın âmiri serkilârî-i hâssa idi. Padişaha yemek ser­visi yapmak bu koğuşun göreviydi. Bu­rada bulunan iç oğlanları hükümdann ve Harem-i Hümâyun’un ekmek, et, yemiş, tatlı, şerbet gibi her türlü yiyecek ve içe­cek ihtiyacını hazırlar ve muhafaza eder­di. Saray odaları ve mescidlerinin mum­lan da bu koğuş tarafından temin edilir­di. Bunların sayılan otuz kadardı. Kilerci Koğuşu iç oğlanları çıkmalarda kapıkulu süvari bölüklerine girerlerdi.

Hazine Koğuşu da Fâtih tarafından teşkil edilmiştir. Buranın âmiri hazine-darbaşı ve hazine kethüdası idi. Hazinedarbaşı sarayın en nüfuzlu görevlilerindendi. Sarayda hizmet gören, sayıla­rı 2000 civarındaki “ehl-i hiref” denilen saray sanatkârlarının başı olduğu gibi Enderun hazinesi ve saraya ait mücev­herat ve kıymetli eşyanın korunmasın­dan da sorumluydu. Barış ve savaş za­manlarında padişahın yanından ayrıl­mazdı. Bu koğuşun mevcudu zaman za­man 150’ye kadar çıkmıştır. Buradan çıkma olduğunda gençler kapıkulu süva­ri bölüklerine, müteferrikalığa ve çaşni-gîrliğe girerlerdi.

Has Oda Enderun kademelerinin so­nuncusu olup yine Fâtih tarafından ku­rulmuştur. Has Oda’nın dört meşhur zabiti has odabaşı, silâhdar, çuhadar, ri-kâbdar idi; bunlardan sadece has oda-başının padişah huzuruna çıkma yetki­si olduğu Fâtih Kanunnâmesi’nde belir­tilmiştir. Has Oda’nın toplam mevcudu kırk civanndaydı. Has odalıların görev­leri arasında Hırka-i Saadet Dairesi’ni te­mizlemek, eşyasının bakımını yapmak, kandil gecelerinde öd ağacı yakmak, gül­suyu dökmek ve mukaddes emanetle­ri korumak gibi işler sayılabilir. Hünkâr müezzini, sır kâtibi, sankçıbaşı, kahve-cibaşı, başçavuş gibi padişah hizmetin­de bulunanlar da Has Oda mensupları arasından seçilirdi. Hareme bitişik Mâ-beyn denilen odada bulunan Has odalı­lardan çıkma olduğunda bunlar kıdem durumlanna göre önemli görevlere ta­yin edilirlerdi.

Çalışma sistemi, programı ve işleyişi göz önünde tutulursa Enderun’un bir mektepten ziyade çeşitli hünerlerin, sa­natların, idarî ve siyasî bilgilerin uygula­malı olarak Öğretildiği, kabiliyetlerin tes-bit edildiği bir kurs ve staj yeri olduğu söylenebilir. Enderun’u teşkil eden yedi oda ve koğuşta çıkmalar, terfller ve bo­şalan yerlerin doldurulmasında kesinlik­le uyulan belirlenmiş kurallar vardı. An­cak padişahların sık olmamakla birlikte terfi ve çıkmalarda usul dışı uygulama­ları da olmuştur. Kanunî Sultan Süley­man’ın Has Odabaşı İbrahim’i vezîriâzamlık makamına getirmesi bunun il­ginç bir örneğidir.

Enderun sistemi, organik bağ içerisin­de çeşitli kademeleri bulunan bir eği­tim sürecine dayanır. Buradaki başarı büyük ölçüde kendi içindeki bütünlük­ten gelmektedir. Adaylar özel olarak teş­kil edilmiş, belirli kurallara göre hare­ket eden gezici ekipler tarafından fizikî, bedenî ve ruhî özellikleri incelenerek se­çilirdi. Bunlann gönderilecekleri aileler­de de bazı vasıflar aranıyordu. Hazırlık sınıflarının bulunduğu saraylarda Türk ve İslâm kültürüyle ilgili derslerle bede­nî kabiliyetleri geliştirecek spor dersleri esastı. Bu eğitim sisteminde başından sonuna kadar titizlikle riayet edilen il­kelerden biri çıkma idi. Başlangıçtan beri uygulanan bu usul Kanunî devrin­de geliştirilmişti ve hazırlık sınıflann-dan Enderun eğitiminin sonuna kadar geçen süre içinde başarı ve ilerleme gös­teremeyenler buradan alınıp ordunun çeşitli kademelerine verilirdi. Böylece an­cak fevkalâde başarı gösterenler eğitim süresini tamamlayabilirdi. Aynca oda ve koğuşlardaki sabit kontenjana göre be­lirli aralıklarla sayıyı azaltıp kabiliyetli yeni elemanlara yer açmak için de çık­ma usulüne başvurulmuştur.

Enderun sisteminde önemle üzerinde durulan bir diğer ilke de kültürün etkili bir şekilde verilmesiydi. Çok değişik ırk ve dinî kökenlerden gelen gençler İslâm -Türk kültürü içerisinde yetiştiriliyordu. Yabancı gözlemciler hazırlık ve Enderun eğitimi için seçilmiş gençlerden bahse­derken Türkler’in kabiliyetli gördükleri kimseleri eğitmekten büyük bir zevk al­dıklarını ve bu uğurda her türlü fedakâr­lığa katlandıklarını belirttikleri gibi, ay­rıca seçim sırasında güzel yüzlü ve fizi­kî kusuru olmayanların tercih edilmesini de Türkler1 deki “güzel bir yüzde kötü bir ruhun saklanamayacağı” inancına bağlamaktadırlar. Habsburg elçisi ola­rak XVI. yüzyıl ortalarında Osmanlı ül­kesine gelen Busbeke mektuplarında Batılılar’ın iyi yetiştirilmiş attan ve kö­pekten zevk aldığını, Türkler’in ise iyi eğitilmiş insandan büyük haz duyduk­larını yazmaktadır.

Enderun eğitiminin temel prensiple­rinden biri de disiplindi. Hazırlık ve En­derun eğitimine devam eden gencin her hareketinin ölçülü olması gerekiyordu. Özellikle Enderun’da akağalar kurallara uyma konusunda son derece sertti. En küçük kusur bile cezalandırılırdı. Veri­len belli başlı cezalar falaka, uykusuz bırakma, yemeği kesme idi. Bu disiplin gençlerin sabırlı, her türlü meşakkate dayanıklı, saygılı, alçak gönüllü olmala­rını sağlardı. Yatakhaneleri koğuş şek­lindeydi ve her sekiz on gencin arasın­da bir akağa yatağı bulunurdu. Pirinç ve et temel yiyeceklerdendi. Gençlerin faz­la yemesine izin verilmediği gibi gıdasız kalmamasına da özen gösterilirdi. Gençlerin kabiliyetlerine göre her türlü ma­kama ulaşabileceklerini bilmeleri onla­rın prensiplere uymalarını sağlar ve ça­lışma azimlerini arttırırdı.

Enderun gençlerinin içinde bulundu­ğu çevre de onların bilgi ve görgülerinin artmasına yardımcı oluyordu. Topkapı Sarayı asırlarca yoğun idarî, siyasî ve diplomatik faaliyetlere sahne olmuş bir merkezdi. Ülke dahilinden beylerbeyiler, sancak beyleri, kadılar; müslüman ve gayri müslim devletlerden gelen diplo­matik heyetler, elçiler-, Dîvân-ı Hümâyun üyeleri olan sadrazamlar, vezirler, kazas­kerler hep bu sarayda yoğun faaliyet İçe­risinde bulunuyordu. Bu husus Enderun-lu gençlere engin bir görüş ve tecrübe sağlıyordu. Gerek merkezde gerekse eya­letlerde çeşitli seviyelerde hizmet gö­ren vezirler, beylerbeyiler, sancak bey­leri ve diğer idarî görevliler genellikle bu kurumdan yetişmiş kimselerdir. Tayyarzâde Atâ Bey ve Hızır İlyâs’ın eserle­rinde saray ve Enderun hayatı ve bura­da oluşan kültür muhiti hakkında ayrın­tılı bilgiler vardır. Özellikle Atâ Bey’in eserinde, Enderun’da yetişen ve değişik alanlarda görev yapan âlim, şair, devlet adamı, asker ve idarecilerin adları ve yer yer biyografileri verilmiştir.

Enderun tamamen farklı metotlara ve hedeflere dayanan medrese ile kar­şılaştırıldığında birinci kurumun hedefi­ne ulaşma açısından daha şanslı ve başarılı olduğu görülür. Medrese eğitimi, ilmiyeye mensup ailelerin çocuklarına tanınan imtiyazlar ve himayelerle içeri­den zayıflarken Enderun’un sıkı bir di­sipline dayanan, başarı ve mahareti yük­selmenin yegâne vasıtası yapan prensi­bi, kimseye bir ayrıcalığın tanınmadığı klasik dönemde bu kurumu imparator­luğun en başarılı eğitim müessesesi ha­line getirmiştir. Nitekim Batılı birçok göz­lemci ve uzun yıllar İstanbul’da kalmış elçiler medreseden ziyade Enderun eği­timiyle ilgilenmişler, en garazkâr olan­ları dahi takdirkâr ifadeler kullanmışlar­dır. Ancak XVII. yüzyılda, mevcut usulle­re aykırı olarak birtakım himaye ve kayırmalarla Enderun’a şartlara uymayan kimselerin alınmaya başlanması, eğitim sisteminin gelişen yeni ihtiyaçlara ayak uyduramaması, özellikle bu dönemlerde kapıkulu askerînin iktidarı belirleyici bü­yük nüfuz ve gücü, Enderun’daki disipli­nin ve eğitim kalitesinin sarsılmasına yol açtı. Genel olarak imparatorluktaki di­ğer kurumlar gibi bu müessese de öne­mini yitirmeye başladı. Buna rağmen En­derun XIX. yüzyıl başlarına kadar etkisi­ni devam ettirmiş, daha sonra ise Batı tarzında açılan mekteplerden yetişenler idarede söz sahibi olmuşlardır.

TDV İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler