Din Sosyolojisi

Sosyal Olay Ne Demektir ?

 

  1. Sosyal Olay Ne Demektir ?

Sosyal hayatın gerçekliği en azından iki yada daha çok insanın şu­urlu karşılıklı ilişkilerine dayandığına göre, sosyal olayların ilk vasfı, onların ferdî olayların karşıtı olmalarında toplanmaktadır. Başka bir deyişle sosyoloji, ancak toplum hayatı yaşıyan insanı kendine konu edinmektedir.

Sosyolojinin hareket noktası tek başına yaşayan fert değil, tersine toplu halde yaşayan insanların oluşturduğu toplum ve onların karşı­lıklı etkileşimidir. İnsanların duyuş, düşünüş ve davranışlarındaki bir­lik ve beraberlik sosyal olayları doğrur. Toplumun varlık ve hayatını sağlayan da budur. Sosyal olay tek bir kişi tarafından yapılmış olsa bi­le, o bir kişi, bunu çevresinde bulmuş, başkalarından almıştır. Böyle yapmakla fert, çeşitli derecelerde hareket serbestliğini engelleyen bir kurala uymaktadır. Kişisel bir buluş kendiliğinden toplumsal değildir. Ancak tekrarlama ile toplumsal bir renk alır. Bunun bir sonucu ola­rak da, toplumsal olaylar genelleşmiş, bir çok kimselerle paylaşılmış ortaklaşa duyuş, düşünüş ve davranışlardır. Bu anlamda, meselâ aynı biçimde giyinmek, aynı işleri yapmak, aynı şeylerden hoşlanmak veya hoşlanmamak hep toplumsal olaylardır.

Toplumsal olayların mümeyyiz vasıflarından biri de olanların ken­dilerini kabule ve kendilerine uymaya zorlayıcılık özelliklerinde top­lanmaktadır. Bir davranış modeline, bir kurala uyup uymama konu­sunda kullandığımız “sosyal baskı” tabiri toplumsal olayların bu zor­layıcı özelliğini gayet güzel bir şekilde dile getirmektedir. Hattâ, Fran­sız sosyoloğu E. Durkheim, toplumsal olayların özünde bu “baskı”yı görmektedir. Mamafih, bir başka Fransız düşünür olan G. Tarde, “iaklid”in toplumsalı doğurduğunu düşünmekte; bu bakımdan, onla­rın aralarında kayda değer bir görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Öte yandan, toplumdaki genel “değişme” özelliğini İçtimaî hadi­seler için de aynen ifade etmek gerekir. Hakikaten, her toplum ken­dine mahsus sosyal vakıaların gelişmesine imkân verdiği gibi, diğer taraftan muayyen bir toplumdaki İçtimaî gerçeklikler de zamanla değişikliğe uğrarlar. Gelenek ve görenekler, ahlâkî kâideler, kanun­lar ve değer ölçülerindeki değişmeler bunun dikkate değer örnekle­rindendir.

Toplumsal olayların bir başka önemli vasfı da, onların sayılabilir olmalarında toplanmaktadır. Yani onlar sayıca arttırılmaya elverişli olduklarından “istatistik” türündedirler. Ne kadar çok tekrarlanırlar­sa o kadar kesinlikle ortaklaşa yaşayışa uydukları ortaya çıkar. Bu, Bü­yük Sayılar Kanunu’nun işe karışabildiği nisbette toplumsallık veya ortaklaşa yaşama niteliği vardır demektir. Bu bakımdan sosyolojide is- tatisliğin yeri büyüktür.

Bununla birlikte, “sosyal” tabiri, basit bir şekilde “ferdî” nin zıd- dım da ifade etmemektedir. Herhangi bir olay, bir tek ferdi ilgilen­dirmesi sebebiyle tamamen bireysel bir mahiyet taşıyabilir. Ancak, hemen işaret etmek gerekir ki, aynı zamanda o olayın sosyal yönle­ri de bulunabilir. Meselâ, bir kişinin ibadet etmesi tamamen ferdî bir hadisedir. Lâkin, bu ferdî hadisenin sosyal tarafları da, ister istemez mevcuttur.

Öte yandan, “sosyal” tabiri, basit bir biçimde kollektif veya gene­lin karşılığını da anlatmamaktadır. Çünkü, hatırlamak, düşünmek, nefes almak, sindirim, vs. pek çok ortaklaşa veya genel olaylar vardır ki, bunlar psişik veya fizyolojik karakterlidirler. Bu bakımdan, sosyal olayları, bir toplumda ortaya çıkan, ancak muhtevaları bakımından – gerçi onları toplum dışı başka faktörlere bağlayanlar da mevcutsa da- aslında biyolojik, psikolojik, mekânik, fizyolojik, vb. türden başka olaylara indirgenmesi mümkün olmayan genel ve kolektif hadiseler şeklinde tarif etmek mümkündür.

Öte yandan, “sosyal” kelimesi ile ifade edilen şeyi, muhtevası bakımından başka herhangi daha temel olaya irca etmek mümkün değilse de, şekli (form) itibariyle onu, belli yapı tipleri, belli “top­lumsallık” (sociabilite) formları ve belli sosyal özlere indirgeme eği­limleri mevcuttur

İlgili Makaleler