Sosyoloji

Serdar Özkan – Hayatın Işıkları Yanınca

Aradığı çocuğu bulamamıştı yaşlı adam.
Aldığı işaretler yaşlı adama çocuğun yedi adalara yakın bir yerde yaşadığını gösteriyordu.
Heybesindeki yedi taşı önüne dizip anlatmaya başladı.
Yüz milyonlarca yıl önce, siz taşlar taş, kıtalar kıta, denizler deniz olmazdan evvel, her şeyin sonsuz ve kalıcı Işık Dünyası’nda yaşayan ölümsüzler bir gün dünyamıza geldiler… Gelenlerin sonuncusu mutluluk ‘un yanı sıra, güzellik, özgürlük, zenginlik, güç ve akıl dünyamıza gelen sayısız ölümsüzden sadece bir kaçıydı. Yeryüzüne iner inmez her biri mutluluk’un sayısız ellerinden birini tutarak mutlu mutlu dünyamızı keşfe çıktılar.
Ama kısa bir süre sonra ne olsa beğenirsiniz? Dünyamıza onlardan çok önce gelmiş ölüm meleği’yle karşılaştılar. Ölümsüzlerin bizim dünyamızda her şeyin öldüğünü fark etmeleri uzun sürmedi ve ölüm meleği’nden korkarak birer birer ışık dünyasına geri döndüler. Ölümsüz oldukları için ölüm meleği canlarını alamazdı aslında, ancak akıl’a akıl danıştılar ve akıl onlara yine de temkinli davranmalarını önerdi.
Akıl’ın tavsiyesine uyup dünyamızı ilk terk eden Mutluluk oldu. Onun için bu dünyada bildiğimiz her mutluluk Mutluluk’un kendisi değil, onun dünyamızda dolaşırken geride bıraktığı kokusudur. Mutluluk’un ardından geride bıraktığı kokusudur. Mutluluk’un ardından Güzellik, Zenginlik, Özgürlük gibi diğer ölümsüzler de dünyamızı terk ettiler, her biri geriye sadece kokularını bırakarak.
İşte o yüzden bu dünyada, sürdüğümüz her koku gibi, her akıl, her zenginlik, her güç, her özgürlük, her mutluluk zamanla uçup gider. Çünkü ölümsüzlerin kendileri değil, kokularıdır onlar yalnızca.
Ama sevgili taşlar, bütün ölümsüzler Ölüm Meleği’nden korkmalarına rağmen içlerinden bir tanesi ona aşık oldu ve Akıl’ın bütün uyarılarına rağmen dünyamızdan ayrılmayı reddetti.
Aranızda bir yunusla konuşan oldu mu?
Ümit Kitabı’nı bir an önce, çok geç olmadan yeni sahibine teslim etmesi gerektiğini biliyordu.
(Ümit Kitabı eski devirlerde yaşamış, meleklerle arkadaşlık eden bir çocuk tarafından yazılmıştı).
Kitap her zaman bir çocuğa teslim edilirdi.
Kitapta Işık Dünyası’ndan, o dünyaya yapılan yolculuktan, ölümsüzlerden ve ölümsüzlüğün şifresini çözen kimselerden bahsediliyordu. Bir de dünyaya barış ve mutluluk getirecek Kutlu Kişi’nin dünyaya gelişinden.
(BÖ)
Anneyle baba geçen yaz bir kazada ölmüşler. (s. 14)
Bir çocuk ışık olmak isterse, ben onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli olurum. (s. 81)
…bir saniye her şeyi değiştiriyor… o son saniyenin yok edemediği her şey önemlidir… (s. 109)
Ölüm Meleği’nin derdi bizdik, biz insanlar. Onu unutan, unuttukları için hayatı hissederek yaşayamayan, hayatı hissederek yaşayamadıkları için de ölmeyi beceremeyen insanlar. (s. 112)
Eskiden bana iyilik yapanları seviyordum, az çok anlaşabildiğim eğlenceli olan kimseleri… En çok da beni sevenleri seviyordum. Ama seven ben değilmişim meğer, Ben Canavarıymış.
Ölümden korkmayıp bu dünyada kalan tek ölümsüz Sevgiymiş… (s. 120)
Küçük çocuklar gibi olmadıkça, göklerin melekutuna erişemezsiniz.
Tanrı sevgidir. (s. 149)
Işığın kaynağı Sevgi…
Ve evet bir daha hiç ayrılmayacağız, hayatın ışıkları yanınca… (s. 150)

İlgili Makaleler