Sosyoloji

Platon – Theaitetos

Platon
Theaitetos – Θεαίτητος

Diyalog, Euklides ile Terpsion’un
karşılaşmaları ve konuşmalarıyla başlar. Diyalogu asıl olarak Sokrates,
Theodoros ve Theaitetos üçlüsünün söyleşisi oluşturur.

Theaitetos diyalogu, bilgi probleminin ağır
bastığı bir diyalogdur.

Diyalogda Sokrates, gerçek bilgiyi
tanımlamak ister.

Protagoras ele alınır ve düşünceleri
eleştirilir.

Diyalog ebelik sanatının yararını
vurgulayarak noktalanır.

Yazıyı al ve oku

Sokrates: …gençlerimiz arasında gelecek
için kimlerin bizde umut uyandırabileceğini bilmeyi daha çok istiyorum. (143)

Theodoros: Adı… aklımdan çıktı. Ama bak (…)
buraya geliyor.

Sokrates: tanıyorum onu. Sunion’lu
Euphrasios’un oğludur.

Theodoros: Adı Theaitetos’tur.

Sokrates: Theaitetos, Theodoros iddia
ediyor ki yüzüm seninkine benziyormuş.

O halde aziz Theaitetos kendini tanıtmanın
tam zamanıdır.

Öğrenmek, öğrenilen şeyde daha bilge olmak
demek değil midir?

…bilgelik sayesinde bilgeler bilge olurlar,
değil mi?

O halde bilgi ile bilgelik aynı.

Bilgi nedir bunu ifade edebilecek miyiz?
(146)

Theaitetos: Bana öyle geliyor ki (…)
geometri ve sonra demin saydığın bilimlerin tümü (astronomi, müzik, hesap)
bundan başka kunduracılık ve öteki sanatlar (…) bilgide başka bir şey
değildirler.

Sokrates: Ayakkabıcılık dediğinde ayakkabı
yapmaya ait bilgiden başka bir şey kastetmiyorsun, değil mi?

Marangozlukta da ağaçtan şeyler yapmaya ait
bilgiden başka bir şey kastetmiyorsun.

…demek her ikisinde de bilgiyi neye aitse
ona göre tanımlıyorsun, değil mi?

Fakat (…) sorumuzun amacı (…) asıl bilginin
özünü öğrenmekti.

Bilginin ne olduğu bilinmedikçe, kundura
bilgisi sözcüklerinde de hiçbir şey anlaşılmaz. (147)

Theaitetos: Bilmek arzusundan bir türlü
kurtulamıyorum.

Sokrates: Bu duyduğun acılar (…) gebeliğin
acılarıdır.

Gebe kalabilecek ve doğuracak hiçbir kadın
başkalarını doğurtmak için bu mesleğe giremez.

Görgü olmadan bir sanatı öğrenmek mümkün
değildir.

Sanatım kadınları değil, erkekleri doğurtur
ve doğum esnasında dikkat erkeklerin vücutlarına değil, ruhlarına
yöneltilmiştir. (150)

Bilgelik konusunda ben de ebeler gibi
kısırım, daima başkalarına soru sorduğum, kendim ise hiçbir konu hakkında
hiçbir zaman kendi düşüncemi söylemediğim için (…) bunun nedeni şudur: Tanrı
beni başkalarını doğurtmaya zorluyor.

Protagoras, o, her şeyin ölçüsü insandır (…)
diyordu.

O şöyle bir şey kastetmiyor mu: şeyler bana
nasıl görünüyorsa öyle, sana nasıl görünüyorsa öyledir?

Esen aynı rüzgârın içimizden bazısını
üşüttüğü, bazısını da hiç üşütmediği, bazısına hafif, bazısına da sert geldiği
çok kere olur

Duyum, öyleyse, daima varlığa dayanır,
yanılmak. Yalnız bu hal, duyum, bilgi olunca gerçekleşir.

Bir şey veya herhangi bir nitelik ifadeleri
hiçbir şey için doğru değildir; büyük dediğin, küçük de görünebilir.

Her şey belki de yer değiştirme, hareket ve
birbiriyle karışma sayesinde olur ki biz buna yanlış olarak varlık diyoruz.
Çünkü bir şey var değildir, tersine, her şey sürekli oluş halindedir.

Vücudun sağlığına gelince, bunu rahatlıkla
tembellik yok eder ama idmanla hareket ona uzun ömür verir.

Ruha gelince; ruh okuma ve alıştırma yani
hareketler sayesinde bilgiler kazanır, sağlığını korur.

Rahat, ruhun sadece öğrenmemesine değil
aynı zamanda öğrendiğini de unutmasına neden olur,

O halde bunlardan biri yani hareket ruh ile
vücut için hayırlı, öteki ise, tam tersinedir.

…herhangi bir şey kendi kendisinin aynı
kaldıkça gerek nicelik, gerekse hacim açısından da ne daha küçük, ne daha büyük
olur, deriz. (155)

Kendisine bir şey katılmayan, kendisinden
de bir şey eksiltilmeyen bir şey ne büyür ne de eksilir; daima kendi kendisinin
aynı kalır.

Üçüncü olarak da önce varolmayan bir şeyin,
oluş yolundan geçmeden ve oluşsuz sonradan varolması olanaksızdır, diyemez
miyiz?

Bu üç iddia ruhumuzda savaş durumundadır.

Evren harekettir, hareketten başka bir şey
değildir. Fakat hareketin iki türü vardır.

Biri etki, öteki edilgidir.

Bunların katılımından ve karşılıklı
ilişkilerinden sınırsız sayıda ürünler oluşur,

Fakat bu, biri algılanmış olan öteki algı
olmak üzere daima çift olur.

Algılar için görmek, işitmek (…) hırs ve
korku gibi sözlerimiz vardır.

Hiç adları olmayan algıların sayısı
sonsuzdur. (156)

Dikkatsizlik yüzünden kullanmaya zorunlu
olduğumuz varlık sözü kökünden kazılmalıdır
.

…yapmakta bulunmak, yok olmakta bulunmak,
değişmekte olmak sözlerini kullanmalı
.

Rüyalarla hastalıklar (…) özellikle delilik
(…) işitme ve görme yanılmaları veya genel olarak duyum yanılmaları (…) ileri
sürdüğümüz iddia bütün bu durumlarda kolaylıkla çürütülebilir.

Şimdi şu anda (…) rüyalardan mı ibarettir?
(158)

Eden başka olunca başka bir algı vücuda
getirir. (160)

Ben yalnız başıma bir nitelik kazanamadığım
gibi, herhangi bir şey de yalnız başına bir nitelik kazanamaz.

Kendinden ve kendiliğinden hiçbir şey
hakkında varlık olmak sözlerini kullanmamalıyız, başkasının da kullanmasına
izin vermemeliyiz.

Protagoras (…) insan her şeyin ölçüsüdür ve
Theaitetos (…) bilgi algıdır dediklerinde tamamıyla aynı şeyi söylemek
istiyorlar
.

Bu doğurmayı (…) büyük zahmetlerle meydana
getirdik, fakat doğumu sona erince çocuğu iyice bir ele almalıyız; yani aldanıp
aldanmadığımızı iyice incelemeliyiz; zira çocuk belki de büyütülmeye layık
değildir de sadece kof bir yumurta, aldatıcı bir şekildir. (161)

Bir kimsenin algılarına dayanarak düşündüğü
şeyler doğru oluyorsa (…) başkalarına bu kadar yüksek para karşılığı ders veren
Protagoras nasıl bilge olur?

Bilgi ile algı aynı şey midir?

Bir şeyi öğrenen biri, o şeyi bilmeden
hatırlayabilir mi?

Bir şeyi gören biri gördüğünün bilgisini
elde etmez mi?

Bir de hatırlaması var.

Bu hatırlama (…) kuşkusuz ki algılanmış,
öğrenilmiş şeyler hakkındadır.

Demiştik ki gören bir kimse gördüğünün
bilgisini elde etmiştir (…) ve gördüğünün bilgisini elde eden, gözlerini kapadığında,
onu hatırlar ama göremez, değil mi?

Görüyor sözü, biliyor sözüyle aynı anlamda
oluyorsa, görmüyor ile bilmiyor da aynı anlamda olur.

Bilgisi elde edilen şey, onu artık
görmediğimiz için, bilinemediği halde hatırlanmış oluyor.

O halde bilgi ile algının aynı olduklarını
iddia etmek olanaksız.

Bir şey bilenin, bildiği şeyi bilmesi
mümkün olur mu?

Theaitetos: benim düşünceme göre bu
olanaksızdır.

Sokrates: …Protagoras şöyle diyecektir (…)
bilgiyi şöyle tanımlarım: şeyleri ve olayları, kötü görene, iyi olarak
gösterecek gibi değiştiren kişi bilgedir. (166)

Protagoras, bazı kimselerin, en iyi ile en
kötüyü başkalarından daha iyi gördüklerini kabul etmişti. (169)

Protagoras bütün insanların sınırlarını
doğru olarak kabul ederse, kendi sanısı hakkında başka bir görüşe sahip
olanlara, yani onun yanıldığına inananlara hak vermiş oluyor. (171)

Kötülük ortadan kalkmaz

Zira daima iyiye karşılık bir şey
bulunmalıdır
.

Kötülük ölümlü tabiatlar ve şu topraklar
üstünde hükmünü yapar. Bu da gösteriyor ki, buradan mümkün olduğu kadar çabuk
yukarılara kaçmaya uğraşmalıdır. Fakat bu kaçış Tanrı’ya elden geldiği kadar
benzemekle olabilir. (176)

Devlet, yasalarını koyarken, yalnız
ifadenin dayandığı meseleyi göz önünde bulundurur, yasaları da kendisine mümkün
olduğu kadar yararlı olmaları için, en iyi niyet ile ve elinden geleni yaparak
kor.

Biz yasaları yaparken, bunu, gelecekte
yararları dokunacağı düşüncesiyle yapıyoruz. (178)

Hareketi düşünürken, çıkış noktası (…) her
şeyin hareket ettiği iddiasıdır.

Bir şeyin yerini değiştirmesine (…) hareket
der misin?

Hareketin bir türlüsü bu

…bir şey eskir /veya yumuşak iken katı olur
(…) buna da haklı olarak hareketin bir ikinci türlüsü denilemez mi?

Hareketin iki şekli (…) değişme ve yer
değiştirme.

Mademki bir şey hareket etmek zorundadır
(…) o halde her şey hareketin her iki şekliyle hareket edecektir.

Mademki her şey her bakımdan hareket
halindedir, o halde (…) bilginin özü sorusuna verdiğimiz cevap bilgiyi olduğu
kadar bilgi olmayanı da ifade eder. (183)

İnsanın, daha varlığı algılayamayan
bölümünün (yani vücudun) gerçeği kavraması mümkün müdür?

Herhangi bir şeyi gören kimse var olan bir
şeyi görür.

Bir sanısı ola, bir şeyi sanmaz mı?

Böyle olunca, sandığı şey varolan bir şey
olmaz mı?

O halde yokluğu sanınca, hiçbir şeyi sanmış
olmaz.

Fakat hiçbir sanmamak da sanmak olamaz.

O halde, ister bir şeye nispet edilsin,
isterse başlı başına olsun, yokluğu sanmak imkânsızdır.

İzlenimler karşıladıkları algılarla
doğrudan doğruya ve tamamı tamamına uzlaşırlarsa, sanı doğrudur; eğri düşer
veya yoldan saparlarsa yanlıştır. (s. 194)

Bilgi kavramını bilmeden bilginin ne biçim
şey olduğundan söz etmek sence yüzsüzlük değil midir?

Muhakeme hatipleri (…) sanatları sayesinde
karşılarındakine bir şey öğretmekle değil, onda istedikleri sanıyı yaratmakla
kandırırlar. (201)

Kandırmak da sanıyı kabul ettirmek gibi bir
şey değil midir?

Kanıt ile doğru sanı dışında daha ne gibi
bir bilgi olabilir?

İddiamıza göre bütün ile topla ayrı ayrı şeylerdir. (204)

Kanıta dayanan doğru sanının en mükemmel
bilgiyi verdiği sorunun anlamının ne olabileceğine bir bakalım.

Doğru sanısı olan herkeste kuşkusuz kanıt
da bunun yanında bulunur.

Bir şeyin başka şeylerden farkı hakkında
doğru bir sanımız olduğu zaman (…) bundan başka bir de bu şeyin başka şeylerden
nasıl ayrıldığı hakkında bir doğru sanıyı da katmamız gerekir. (209)

Bilmek (…) bilgiyi kazanmaktan başka bir
şey değildir.

Böylece bilgi ne algıdır, ne doğru sanıdır,
ne de kanıta dayanan doğru sanıdır. (210)

Türkçeleştiren: Macit Gökberk

Diyaloglar
II

Remzi Kitabevi, 1986 (s. 177-270)

İlgili Makaleler