Tarihi Şahsiyetler

Mehmed Said Galib Paşa Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Bilgi

Mehmed Said Galib Paşa (1763-1829) Osmanlı sadrazamı.

İstanbul’da doğdu. Mektûbî-İ Sadâret-i Âlî Kalemi başhalifesi olan Seyyid Ahmed Efendi’nin oğludur. Babasının 1774 yı­lında ölümü üzerine aynı kalemde ba­basının halefi olan Berrî Abdullah Efendi tarafından himaye edildi. 1791’de mü-kâleme meclisi kâtiptiğiyle göreve baş­ladı. 1795 yılında Mektûbî-i Sadâret-i Âlî Kalemi’nde başhalife olduysa da ertesi yıl bu görevinden alınarak cebeciler kâ­tipliğine ve ardından âmedciliğe getiril­di. 1802’de Fransa ile yapılacak müza­kerelere katılmak üzere murahhas ola­rak Paris’e gönderildi. Burada Talleyrand ve Napolyon Bonapart ile görüşen Galib Efendi. Fransa kralının Mısır seferi yü­zünden bozulmuş olan dostluk ilişkileri­nin yeniden canlandırılması için iki dev­let arasında barış yapılmasını temine ça­lıştı. Zira onun görevleri arasında, Fran­sa ile eski dostluğu yeniden tesis ede­rek Nizâm-ı Cedîd programının yürütü­lebilmesi için gerekli subay ve uzmanla­rı bu ülkeden sağlamak da vardı. Nite­kim Bonapart’ın, Fransa’nın Karadeniz’­de ticaret yapmak için Osmanlı Devleti’n-den ısrarla istediği ruhsatnamenin ve­rilmesi gerektiğini Babıâli’ye bildirmiş ve III. Selim’in onayını almıştı. Böylece 1798 yılından beri iki devlet arasında hukukî bakımdan süregelmekte olan savaş haline 25 Haziran 1802de Paris’te imzalanan antlaşma ile son verilmiş ol­du.

Galib Efendi 1803 yılı başlarında İs­tanbul’a döndü ve büyük tezkireciliğe getirildi. Ekim 1806’da Ahmed Vâsıf Efendi’nin yerine reîsülküttâblıga tayin edildi. Bu görevi sırasında, yerlerinden uzaklaştırılmış olan Eflak ve Boğdan voy­vodalarını tekrar iş başına getirmeyi ba-şardıysa da Rusya ile savaşa engel ola­madı. Orduyla birlikte seferde iken İs­tanbul’da III. Selim’in tahttan indirilerek yerine IV. Mustafa’nın getirilmesi üzerine (Mayıs 1807) siyasî durumu sarsılan Galib Efendi, kethüda Mustafa Refik Efen­di ile birlikte Rusçuk’ta bulunan Alem­dar Mustafa Paşa’nın yanına kaçtı. Bu firar üzerine zor durumda kalan Sadra­zam Çelebi Mustafa Paşa İstanbul’a gön­derdiği yazıda Galib ve Refik efendile­rin ordudan kaçtıklarından söz etmeye­rek kendisi tarafından azledilip Rusçuk’a gönderildiklerini bildirdi. Böylece daha önce burada bulunan Abdullah Râmiz, Mehmed Tahsin, Mehmed Emin Behiç efendilerle birlikte III. Selim taraftan olan Alemdar Mustafa Paşa’nın etrafın­da “Rusçuk yaranı” adıyla anılan gizli bir cemiyet teşekkül etmişti. Reîsülküttâblık görevinde bulunmamasına rağmen Galib Efendi Ruslar’la barış antlaşması yapmakla vazifelendirildi ve 25 Ağustos 1807’de Yergögü Mütarekesi’ni imzala­dı. 16 Nisan 1808’de ikinci defa reîsül-küttâb oldu. IV. Mustafa’nın tahttan in­dirilip II. Mahmud’un tahta çıkarılması ve Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazam olmasından sonra da mevkiini korudu. Alemdar Mustafa Paşa vak’asında yeni­çerilere hoş görünmesini bildiği için ha­yatını kurtardı. 1808 yılı sonlarında Rus­ya ile yapılması düşünülen barış için bi­rinci murahhas tayin edilerek Yaş’a gön­derildi. Fakat Rusya’nın Memleketeyn üzerinde ısrarı karşısında görüşmelere son vererek İstanbul’a döndü ve böyle­ce Rusya ile savaş kaçınılmaz hale gel­di. Reîsülküttâb sıfatıyla 1809 seferine katılan Gatib Efendi 1811 yılı ortaların­da sadâret kethüdası oldu. Birinci mu­rahhas olarak Galib Efendi’nin Ruslar’la yaptığı müzakereler uzun süre bir so­nuç vermediyse de Napolyon’un Ruslar’a karşı yeni bir savaş hazırlığına girişme­si üzerine zor durumda kalan Rusya Osmanlı Devleti ile Bükreş Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı(28 Mayıs 1812). İstanbul’a dönüşünde üçüncü defa reî­sülküttâblıga getirilen Galib Efendi, bir­kaç ay sonra azledilerek Kütahya’ya sü­rüldü. Bunun başlıca sebebi, rakibi Halet Efendi’nin kendisini İstanbul’dan uzak­laştırmak istemesidir, Nitekim kısa süre sonra affedilen Galib Efendi’ye 1814 ortalarında vezirlik rüt­besiyle Bolu ve Viranşehir sancakları tev­cih edildi; 1821 yılı ortalarında ise vezâreti kaldırılıp Konya’da mecburi ikame­te tâbi tutuldu. Ancak 27 Aralık 1822′-de vezirliği geri verilerek Kayseri ve Bozok sancakları mutasarrıflığına tayin edil­di. 1823 Kasımında ise Hüdâvendigâr ve Kocaeli sancakları ilâvesiyle Karade­niz Boğazı’nın Rumeli sahilleri muhafız­lığına getirildi.

Sadrazam Silâhdar Ali Paşa’nın Mora meselesinde gevşek davranması üzeri­ne 14 Aralık 1823’te sadrazamlığa geti­rilen Galib Paşa. dokuz ay kadar süren bu görevi sırasında müzmin bir ha! alan Mora meselesini Mehmed Ali Paşa vası­tasıyla halletti, böylece Mısır valisinin de gönlünü almış oldu. Ancak Mehmed Ali Paşa’nın muhalifleri, Önce onun yakınlarını İstanbul’dan uzaklaştırtarak uy­gun zemini hazırladılar, ardından da Ga-lib Paşa’yı azlettirdiler.(14 Eylül 1824) Bu azlin görünürdeki sebebi, Galib Pa-şa’nın cebecilerin ayaklanmasını bastır­mada gevşek davranması ise de gerçek sebebin II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’-nın kaldırılması teklifini kabul etmeye­rek bu işi Benderli Selim Paşa’nın daha iyi yapabileceğini söylemesi olduğu an­laşılmaktadır.

Vezirliği kaldırılarak Gelibolu’da otur­maya mecbur tutulan Galib Paşa’nın sür­gün yeri beş altı ay kadar sonra Mani­sa’ya çevrildi; ancak daha oraya varma­dan vezirliği iade edilip Erzurum valiliğiyle Şark seraskerliğine gönderildi. Er­zurum’da bulunduğu sırada Babıâli’ye gönderdiği yazılarında ısrarla. Ruslar’ın Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa hazır­landıklarını, bu bakımdan Anadolu’daki sınır boylarında düzenli asker sayısının arttırılmasını istedi. Gerçekten Ruslar 1828 yılı ortalarında Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da saldırıya geçtiler. Mühimmat, topçu yetersizliği ve karışık halkın ilgi­sizliği yüzünden Galib Paşa Kars Kale-si’ni Ruslar’a terketmek zorunda kaldı. Onun bu hareketi padişaha korkaklık şeklinde yansıtılınca Sultan Mahmud ta­rafından görevinden alındı ve sürgüne gönderildiği Balıkesir’de vefat etti. Me­zarı Zağanos Paşa Camii hazfresindedir. Kütahya’da oturduğu sırada buradaki Mevlevi veya Kâdirî Tekkesi şeyhlerinin ikameti için bir ev yaptırmış. İstanbul’­da Kasım Çavuş Camii’ni de tamir ettir­miştir.

Galib Paşa, XIX. yüzyılın ilk yansında yetişmiş devlet adamlarının önde gelenlerindendir. Çeşitli görevleri sırasın­da yazdığı resmî yazıları Avrupa siyase­tine olan vukufunun başlıca delilleridir. Âmedciliği esnasında Paris’ten gönder­diği mektuplar da bu hükmü doğrula­maktadır. Millet Kütüphanesi’nde bulu­nan eksik nüshası Edebiyyât-i Umûmiyye Mecmuası’nda yayımlanmış olan sefâretnâmesi kendisinin iyi bir müdekkik olduğunu göstermektedir. Ya­bancı dil bilmemesine rağmen el attığı işlerin künhüne nüfuz etmesini bilen Ga­lib Paşa’nın bazı gazellerinin bulunduğu da bilinmektedir. Galib Paşa adam ye­tiştirmeye büyük önem vermiş ve Per­tev Mehmed Said Paşa’yı yetiştirmiştir. Bunun da Mustafa Reşid Paşa’yı yetiş­tirdiği göz önünde tutulursa Galib Pa­şa’nın bir bakıma modern Türk diploma­sisinin kurucusu olduğu söylenebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler