Sosyoloji

Martin Heidegger – Gelassenheit

Martin Heidegger – Gelassenheit

Conradin Kreutzer

…mesleği vücuda getirmek, ortaya çıkarmak olan bir kimseyi
anacak ve ona saygı göstereceksek her şeyden evvel onun eserlerine gerektiği
gibi saygı göstermeliyiz.

Bu seslerde sanatçının kendisi mevcuttur; çünkü ustanın
eserdeki mevcudiyeti yegâne mevcudiyettir. Usta ne kadar büyükse, onun şahsı
eserinin tam o kadar gerisinde kalır ve kaybolur. (s. 35/36)

…hepimiz çoğunlukla düşünce fakiriyiz. (s. 36/37)

Anma ve düşüncesizlik yan yana bulunuyor.

Biz ancak bilerek veya bilmeyerek, sahip olduğumuz şeyi
kaybedebiliriz veya tabiri taizse ondan yakamızı kurtarabiliriz.

Dolayısıyla artan düşüncesizlik bugün insanın bizzat iliğini
kemiren bir süreçten kaynaklanıyor olmalıdır: Bugünün insanı düşünmeden
firardadır. Düşünceden bu kaçış düşüncesizliğin temelidir. (s. 37)

Hesaplayıcı düşünme bir fırsattan diğerine koşar.
Hesaplayıcı düşünme asla durmaz, asla kendini toplayıp kendine gelmez.
Hesaplayıcı düşünme sükûnetle düşünen düşünme değildir, varolan her şeyde hüküm
süren anlamı tefekkür eden düşünme değildir.

İki tür düşünme vardır: hesaplayıcı düşünme ve sükûnetle
düşünen düşünme.

Çağdaş insanın düşünmeden firarda olduğunu söylerken
aklımızdaki bu sükûnetle düşünen düşünmedir. (s. 38)

Toprağına insanın kök salabileceği, yani köklü olabileceği
hayat verici bir yurt toprağı hâlâ var mıdır?

…yurtlarında kalmış olanlar,

…her gün her saat radyo ve televizyona daha fazla
bağlanmaktalar. (s. 40)

Modern iletişim tekniklerinin insanı harekete geçirdiği,
üzerine çullandığı ve önüne katıp sürüklediği her şey, her şey bugün insana
çiftliğinin etrafındaki tarlalardan daha yakın, arz üzerindeki semadan çok daha
yakın, gecenin güne dönmesinde çok daha yakın…

Yurtlarından sürülmüş olanlarla yurtlarında kalmış olanların
durumu farksız ise – yeni olan nedir? Cevap: İnsanın köklülüğü bugün can
evinden tehdit edilmektedir. Hatta daha da fazlası: köklülüğün kaybına yol açan
ne sadece daha ahval ve mukadderattır, ne de bu sadece insanın hayat tarzının
gaflet ve sathiliğinden kaynaklanır. Köklülüğün kaybı hepimizin içine doğduğu
çağın ruhundan kaynaklanır. (s. 41)

Dünya şimdi hesaplayıcı düşüncenin saldırılarına, artık
karşı koyabilecek bir şeyin çıkabileceğine en küçük ihtimal verilmeyen
saldırılarına açık bir nesne olarak görünür. Doğa modern teknoloji ve sanayi
için devasa bir akaryakıt deposuna, bir enerji kaynağına dönüşür. (s. 42)

Modern teknolojide saklı olan güç insanın varolanla
ilişkisini belirler. O bütün yeryüzüne hükmeder.

Kimse gelecekteki esaslı değişimleri öngöremez. Fakat
teknolojik ilerleme gittikçe hızlanacak ve asla durdurulamayacak. Varoluşunun
bütün alanlarında insan gittikçe daha da sıkı biçimde teknolojinin güçleriyle
kuşatılacaktır. (s. 43)

İnsan, teknolojinin karşı konulmaz üstün gücünün insafına
kalmış şaşkın ve savunmasız bir kurbandır.

…yakın olana götüren yol biz insanlar için her zaman en uzun
ve dolayısıyla en zor yoldur. Bu yol sükûnet içinde düşünen düşünmenin yoludur.
Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden tek bir fikre tek taraflı olarak
saplanıp kalmamayı, tasavvurların tek yönlü yolunun ardında koşmamayı talep
eder. Sükûnet içinde düşünen düşünme, bizden ilk bakışta uyuşmaz / bağdaşmaz
görünen şeyle meşgul olmamızı talep eder. (s. 45/46)

Teknik aygıtlara bağımlıyız; hatta onlar hep daha büyük
ilerlemeler için bize meydan okurlar. (s. 46)

Kendisini gösteren ve aynı zamanda geri çeken şey sır
dediğimiz şeyin temel özelliğidir. Teknolojide saklı olan anlama açık durmamızı
sağlayan tutuma; sırra açıklık diyorum.

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bir arada
bulunur.

Şeylere karşı sermestilik ve sırra açıklık bize bir gün,
eski ve şimdi süratle kaybolan köklülüğü değişik bir form içinde yeniden ele
geçirmek için bile uygun olabilecek yeni bir köklülüğün panoramasını
sunarlar.  (s. 48)

Hesaplayıcı düşünme bir gün yegâne düşünme tarzı olarak
benimsenip icra edilir Hale gelebilir.

Peki sonra? Sonra insan kendi özel doğasını –sükûnet içinde
düşünen bir varlık olduğunu inkâr etmiş ve işe yaramaz diye fırlatıp atmış
olurdu.

Bizler kabul etsek de etmesek de esirde çiçeklenip meyveye
durmak için kökleriyle topraktan yükselmesi gereken bitkileriz.

Peter Hebel (s. 49)

Düşünceye Çağıran – Yurt Müdafaası
Martin Heidegger – William McNeill – Kai Hammermeister
Hazırlayan: Ahmet Aydoğan
Say Yayınları, 2010

İlgili Makaleler