HERMENÖTİK
HERMENÖTİK
Türkçeye genellikle
“yorumsama” diye çevrilen hermenötik, “anlama” ve
“yorumlama” sorunlarıyla ilgilenen çeşitli yazarların görüşlerini
tanımlamak üzere kullanılan bir terimdir.
Hermenötik terimi biri
geniş, diğeri daha dar iki bağlamda kullanılır:
1-Kitab-ıMukaddes’inmanevi
hakikatini bulup yorumlamakla UgUi Hıristiyan teolojisinde bir disiplindir.
İncil’in her nesle hitap edecek şekilde anlaşıldığı bu disiplindeki konuların
çoğunluğu, R.Bult-man’ın Yeni Ahid’i efsanelerden arındırma
(demythologization) girişimleriyle yeniden gündeme gelmiştir;
2- Daha genel olarak insan eylem, söz, ürün ve kurumlarının
önemim anlama ve yorumlama sanatı, becerisi ya da teorisine bu ad verilir. Bu
anlamda terim teolojiden felsefeye, XIX. yüzyıl sonlarında W. Dilthey tarafından,
yalnız duyumun ham verilerim düzenlemekle kalmayıp, onların temel olarak
anlamlı konularının anlaşılmasına (Verstehen) yardıma olması gereken insanla
ilgili incelemeler, ya da insan bilimleri (Geisteswissenschaften)mn özel
me-todlarma gönderme yapmasıyla geçti. Terim daha sonra Heidegger tarafından
insanın varoluşunun doğasına ilişkin araştırmalarının genel ve metafizik
amacını vurgulamak için daha geniş kapsamlı bir tarzda kullanılmıştır.
Hermenötik’in
konularından bazıları, İngilizce konuşan sosyal bilimcilerin eserlerine Max
Weber’in yazıları vasıtasıyla girmiştir. Almanya’da XIX. yüzyılın son-larıyla
XX. yüzyılın başlarında patlak veren tartışmalara katılan Weber, hepsi de
toplumsal ve tarihsel dünyayı incelemenin, fenomenleri araştırırken kullanılandan
farklı yöntemlerin kullanılmasını gerektirdiği iddiasındaki Wilhelm Dilthey,
Heinrich Rickert ve Wilhelm Windel-band gibi filozof ve tarihçilerin görüşlerini
benimsedi. Bu tezler, VVeber’in anlama ya da Verstehen kavramı üzerindeki özel
vurgusunda apaçık görülür.
Weber bir yandan pek
çok sosyal bilimcinin hermenötik fikirlerle tanışmasında önemli bir rol
oynarken, hermenötikle ilgili gelenek VVeber’in zamanından çok daha eski bir
doneme uzanır. Hermenötik terimi, bir şeyi açık kılmak, bir mesajı haber
vermek, ya da deşifre etmek anlamına gelen Yunanca hermeneuein fiilinden
türemiştir. Hermenötik disiplininin ilkin Homer ve Yunan aydınlanma çağının diğer
şairlerinin yorumlanmasıyla doğurduğu söylenebilir. O zamandan beri hermenötik,
filoloji ve metin eleştirisiyle yalandan ilişkili bir disiplin olagelmiştir.
Hermenötik, Protestanların, geleneğin kutsal kitapların tefsirini belirleme
hakkına meydan okudukları Reformasyon döneminde çok önemli bir disiplin halini
almış; gerek klasik bilginler, gerekse teologlar, metinlerin geçerli tefsirine
hakim olan kuralları ve şartları inceden inceye ele almaya çalışmışlardır.
Hermenötikin alanı,
XIX. yüzyılda Wil-helm Dilthey tarafından büyük çapta genişletilmiştir. Bir
filozof olduğu kadar bir tarihçi de olan Dilthey, metinlerin “hayatın
nesnelleşmeleri” dediği şeyin bir formundan ibaret olduğunun
bilincindeydi. Böylece yorumsama sorunu, toplumsal-tarihsel dünyaya İlişkin
bilginin nasıl mümkün olduğu yolundaki çok daha genel soruyla ilişkili olmak
zorundaydı. Bu tür bilgi, Dilthey’in görüşüne göre deneyim, ifade ve anlamanın
karşılıklı ilişkisi üzerine oturmaktadır. Metinler, sanat eserleri, eylemler ve
jestler gibi kültürel fenomenler insan hayatının amaçlı ifadeleridir. Onlar,
bir kişinin tutumunun dil aracılığıyla nesnelleşebileceği tarzda, ortak olarak
paylaşılan bir uzlaşım ve değerler dairesinde nesnelleşirler. Kültürel fenomenleri
anlamak İçin, onları hayalın nesnelleşmiş İfadeleri olarak kavramamız gerekir;
nihayet yaratıcı eylemi (act) yeniden tecrübe etmemiz ve bir başkasının deneyimini
yeniden yaşamamız gerekir. Hermenötik GeistGswissenschaften ya da “insan
bilimleri” temelleri üzerinde düşünmeye doğru yeni baştan yönlendirilirken,
Dilthey’in yazıları nesnellik arayışı İle Romantizmin mirası arasındaki sürtüşmeyi
içinde taşımıştır.
XX. yüzyıl
hermenötik’inde anahtar şahsiyet Martin Heidegger’dİr. Dilthey’m eserlerinde
hermenötik problem bilgi sorunuyla irtibatlıyken, Heidegger’ in eserinde
varlık sorununa bağlıdır: Anlama ve yorumlama
problemleri “dünya-içre-var-hk’ımızın
temel veçhelerini açıklarken, karşımıza çıkarlar. Heidegger’e göre “anlama”
ilk ve en önde gelen kavramaya gücümüzün yettiği tasavvur (projecting) konusudur.
Anlamanın bu geleceğe dönük karakteri, yaygınbiçimde”hermenötik daire”
adı verilen şeyin ontolojİk terimlerle yeni baştan formülleştirilmesidir. Tıpkı
bütünün geleceğe dönük yapısıyla metnin bir parçasını anladığımız gibi, her
türlü anlama da özne ve nesnenin asli birliğini gösteren bir
“önanlama”yı içerir. Bizler dünyadaki nesneler hakkında bilgiye sahip
olma iddiasındaki özneler olmaktan önce, ele-alınmaya amade bekleyen ve
kendisine aşina olduğumuz ‘dünya-içre— varlıklar’iz.
Heidegger’in eseri,
Hans-Georg Gada-mer’in göstermeye çalıştığı gibi, insan bilimlerinin anlaşılma
tarzı üzerinde etkiler yapmıştır. Hakikat ve Metod adlı eserinde Gadamer,
anlamanın geleceğe yönelik karakteri ile birbirleriyle önyargı, otorite ve
gelenek kavramları arasında bir bağlantı kurar. Önyargıların zorunlu olarak
olumsuz olduğu yolundaki varsayımın bizzat kendisi Gadamer’in görüşüne göre,
Aydınlanmanın peydahladığı haksız bir önyargıdır. Bizi anlamanın daima bir
ön-ka-raryada “Önyargı” gerektirdiğini görmekten alıkoyan bir
varsayımdır bu. Otoritenin onaylanmasına dayalı “meşru önyargılar”
sözkonusudur ve özel bir değeri haiz otorite biçimi de “gelenek”tir.
Bizler daima anlamamızı mümkün kılacak önyargılarla bizi donatan gelenekler
içinde yaşarız. Şu halde, tarihsel etkilerin tamamının kendisinden kalkılarak
anlaşılabileceği tarih dışında bir dayanak noktası olamaz; bunun yerine
tarihsel “ufuklar”ın açık ve sürekli olarak yenilenen bir
“birleşimi” olarak görülmelidir anlama.
Gadamer’in bu
kışkırtıcı tezine 1960’la-nn ortalarında Jurgen Habermas ve “eleştirel
teorİ”nİn diğer temsilcilerince karşı çıkıldı. Gadamer’in hermenötikinin
insan bilimlerinin felsefesi için önemini kabul eden Habermas, onun anlama ve
gelenek arasında kurduğu bağlantıyı eleştirdi. 71-ra böyle bir bağıntı,
geleneğin aynı zamanda hem iletişim sürecini çarpıtan, hem de eleştirel
düşünmeye çağıran bir güç kaynağı olabileceğine dikkat etmez. Psikanaliz
modeline başvuran Habermas, özgür kılma fikrine göre yönlendirilecek bir
“derin-hermenötik” disiplininin çatısını çizmiştir.
Hermenötik ile
eleştirel teori (Frankfurt Okulu) arasındaki tartışma Paul Ri-coeur tarafından
yeniden değerlendirmeye tabi tutuldu. Eleştiriyle ilgilenen hermenötik bir
filozof olarak Ricoeur, metin kavramını yeniden vurgulayarak Gadamer ile
Habermas’in tutumları arasında ortayı (vasatı) bulmaya çalıştı. Bİr geleneğe
ait olma tecrübesinin tersine metin, onu meydana getiren toplumsal, tarihsel ve
psikolojik şartlardan bir mesafe ya da “uzaklaşma”yı gerekli kılar.
Bir metnin hem “anlamı”nın yapısal açıklamasını, hem de onun ”
referansı” mn yaratıcı projeksiyonunu içeren bir metin yorumu, böylece
“benlik” ile olduğu kadar “dünya” ile de eleştirel bir
ilişki kurma ihtimaline izin verir. Ricoeur metin modelinin ve metin yorumlama
yönteminin nasıl verimli bir şekilde mecaz, eylem ve bilinç-dışı gibi değişik fenomenlerin
incelenmesine kadar genişletilebileceğini göstermektedir.
Son tartışmaların
ortaya koyduğu gibi, yüzyıllardır hermenötik başlığı altında tartışılan
konular, hala canlılığını korumaktadır. Metinlerin ve sanat eserlerinin değerlendirilmesi,
eylem ve kurumların incelenmesi, bilim ve sosyal bilimler felsefesi: Bu
alanların tümünde de anlama ve yorumlama problemleri ana problemler olarak
gözükmektedir. Bazı çağdaş herme-nötik filozoflar, XIX. yüzyıldaki atalarının
yaptığı tarzda, doğal bilimlerle insan bilimleri arasında bir ayrım çizgisi çekmek
isterlerken, pek çoğu, bununla birlikte, toplumsal ve tarihsel araştırmanın
kendine özgü karakterini savunma arzusundadır. Zira bu tür araştırma
nesneleri, eyleme ve anlama gücüne sahip öznelerin ürünüdürler. Öyle ki,
toplumsal ve tarihsel dünyaya ilişkin bilgimiz kesin biçimde bu dünyayı
oluşturan öznelerden ayrı ele almam az.
(SBA) Bk. Frankfurt
Okulu; Verstehen.