Sosyal Bilimlerde Temel KavramlarSosyologlar

Ataerkillik Feminizm

Ataerkillik Feminizm

feminizm’ terimi Latince kadın anlamına gelen ‘femina’dan türetil­miştir ve köken olarak ‘kadınsı özelliklere sahip olmak’ anlamını taşır. Bu terim Kadın Hareketinin, kadınların eşit haklar mücadelesinin genel adı olarak ve yirminci yüzyılda cinsiyet eşitliği teorisi olarak benimsenmiş ve 1890 lardaki ‘Kadıncılık’ teriminin yerini almıştır.

Tüm Kadın Hareketini temsile ve birleştirmeye çalışan bu terim geniş bir tanımlar ve vurgular çeşitliliğini yansıtır. Feminist Bir Söz­lükte (1985) kadın hakları savunusu ve erkek egemenliğine karşı mücadeleden, kadınların erkekler karşısındaki ikincil konumları hak­kında bir bilinçlilik yaratma ve bu ayrımcılığı ortadan kaldırma giri­şimlerine kadar uzanan bazı örnekler verilir.

[Feminizm) bütün insan ilişkilerinde cinsiyet eşitliği temelinde dünyayı yeniden düzenlemeyi hedefleyen bir hareket olarak; in­sanlar arasında cinsiyet-temelli her tür ayrımcılığa karşı çıkan, cin­sel ayrıcalıklar ve problemleri ortadan kaldıracak, hukuk ve gele­neğin temel taşı olarak kadın ve erkeğin ortak insanlığının kabulü için çalışacak bir hareket olarak tanımlanabilir (Teresa Billington- Grieg, 1911).

Feminizm büyük harf ‘F’ ile bir teori, bir konum; küçük harf ‘f ile tecrübelere dayalı bir organik inançtır (Osha Davidson, 1984).

(İki tanım da C. Kramarae ve P. A. Treichler, Feminist Bir Sözliik’ten alınmıştır.)

Feminizm, bu yüzden, ataerkilliği ortadan kaldırarak ve toplumsal cinsiyet gibi sosyal bölünmelerin, doğal bir şey olmayıp, güç, ayrıca­lık ve tahakkümlerini sürdürebilmek için erkekler tarafından kültürel olarak yaratıldıklarını göstererek, kadınları sosyal, politik ve ideolojik açıdan özgürleştirmeyi hedefleyen bir toplumsal harekettir.

O, kadınların yok farz edildiği ve bağımlı, pasif olmalarının, çocuk konularda sorumluluk yüklenmelerinin beklendiği cinsiyet rollerine zorlandıkları bir erkek egemen kültürde yaşadığımız ka­bulü üzerine kurulu (Banshee, 1981) bir felsefedir. Erkekler de cin­siyet rollerini yüklenmek zorunda olsalar bile, [bu roller] kadınlar­da olduğu kadar engelleyici değildir.

Ayrıca o bir analiz yöntemi, toplum üzerine yeni bir perspektiftir: O, yeni sorular sorduğu kadar yeni cevaplar da bulur. Onun temel ilgisi, erkekler ve kadınlar arasındaki toplumsal ayrım, bu ayrımın gerçekliği, anlamları, nedenleri ve sonuçlarıdır (Juliet Mitchell and Ann Oakley, 1976).

Feminist Hareketin günümüzdeki kayıtlı tarihi kesinlikle çok daha gerilere, Mary VVolIstonecraft’ın Fransız Devriminin fikirlerinden il­ham alan Bir Kadın Hakları Savunusu’nun (1792) yayınladığı 18. y.y. sonlarına kadar uzanır. O ve başkaları birinci feminizm dalgasında eğitim, hukuk, iş ve evlilikte kadınların eşit hakları için mücadele etmişlerdir. Bu dalga 20. yüzyıl başında Suffragette Hareketinde ve bu hareketin başarıyla sonuçlanan siyasal haklar ve kadınların oy kullanmasıyla ilgili kampanyasında doruğuna çıkmıştır. Bu hareket, iki savaş arasında ve savaş-sonrası dönemde Emek Hareketiyle ve özellikle sosyalist sosyal reform programının bir parçası olarak İşçi Partisiyle güç birliği yapmıştır.

Modern Kadın Hareketinin tarihi, Betty Friedan’ın Kadınsı Gizem (1963) ve Germaine Greer’in Kadın Haremağası (1970) gibi yayınla­rından, kadın eşitsizliğine karşı Amerika ve Batı Avrupa’daki Kadın Gösterilerine ve 1960’lar ve 70’lerdeki Kadınların Bağımsızlığı Hareke­tinin yükselişine kadar götürülebilir. Akademik olarak, feminist yayın­ların ve Kadın Araştırmalarının artması bütün disiplinleri -özellikle sosyolojiyi- erkek yanlılıklarını kabule ve daha önceden kadınları görünmez ve güçsüz varlıklar olarak gösteren temel kavramlarının çoğunu yeniden değerlendirmeye itmiştir. Örneğin geleneksel sos­yolojinin temel kavram/ ‘sosyal sınıfta, kadın, özellikle evli kadın sadece kocasının bir uzantısı olarak alınmış ve sosyal tabakalaşmanın etkin bir faktörü ve potansiyel kaynağı olarak toplumsal cinsiyet tamamen göz ardı edilmiştir.

Politik açıdan, feministlerin eşit işe eşit ücret, eşit fırsatlar ve bo­şanmada eşit haklar gibi önemli konulardaki birçok yasal ve sosyal reformda hatırı sayılır başarılar elde ettikleri görülmektedir. Günü­müzde, özellikle Amerika’da daha fazla sayıda kadın temel kurumlar­da üst mevkilerde yer almaktadır ve Britanya ilk bayan başbakanına sahiptir. Fakat gerçek anlamdaki değişim özellikle sıradan bir kadın için oldukça sınırlıdır. Feminizmin yaptığı şey, kadınları ikincil konum­ları hakkında, hakları ve geniş anlamda cinsiyet eşitliği için evde, işte ve toplumda her zaman için mücadele etmeleri gerektiği konusunda bilinçlendirmektir.

Feminist Hareket içinde, her biri eşitsizlik, ataerkillik ve cinsiyet ayrımları konusunda farklı nedenlerden söz eden ve farklı çözümler öneren geniş bir teorik görüşler yelpazesi görülebilir. Bunlardan bazıları aşağıda tartışılacaktır.

FİKİR

Ataerkilliğin tam karşılığı ‘babanın (veya aile reisinin) yönetimi’ olsa da, feministler tarafından erkeklerin kadınlar üzerindeki her tür fizik­sel, politik ve ideolojik hâkimiyetini anlatmak için kullanılmıştır. Bu kavram özelde erkek egemen toplumlarda kadınları baskı altında tutan ve güçsüz kılan sosyal ve politik yapılar, kültürel kurumlar ve güçleri ifade etmektedir.

Ataerkillik İncil’e, ‘Tanrı erkektir” kabulüne ve Yaradılış Kita­bındaki Cennet Bahçesinde Havva’nın yasak meyveyi yemesinden sonra Tanrı’nın onu ve bütün kadınlığı erkeğe tâbi olmaya mahkûm ettiği “onlar çocukları dünyaya getirirken acı çekecekler, erkeğe ihti­yaç duyacaklar ve erkekler onlara hükmedecektir” sözüne kadar gö- türülebilir. Bilinen her toplum erkekler tarafından yönetilmektedir ve kadın eşitliğinin söz konusu olduğu örnekler verilebilmekle birlikte (örneğin Yeni Gine’nin Tchambuli kabilesi), kadın egemenliğine (anaerkillik) dair bilinen hiçbir örnek yoktur.

Ancak feminist yazarlar ataerkilliğin kaçınılmaz veya doğal bir şey olduğu fikrini kesinlikle reddederler. Onlar, aksine, ataerkilliğin erkek- ürünü olduğunu, erkeklerin kadınları oldukları yerde tutabilmek için kullandıkları fiziksel ve ideolojik bir güç olduğunu göstermek için farklı teoriler geliştirmişlerdir. Ataerkillik kavramı feminizme cinsel eşitsizlik ve baskıyı tanımlamak, açıklamak ve değiştirmek için ve kadınları kelimenin tam ve en özgür anlamında kadın olmaya teşvik etmek için önemli bir kavramsal silâh sağlamıştır. Bununla beraber, feminist hareket içinde her biri ataerkillikle ilgili farklı nedenler belir­leyen ve farklı çözümler sunan birçok farklı teori ortaya çıkmıştır.

Geleneksel ve liberal feminizm

1 2 3 4Sonraki sayfa