HAKİKAT
Bir nesnenin gerçek
anlamına ulaşıp ya-kînen algılamak, mutabakat, muvafakat, kendi zâtına
(nefsü’1-emr) uygunluk, inkârı hiçbir zaman doğru ve haklı olmayan gerçek
varlık gibi anlamları ifade eden “hakk” kelimesinden türetilen hakikat,
soyut bir isim olarak gerçeklik anlamına gelir. “Bİr şeyin
hakikati” denildiğinde, o şeyin gerçekten varlığını belirleyen, ya da o
Şeyi diğer şeylerden ayırdeden özellik anlaşılır. Kelimenin bu şekilde
kullanımı, onu zât kelimesine yaklaştırır. Ancak her zaman bu kelime mâhiyet ve
hüviyet kelimelerinden ayrılır. Çünkü hakikat, bir şeyin gerçekliği; mâhiyet,
onun zihindeki tasavvuru, kavramı; hüviyet de onun kimliğidir.
Hakikat, aynı zamanda,
bir şeyin gerçekten var olması anlamında kullanılır. Kelimeyi fiil halinde
kullanarak “hakka’1-şey” denildiğinde, “o şey hakikaten mevcuttur”
demek olur. Bu nedenle Allah’ın hakiki zatını bilen sûfilere “ehl
el-hakika” denir. Hakikat, sûfi tarikatlerinde, varılabilecek
merhalelerin en sonudur. Yine “hakikat el-hakâik”, bütün
gerçeklikleri kucaklayan bir hakikat olması dolayısıyle, Allah demektir.
Bunlardan başka
“hakikat”, bir de, mecaz karşıtı olmak üzere, bir kelime veya
deyimin asıl, gerçek anlamıyla kullanıldığına işaret eder.
Hakikat sözü, bir felsefe
kavramı olarak dikkate alındığı zaman “bir nesnenin kendi zatına ııygıın
olarak gerçeklik kazanması” anlamına gelir. Sözgelimi İbn Sina: “Her
şeyin hakikati, onun kendisi içinsa-bit olan vücûdunun özelliğidir” der.
Bilgi’de amaç, hakikate ulaşmaktır ve burada hakikat, doğrulukla
eşanlamlıdır. Dolayısıyla bilgi, objesine uygunsa doğrudur. Bu açıdan
bakıldığında hakikat, bilinmek istenen nesnede değil, bilmek için ona yönelen
süjede ortaya çıkan bir problemdir. Çünkü her nesnenin değişmeyen
bir hakikati vardır.
Bir nesne (obje), belli bir insan tarafından bilinmese ve hatta dü-Şünülmese
bile, bir biçimde vardır ve bir bilgi eyleminin kendisine yönelmesi yüzünden
de bir değişikliğe uğramaz. Problemin objeye değil, süjeye yönelik olması,
hakikatin birliği ve değişmezliği ilkesi açısından Önemlidir. Çünkü eğer bu
objede ortaya çıkan bir problem olsaydı, aynı şeyin sayısız hakikatlerinden
söz etmemiz gerekirdi. Örneği, bir nesne veya olgu hakkında, herbiri kesin gibi
görülen değişik görüşler ileri sürülebilir. Bu, süjenin olaya değişik şartlar
altında bakmasından kaynaklanmaktadır. Aynı süje bile, farklı şartlar altmda
bir nesnenin hakikatini değişik şekillerde algılayabilir. İslâm düşüncesinde
esyanın hakikatini bilmek meselesi işte buradan kaynaklanmaktadır. Onun bütün
dış görünüşündeki başkalıklara rağmen, bir tek hakikati vardır. Bu bakımdan
eşya hakkında söyleyebileceğimiz en doğru söz, onların göründükleri gibi olmadıklarıdır.
Zaten bizzat Hz.Muham-med (s.) de görünüş ile gerçeklik’in farkına işaret
ederek: “Ya Rabbi! Bize eşyayı olduğu gibi (yani hakikati neyse, öyle) göster”
diye dua etmiştir.
Yüksel KANAR Bk.
Doğruluk; Kesinlik