İslam Tarihi

Gazve Nedir, Ne Demektir, İslam Tarihinde Gazve Hakkında Bilgi

Gazve. Hz. Peygamber’in bizzat sevk ve idare ettiği savaşlar hakkında kullanılan terim.

Arapça’da gazv masdarı “istemek, ar­zu etmek, kastetmek, niyetlenmek” gi­bi mânaların yanı sıra “düşmanla savaş­mak” anlamında da kullanılır. Bu kökten türemiş bir isim olan gazve ise (çoğulu gazavât) “akın, saldın, din uğruna yapı­lan savaş” anlamına gelir.

Hadis ve siyer âlimlerinin kabul ettik­lerine göre asker sayısı az veya çok ol­sun, savaş için yahut başka bir maksat­la hareket edilsin, çarpışma vuku bul­sun veya bulmasın Hz. Peygamber’in bü­tün seferlerine gazve, bir sahâbînin ku­mandası altında gönderdiği askerî bir­liklere de seriyye denilir. Bazı ilk dönem İslâm tarihçileri Resûl-i Ekrem’in bizzat katılmadığı seferlere de gazve adını ver­mişlerdir. Meselâ es-Sîretü’n-nebeviy-ye adlı eseriyle meşhur olan İbn Hişâm, Hz. Peygamber’in katılmadığı Mûte se­ferine muhtemelen kelimenin sözlük anlamından  hareketle gazve  demiştir (IV 15-30) Taberîde kelimeyi Resûl-i Ek­rem’den sonra yapılan bazı savaşlar için yine sözlük mânasında kullanmıştır. Me­selâ 31 (651-52) yılındaki Zâtü’s-savârî Savaşı’na Gazvetü’s-savârî adını vermiş­tir.

Vâkıdî ve İbn Sa’d’a göre Hz, Peygam­ber’in emir ve kumandasında yirmi yedi gazve gerçekleştirilmiştir. Bu sayıya, Hayber Gazvesi’nden dönülürken Vâdilkurâ’da meydana gelen çarpışmalar da dahildir. Bu çarpışmaları gazve olarak kabul et­meyenlere göre ise sayı yirmi altıdır. İbn Sa’d Hz. Peygamber’in gazvelerini şöyle sıralar: Ebvâ (2/ 623), Buvât 12/623), Bedrü’l-ûlâ-Sefevân (2/623), Zül’uşeyre (2/623), Bedir 12/ 624, Benî Kaynukâ” (2/624), Sevik (2/ 624), Karkaratülküdr (3/624. 2. yılda mey­dana geldiğini söyleyenler de vardır). Ga-tafân [3/624), Benî Süleym (3/6251. Uhud [3/6251, Hamrâülesed [3/6251, Benî Nadîr (4/626), Bedrülmev’id (4/626), Zâtür-rikâ’ (5/6261, Dûmetülcendel 15/626!. Mü-reysî (Benî Mustalik) (5/627, 6. yılda meydana geldiğini söyleyenler de vardır), Hen­dek (Ahzâb) 15/627, 4, yılda meydana gel­diğini söyleyenler de vardır], Benî Kurayza (5-‘627, 4. yılda meydana geldiğini söy­leyenler de vardır), Benî Lihyân 16/627), Gâbe (6/6271, Hudeybiye (6/628), Hay­ber (7/628). Mekke’nin fethi (8/630), Hu-neyn (Hevâzin, 8/630), Tâif (8/630), Tebük (9/630).

Gerek strateji ve harp taktikleri, ge­rekse dinî ve siyasî sonuçlan bakımın­dan büyük önem taşıyan Hz. Peygamber’in gazvelerinin amacı küfür ve bâtı­lın zulmünü ortadan kaldırmak. İslâmi­yet’in yayılmasına engel teşkil eden un­surların tahakkümüne son vermek, yer­yüzünde Hakk’ı yüceltmek, fitne ateşini söndürmek, insanları maddî ve manevî baskılardan kurtarmak ve İslâmî ger­çekleri onlara duyurmaktır. “Kendileriy­le savaşılanlara zulme uğradıkları için harbe müsaade edilmiştir”(Hac 22/ 39); “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın”(Bakara 2/190); “Her­hangi bir fitne kalmayıncaya ve din yal­nız Allah’ın oluncaya kadar onlarla çar­pışın”(Bakara 2/193) mealindeki âyet­lerden bu hususlar anlaşılmaktadır. Re-sül-i Ekrem m üs! umanlara düşmanla gereksiz yere vuruşmayı değil, şartlar oluşup da savaş kaçınılmaz hale gelince sabredip direnmelerini tavsiye etmiştir.

Araplar İslâm’dan önce çöl hayatının ağır şartlarını yağma ve baskınlar için bir sebep gibi görürler, bundan dolayı kabileler arasında sık sık savaşlar mey­dana gelir, kan döküldükten sonra da intikam duygularıyla kan davaları baş­lardı. Câhiliye devrinde yapılan savaş­larda Araplar çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden hasımlarına acımasızca saldı­rır, esirleri çok defa işkence ederek öldürür, çocukları ok atmak için hedef tahtası gibi kullanır, esirlerin organları­nı kesip gerdanlık yaparak kadınlarının boyunlarına iftiharla takarlardı. Bunla­rın hepsini kaldıran Hz. Peygamber, gaz­velerin hedefini “Allah’ın adını yüceltmek için çihad” olarak belirledi ve bu düşünceyi Hayber Gazvesi’ne kadar peyderpey yerleştirdi. Bu savaşa çıkarken ashabı­na ganimet için değil Allah için savaşa­cak olanların ordusuna katılabileceğini söyledi. Düşmanların çocuk ve kadınla­rının, savaşa katılmayan yaşlı, hasta ve din adamlarının öldürülmesini, hayvanların ve mahsullerin yağmalanmasını, ağaçların kesilmesini, öldürülen düşman askerlerinin organlarının kesilmesini ya­sakladı. Esirlere temiz elbiseler giydiril­mesi, karınlarının doyurulup istirahat-lerinin sağlanması prensiplerini getirdi. Anlaşmalara sadakat esasını koydu. Mû-te Savaşfnda olduğu gibi İslâm devle­ti temsilcisinin milletlerarası haklardan mahrum kılınarak haksız yere öldürül­mesini ve Mekke’nin fethinden önce ol­duğu gibi barış şartlarının ihlâlini ve ih­lâlde ısrar edilmesini savaş sebebi te­lakki etti. Kendisi başkalarının hakları­na nasıl saygı gösteriyorsa onların da müslümanlara saygı göstermelerini is­tedi. Resûl-i Ekrem’in emriyle gerçek­leştirilen gazve ve seriyyeler dünya harp tarihinin bilinen en az kan dökülen savaşlarıdır.

Hz. Peygamber’den sonra genel ola­rak kâfirlere karşı yapılan seferlere ve bu maksatla gerçekleştirilen askerî faa­liyetlere gaza, İslâm’ın ışığından mah­rum kalmış ülkelere iman nurunu götür­mek gayesiyle kâfirlerle savaşanlara da gazi denilmiştir. İ’lâ-yi kelimetullah için gaza edenler, “De ki: Bize iki iyilikten -gazilik ve şehitlikten- başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?”(Tevbe 9/52) âyetini, “Ölürsem şehid, kalırsam gazi” şeklinde algılamışlardır.(Ayrıca Bk. Gaza)

Hulefâyi Râşidîn döneminde bilhassa İran ve Bizans’la yapılan savaşlarda mücahidleri teşvik için Hz. Peygamber’İn gazvelerini anlatma geleneği başlamış, giderek kurumlaşan bu gelenek Abba­sîler ve diğer müslüman devletlerde de devam etmiştir. Zamanla sadece Hz. Peygamber’İn gazvelerini konu edinen eserler kaleme alınmış ve bunlara “megâzî adı verilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler