GAYB
.
İnsanın duyulan ve
ilmi ite öğrenemedi-ği, bir kısmım ancak peygamberlerin haber vermesi ile
bilebildiği, bir kısmına ise Allah’tan başka kimsenin bilemediği gizli şeyler.
Sözlük anlamıyla bir
şeyin gözden gizli kalması demek olan “ğayb”, İslam düşüncesinin en
önemli esaslarından birisidir. Çünkü İslam’ın esasını oluşturan imanın
temelleri altıya indirgenirse, bunların bir bakışa göre en az dördü, diğer bir
bakışa göre tamamı “ğayb” in alanına girmektedir. Bu yüzden
Kur’ân’ın ilk ayetlerinde “ğayb”ainanan müminler övülür ve kurtuluşa
erecek olanların ancak onlar olacağı vurgulanır. Çünkü insanm hem bu duaya*hem
öbür dünya ile ilgili olarak bilebildikleri, bilemediklerinin yanında hesaba
katılmayacak kadar azdır. Onun kapasitesi her şeyi kavramaya elverişli
olmadığı gibi, görünene inanmak da karşılığında ödül olan bir erdem sayılamaz.
İnsan ilimde, önündeki sınırlara varsa bile, bilemeyeceği daha bir sürü
“ğayb” kalacaktır. Ancak bu az ilme oranla da olsa, bilinemeyenlerin
yanında, en azından sözlük anlamıyla gaybm bilinebilenlerinin de olduğu
anlaşılır. Öyleyse “ğayb”ın sınırını öncelikle ayetler ve hadislerle
çizmek gerekir.
Ğavbın özellikle
ayetlerdeki kullanılışına bakıldığında onun her yönüyle bilinemeyen bir şey
olmadığı anlaşılıyor. Bazı insanlara göre ğayb olacak bir şeyin, di-ğer
bazılarına göre bilinebileceği anlaşılıyor. Örneğin geçmiş bir peygamberin yaşadığı
olaylara Hz.Muhammed’e (s.) göre ğayb denirken, sözkonusu peygamberin o olayı
görüp bildiği açıktır. İşte bu gerçek, ğaybm alimler tarafından “mutlak”
ve “nisbi” diye ikiye ayrılmasına sebep olmuştur.
»Allah’ın mahiyeti,
künhü, bütünüyle ahi-ret alemi, kıyamet saati, cennet, cehennem, mahşer,
mizan, sırat, lika, kevser, melekler alemi, gelecekte olacak olaylar, ölüm
saatleri ve yerleri gibi şeyler “mutlak” ğayb’tır.
Hiçbir mahlukun ne
duygularının ne de ilmin ulaşabildiği gayba mutlak gayb, belirli bir mahlukun
ulaşamadığı ve ona göre bilinmeyene de nisbi gayb denmiştir. Razıları da gaybı
delili bulunmayan ve delili bulunan diye ikiye ayırmışlardır. Ancak Allah,
tümüyle olmasa bile bu tür gaybm bazı noktalarını ve müfredatından bazılarını
seçtiği peygamberlerine bil-ditebileceğini söylemiş ve bildirdiği de olmuştur.
Bu türden olmak üzere (vahye dayanarak) bizim peygamberimiz de gelecekle
ilgili bir çok haberler vermiş ve söyledikleri çıkmıştır. Ama vahye dayanmadan
geleceği, peygamberlerin dahi bilemeyeceğine dair pek çok ayet mevcuttur,;.
Başta evliyanın kerameti ve ilham olmafc* üzere, cinlerin istihdamı, telepati,
tekniğin istihdamı, riyazet vb. yollarla, şünjilti zamanda mevcut olmak
şartıyla, bâzılarına göre gayb ve bilinmez olanlar başkalarına göre bilinir
ve algılanır olabilirler, denmektedir. Ayrıca Peygamberliğin 36 cüz’ünden biri
olarak kabul edilen “sadık rüyalar” bazı gelecek olayların, net ve kesin
olmasa bile, bir işareti sayılabilir. Kur’an-ı Kerim’de Hıdır’ın bildikleri ile
ilgili olarak anlatılanlar, Halife Ömer’in İran üzerinde bulunan komutam
Sari-ye’yi Medine minberinden görüp ikaz etmesi gibi sabit olaylar da nisbi
gaybın delili olarak gösterilir. Hatta İbn Hacer el-Heytemî, gaybın
bilinmezliği prensibinin, Allah’ın bazı evliyaya bile ondan haberler
lütfetmesine engel olmadığını, bu yüzden bazı velilerin, örneğin, yarın
öleceklerini söyleyebildiklerini, hatta Halife Ebube-kir’in karısının
rahmindeki çocuğun erkek olduğunu söylediğini ve öyle de çıktığını yazar. Ancak
Ebu Hanife’ye nisbet edilen şu söz gerçekten onun ise bunları tereddütle
karşılamak gerekir: “Kalplerde olanı Allah’tan ve O’nun vahyettiği resulden
başka kimse bilemez. Artık kim vahiy olmaksızın kalplerde olanı bildiğini iddia
ederse o, Alemlerin Rabbi’nin ilmini bildiğini iddia etmiş olur. Kim kalplerde
olanı ve bunun dışında olup Allah’ın bildiklerini bildiğini samrsa o, büyük
bir günah işlemiş, ateşi ve küfrü
haketmiş olur”.
FarakBEŞER