Din ve Toplum

Dinin Aile ile Olan İlişkisi

Dinin Aile ile Olan İlişkisi

Aile bilindiği üzere bir doğal sosyal birliktir ve bir temel sosyal işlevi yerine getir­me bakımından dinden göreli de olsa bağımsız bir kurumdur. Yani aile, tüm etki­leşimlerine rağmen din tarafından meydana getirilmemiştir. Ancak din ile aile ara­sında karşılıklı dinamik bir ilişki vardır, din aileyi, aile dini etkilemiş, tarih boyun­ca birbirlerini kollayagelmişlerdir.

Genel sosyoloji açısından öncelikli olan, toplumsal yapıların, burada ilişkiye ge­tirdiğimiz ailenin din üzerindeki etkisidir. Ancak özel bir yaklaşımı gerekli kılan din sosyolojisi açısından dinin aile üzerindeki etkisi birincisinden daha az önemli de­ğildir. Aslında aile de din de aynı toplumsal şartlara bağlı olarak değişip dönüşmek­te, bu arada biri diğerinin oluşum ve dönüşüm sürecine etkide bulunmaktadırlar.

Ailenin din üzerindeki etkisi büyüktür. Aile her şeyden önce dinin, içinde öğ­renilip, ilk pratiklerin gerçekleştiği yerdir. Buna karşılık dinin de en önemli objesi, değerlerini yerleştirip gerçekleştirdiği alan ailedir. Dindarlığın ilk görünümleri de aile üzerinedir.

Dinin de ailenin oluşum ve dönüşüm sürecinde önemli bir yeri vardır. Esasen başından beri ailenin gizemli/dinî bir tarafı varolagelmiştir. Bu durum aile biçim­lerinde bile kendini gösterir. Mesela dinin, kandaş ve çekirdek, iki aile tipinden kandaş aileye daha yakın durduğu söylenebilir. Çünkü kandaş aile çekirdekte ol­duğu gibi yeni bir kurguya değil, önceden var olan yakınlıklar üzerine oturan bir aile tipi olduğu için dini törenselliklere daha bir yatkındır. Ama bu, çekirdek ai­lenin din dışı kaldığı anlamına gelmez. Burada da nikâh gibi ailesel törenler din çerçevesinde gerçekleşmektedir. Yine zina yasağı aileyi korumaya yönelik dini tedbirlerden birisidir. On Emir’deki ebeveyne saygı gibi ilkelerden birkaçı da ai­le ile ilgilidir.

Gerçekten de din, doğumdan ölüme, düğünden bayrama kadar aile ile ilgili he­men önemli bütün olaylarda yer almaktadır. Mesela doğumlar, dinî ayin icrasıyla gerçekleşen bir sosyal olgudur. Çocuk dinî törenlerle sosyalleşir. Mesela İslam’da sünnet olma, Hristiyanlıkta vaftiz, dinî içerikli sosyalleşme örnekleridir. Cinsiyet farkına dayalı ritüellerin önemli bir kısmının din kökenli olduğu görülür.

Varlığı en açık şekliyle ailede hissedilen ölüm törenleri dinseldir. Ünlü antropo­log Malinovski’ye göre bu törenler o sosyal birliğin parçalanmasını ve bireylerin kaçışını önler. Evlilikler çoğu kere dinî törenlerle gerçekleşir, öncelikle ailede ya­şanan bayramlar dinsel unsurlar taşır.
Sonuç olarak din ailenin yanında, sosyalleşme sürecinin içselleştirilip pekiştirilme- sinde önemli bir rol oynamaktadır.Sosyolojik olarak dinler önemli bir sosyalleşme aracıdırlar. Ama dinin aile ile olan ilişkisi ve bu arada onun üzerindeki etkisi yalnızca kolektif hayata yönelik bir birlik sağlama çabasından ibaret değildir. İlgi çekicidir ki başta İslam olmak üzere bütün yüksek tipli dinler bireyin gelişmesi için de çaba harcaya gelmişlerdir. Yani din açısından önemli olan sırf kandaşlık değil, yeni daha üst bireşimlere ulaşabil­mektir. Bunun içindir ki din kardeşliği ailesel kardeşlikten daha az önemsiz sayıl­mamıştır. Yerine göre din ile örtüşmeyen kandaş kardeşlik eleştirilen bir bağ ol­muştur. İslam topluluğunun ilk oluşum dönemlerinde bunun açık örnekleri vardır.

Dinin aile ile ilişkisinin önemli kontak noktalarından birisi, ikisinin de kontrol ve denetleme kurumu olmalarıdır. Kontrol, tüm değişiklikler karşısında sosyal grubun yeni denge ve yapılara ulaşabilme sorunudur. Bir toplumun, değişimin so­nunda hâlâ kendisi olarak kalabilmesi ve kendini koruyabilmesi bu denetlemeye bağlıdır. Bu işlevi ise din ve aile yapmakta, bu da söz konusu bu iki kurumu iş bir­liğine götürmektedir.

fiüphesiz genel olarak üzerinde durup örnekler verdiğimiz din ve aile ilişkisi­nin daha bilimsel bir açıklaması ikinci türden etkenlerin devreye sokulmasını ge­rektirir. Bu bağlamda ilişkinin mesela ailenin ve dinin tipine göre farklılık arz etti­ğini söyleyebiliriz. Buna göre dinin aile ile olan ilişkisi basit ve yüksek tipli dinler­de farklılık arz etmektedir:

  1. Toplumsal şartların ürünü olan dinlerde aile ve din, birbirlerinden yeterince ayrılmamışlardır. Bundan dolayı da hangisinin hangisini etkilediğini belirlemek bi­le zordur. Çünkü diğer kurumların etkisi ve belirleyiciliği konusunda olduğu gibi sosyal yapının önemli bir unsuru olan aile dini de büyük çapta belirleyip şekillen­dirmektedir. Bunun en somut örneği çok tanrılı inançlara sahip site toplumlarıdır. Bu toplumlarda aile kurumu dinden daha güçlüdür, dolayısıyla da ailenin dini be­lirlemesi daha bir ön plandadır. Burada ailenin pek çok motifi kutsal hâle gelmiş­tir. Aile reisi, atalar ruhu, ocak, evin belli köşeleri kutsaldır.

Burada, doğum Tanrısı, Bereket Tanrısı, gibi her şeyin bir Tanrısı vardır. Özel­likle bir Tek Tanrılı din mesajı ulaşmamış bu toplumlarda aile, kendi yapısına uy­gun bir kült oluşturmuş, buna uygun bir din geliştirmiştir. Aynı zamanda dinî bir nitelik taşıyan ocak kültü, atalar kültü bunun tipik bir örneğidir. İlk bakışta bura­da din aileyi kutsallaştırıyor gibi görünüyor ve etki dinden geliyor izlenimini veri­yorsa da gerçek bunun aksinedir. Din kendini ailenin temel ögelerinin içinde bul­muş, Tanrının yerini baba, aşkın ibadetlerin yerini ise ata kültü almıştır.

  1. Yüksek tipli dinlerde ise aile kutsal olmayan bir oluşumdur. Yani burada bir din ve bir de bunun dışında dinî yüklemelere sahip olsa bile sosyal bir grup ve ku­rum olarak aile vardır. İki ayrı özerk alan oluşturmaları nedeniyle de karşılıklı iliş­kiler söz konusudur (Mensching, 1951, 92).

Bu çerçevede yüksek tipli din aileye etki ederek onu yeni baştan şekillendir­miştir. Mesela Yahudilik, Hristiyanlık ve özellikle İslam aile konusunda ayrıntılı ku­rallar getirmişler ve onun, iki ayrı cins arasında meydana gelmesi, keyfî ve geçici olmaması, neslin devamını sağlaması gibi doğal yapısının üzerine değerler yükle­mişlerdir. Buna göre evlenme şekli, boşanma, karşılıklı haklar ve ödevler, yönetim, aileye ait malların kullanımı, miras, kadın ve erkeğin konumu, gibi pek çok konu­yu bir hayli ayrıntılı kurallara bağlamışlardır. Hatta köklü yapısal değişikliklere uğ­ratmışlardır. Mesela İslam, kendisinden önceki cahiliye dönemindeki yarım düzine kadar aile modelinden (evlenme-boşanma tarzından) bir tanesini alıp düzeltmiş ve onu moral destekle güçlendirmiştir.
Ne var ki günümüz toplumlarında kurumlar arasında kopukluklar yaşanmakta­dır. İleri boyutlarda olmamakla birlikte bu durum din-aile arasında da gözlenmek­tedir. Mesela modern aile tipinde dinî duyarlılığın azaldığına ilişkin bir kanaat var­dır. Ne var ki bu iki kurum arasındaki ilişkileri gösteren ampirik araştırmalar bir hayli yetersizdir. Bu konuda görgül gözlemlere dayalı açıklamaların ötesinde cid­di alan çalışmalarına ihtiyaç vardır.Din-aile ilişkisinde ailenin tipi de önem taşımaktadır. Mesela din ve aile sos­yologları geniş ailenin din ile daha uyumlu olduğunu düşünmektedirler. Bu durum geniş ailenin birlik sağlayıcılığıyla açıklanabilir. Bilindiği üzere din, toplumlarda her hâliyle birlik sağlayıcı bir işleve sahiptir. Birlikte yemekler, adak, kurbanlar, dualar, günlük hayatın pek çok olağan işleri ile ilgili icra edilen din içerikli ailesel ayinler büyük aile yapılarında daha rahat gerçekleşebilmektedir.

İlgili Makaleler