DİN ve AHLÂK
DİN ve AHLÂK
Ahlâkın problematiğini “iyilik” teşkil etmekte olup, bu bakımdan ahlâk, her şeyden önce kötülüklerden kaçınmak ve iyi olan davranışları yapmak demektir. Din ise temelinde kutsal’la kurulan ilişkilere dayamr. Bununla birlikte, tarih boyunca din ve ahlâkın konuları arasında o denli bir içiçelik görülmektedir ki, pek çok dinlerde dinî emirlerle ahlâkî emirleri birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. Ayrıca her dinin bir ahlâk anlayışı bulunmaktadır. Çünkü dinî inançlar, büyük ölçüde iyilik-kötülük, günah-sevap gibi sembollerle ilgili olduklarından kişisel davranışın nedenlerini ortaya koymada önemli aydınlatıcı fonksiyonlar görürler. Tabiatüstü gerçeklere dayanan dinî inançlar, aynı zamanda toplumsal düzenle ilgili değer yargılarına da etki ederler ve olağanüstü toplumsal kontrol gücüne sahiptirler. Bu bakımdan Mac iver’e göre din, ahlâkın orada doğup geliştiği “ana rahmim teşkil eder. Nitekim, Hz. Peygamber: “Ben güzel ahlâkt tamamlamak için gönderildim” buyurduğu gibi, İslâm dinî de, inanç ve ibadetin yanı sıra ahlâka büyük bir önem vermiş ve pek çok ahlâkî kurallar vazetmiştir. Öyle ki, İslâmiyet’te dinî ödevlerle ahlâkî ödevler arasında tam bir sınır konulmamış ve bunların hepsi dinî inançlar temeli üzerine oturtulmuştur. Bu bakımdan orada, dinden ayrı bir ahlâktan söz edildiğine pek rastlanmamaktadır. Hakikaten meselâ İslâm bilginleri, ahlâkî ödevleri, Allah’a ve Peygamber’e karşı ödevler, kişinin kendi şahsına karşı ödevleri, ailesi, akrabaları, yakınları, ulusu ve tüm insanlığa karşı ödevler şeklinde bölümlere ayırmakta ve ahlâk teorisi ile ilgili olarak, iyilik (hayr) ve kötülüğün (şer) Allah’tan geldiği, Onun vahiy yoluyla “basen” olarak bildirdiği şeylerin iyi ve “kabih” diye bildirdiklerinin de kötü olduklarını kabul ederek, ahlâkın konusunu oluşturan iyi-kötü ayrımını dinî temellere dayandırmışlardır. Mamafih bu konuda, çeşitli kelâm ekolleri arasında görüş ayrılıklarının bulunduğu da bilinmektedir.
Bununla birlikte, din ve ahlâk ilişkileri açısından düşünürler, en azından mantıken dört çeşit ilişkinin varlığından ya da imkânından söz ediyorlar:[1]
- İlâhiyatçıların ve dünya dinlerinin mü’minlerinin büyük çoğunluğuna göre din ahlâkın ayrılmaz bir parçasını teşkil etmektedir.
- Bu görüşün daha ileri bir şeklini -ki bu noktada yukarıda verilen açıklamalar çerçevesinde İslâmiyet’in pozisyonunun da genelde buna uyduğu anlaşılmaktadır- din ve ahlâkın yalnızca birbirlerinden ayrılmaz değil, fakat aym zamanda özdeş oldukları ve onların arasında gözetilecek her çeşit ayrımın bir hata olacağı anlayışı oluşturmaktadır. Hıristiyan ilâhiyatçılarından M. hutbe/ in de buna çok yakın bir görüşe sahip bulunduğu anlaşılmaktadır. Jacques Maritain ve John Murray, çağdaş dönemde bu fikrin savunucuları olmuşlardır.
- Bir üçüncü eğilim, din ile ahlâkın birbirlerinden tamamen ayrı ve ilgisiz oldukları görüşünü savunmaktadır. Maamafih bu görüşte olanların arasında da çok farklı temayüllerin bulunduğunu belirtmeliyiz.
- Nihayet, din ve ahlâk ilişkileri açısından sonuncu bir görüş de onların sıkı bir biçimde birbirlerine bağlı olduklarını savunmaktadır. İşaret edelim ki, bu temayül içerisinde de, ahlâkın dine olan etkisinin derecesi açısından farklı anlayışlar mevcuttur.
- Durkbeim, kişisel ahlâkî davranış konusunda toplumun belirleyici ve sınırlayıcı bir fonksiyonunun olduğu görüşündedir. Esasen ahlâkı toplumdan ayrı düşünmek te imkânsızdır. Bu nedenle ahlâk anlayışı ve ahlâkın yorumu toplumdan topluma, felsefî ekollere, düşünürlere, devirlere ve dinlere göre değişmektedir. Bu anlamda meselâ ilkel dinlerle mütekâmil dinlerin ahlâk anlayışları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Hattâ toplum hayatında din ve ahlâk ilişkilerinin de çeşitli sosyal faktörler ve değişmelerin etkisiyle farklılaştığı bilinmektedir. Böyle olduğu içindir ki, bir dinin tarihi içinde bile zamanla farklı ahlâk anlayışlarının tezahürüne şahit olunmaktadır. Bu farklılıkların tipolojisinin belirlenmesi ve bunları doğuran şartların ve değişmelerin incelenmesi ve açıklanması din ve ahlâk sosyolojileri açısından büyük bir önem taşımaktadır. Öte yandan, dinin ilkel toplumlarda öteki toplumsal kurumların yanı sıra ahlâkı da sinesinde topladığını, dinden tamamen ayrı bir kurum olarak ahlâkın ortaya çıkmaya başlamasının uzun bir evrimin sonucu olduğunu ve gerçi Antik Çağın Yunan dünyasında bir örneğine rastlanmakla birlikte ancak modern toplumda ahlâkın dinin etkilerinden sıyrılarak rasyonelleşme eğilimine yöneldiğini belirtmeliyiz. Maamafih orada bile, hızlı değişme ve gelişmelere bağlı olarak kendini gösteren yeni ahlâkî problemlerin, modern dinî akımların ve yeniden dine dönüş çağrılarının, güçlü ahlâkî vurguları içermelerinde temel bir rol oynadığı muhakkaktır.
E EKONOMİK AHLÂK ve DÎN
Dikkatlerini din ile öteki sosyal ve kültürel faaliyet alanları arasındaki karşılıklı ve karmaşık ilişkilerin, etki ve tepkilerin incelenmesi konusu üzerinde toplamış bulunan din sosyologlarının üzerinde önemle durdukları meselelerden biri de dinî inançlar, düşünceler ve uygulamalarla ekonomik hayat ve faaliyetler arasındaki münasebetlerin incelenmesi olmaktadır. Gerçekten de, ilk sistematik Din Sosyolojisi disiplininin kurucusu olan Alman din sosyologu Max Weber[2] ve çalışma arkadaşlarının, özellikle Werner Sombarfm çalışmalarının ana temasını ekonomi bilimi ile dini birleştiren sınırları iyi belirlenmemiş alanların araştırılması olmuştur.[3] Nitekim onları takiben son elli yıl içerisinde özellikle Batıda yetişmiş bulunan belli başlı din sosyologlarının hemen hepsi de çalışmalarında az çok bu konuya el atmadan yapamamışlardır.[4] ¥ Milletlerarası Sosyoloji Kongresi tamamen bu konuya ayrılmış ve böylece dinle ekonomik faaliyetler ve özellikle toplumsal ve ekonomik kalkınma problemi arasındaki münasebetlerin incelenmesine ve anlaşılmasına çalışılmıştır.[5]
Öte yandan, bilindiği gibi, bugün genel olarak “geri kalmış? veya “kalkınmakta olan” ülkeler olarak bilinen ve dünya devletlerinin önemli bir bölümünü oluşturan kesimin büyük bir kısmını Müslüman memleketler teşkil etmektedirler. Aynı gruba dahil bulunan Türkiye’mizde ise dinin toplum hayatının önemli ve ayrılmaz bir realitesini oluşturmakta olduğu vakıası dinî ve sosyal ilimler ve özellikle din sosyolojisi ile uğraşanların gözünden kaçmayan bir husustur. Böyle olunca kalkınmaya çalışan Müslüman ülkeler ve özellikle bugün her şeyden önce sosyo-ekonomik bakımdan kalkınma ve modernleşme problemiyle karşı karşıya bulunan toplumumuz açısından dinle ekonomik hayat ve faaliyetler arasındaki münasebetlerin araştırılıp değerlendirilmesi büyük bir önem kazanmaktadır.
Maamafih, Islâm dini ve bu inançtan kaynağım alan topluluklar söz konusu olunca, konunun hiç el değmemiş olarak ortada durduğunu söylemek de hatalı olacaktır. Zira Batılı pek çok İslâmiyet araştırıcısı bu konu üzerinde önemle durmuş olup,11 Bordeaux’da 25-29 Haziran 1956 da düzenlenmiş bulunan Sempozyumda ele alının temel konulardan biri İslâmiyet’le ekonomik problemler arasındaki münasebetlerin araştırılması olduğu[6] [7] ve ondan birkaç yıl sonra Paris’te düzenlenen Kolokyum ise tamamen bu konuya ayrıldığı gibi,[8] çeşitli İslâm ülkelerindeki pek çok araştırıcıların da giderek dikkatlerini bu konuya yönelttikleri görülmektedir.[9]
Esasen, endüstri çağı olarak nitelenen günümüz dünyasında devletlerin bile her şeyden önce yurttaşlarının sosyo-ekonomik problemlerine eğilen ve çözümleyen kuruluşlar halini aldıkları dikkate alınırsa, insanlık tarihinin hemen her devrinde olduğu gibi günümüz dünyasında da modern toplumların sosyal realiteleri içerisinde önemli yer tutan dinî inançlar, düşünceler ve davranışlarla bu toplumların maddî hayatları arasındaki münasebetin araştırılmasının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bütün bu nedenlerle, yukarıda din ve ahlâk ilişkilerine en genel bağlamda işaret ettikten sonra şimdi de burada, dinle ekonomik ahlâk arasındaki münasebetler üzerinde biraz durmamız yararlı olacaktır. Ancak, bu konuya geçmeden önce, ilkin ekonomik ahlâktan ne anlaşıldığını ve gerçekte bunun dinle bir münasebetinin bulunup bulunmadığı meselesini açıklığa kavuşturmamız yerinde olur.
[1] Bk. : J. M. Yinger, Religion, Society and Invidividual, s. 25-26.
[2] Max Weber’in konuyla ilgili başlıca çalışmaları şunlardır: LEthique Protestan- te et EEsprit du Capitalisme, Paris: Plon, 1967; Economie et Societe, Paris: Plon, 1971; “la Morale Economique des Grandes Religions. Essai de Sociolo- gie Religieuse Compararee: Introduction”, Archives de Sociologie des Religions, No: 9, 1960, s. 7-30.
[3] J. Wach, la Sociologie de la Religion, s. 8.
[4] Meselâ J. Wach (la Sociologie de la Religion, s. 43-51); G. Menscbing, (la Sociologie Religieuse, s. 115 v.d.); H. Desroche, (Sociologies Religieuses, s. 150 v.d.); M. Hill, (A Sociology of Religion, s. 117 v.d.); B. R. Scharf, (The Soci- ological Study of Religion, London, 1970, s. 132 v.d.) gibi din sosyologlarının çalışmaları bu meyanda zikredilebilir.
[5] Bk.: Archives de Sociologie des Religions, No: 15, janvier-juin, 1963, s. 5-111, bilhassa H. Desroche, “Cinquieme Congres Mondial de Sociologie: Washing- ton, 2-8 Septembre 1962. Compte rendu des seances du grupe de travail: Religion et Deveoppement”, s. 5-19.
[6] Bu konu üzerinde duran islâmologlar arasında: J. P. Charnay (Islamic Culture and Socioeconomic Change, Leiden: Brill, 1971), M. Rodinson (İslam et Ca- pitalisme, Paris: Seuil, 1966), J. Austruy, (l’Islam Face au Developpement Eco- nomique, Paris: Economie et Humanisme, 1961), G. Destanne de Bernis (“İslam et Developpement Economique”, Cahiers de l’Institut de Science Econo- mique Appliquee, No: 106,1960), Jacques Berques (les Arabes d’Hier d Dema- in, Paris: Seuil, 1960) ve P. Marthelot, (“İslam et Developpement”, Archives de Sociologie desReligions, No: 14, 1962, s. 131-138) zikredilebilir.
[7] Bk: Classicisme et Declin Culturel de l’Histoire de l’Islam -Actesdu Symposi- um International d’Historie de la Civilisation Musulmane, Bordeaux, 25-29 juin 1956, Paris, Besson et Chantemerle, 1957.
[8] Bk: “L’Evolution Economique, Sociale et Culturella des Pays d’Islam S’est-el- le Monree Defavorable â la Formation d’un Capitalisme de Type Occidental?”, Colloque Organisee par L’Institut d’Etudes Islamique de Paris et par l’Ep- he, Paris, 22, 23 et 24 Mars 1960.
[9] Dikkatlerini bu konuya yöneltmiş müslüman araştırıcılar arasında: Fazlurrah- man (İslâmiyet ve İktisadî Adalet Meselesi, Erzurum, 1976), Malik b. Nabi (Vo- cation de Llslam, Paris: Seuil, 1954; Ekonomi Dünyasında Müslüman, İstanbul, 1976), M. Hamidullah (Modern İktisat ve İslâm, İstanbul, 1969), S. Şakir
Ülgener {İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri, İstanbul, 1951), ve S. Zaim {Modern İktisat ve İslâm, Ankara)i saymak mümkündür.