1970’lerin başında Lefebvre, Castells ve Harvey’in öncülüğünde yeni sorular sormaya
başlayan eleştirel kent teorisi, kentsel gelişmeyi ve kentsel gelişmenin evrelerini
eleştirel bir bakış açısıyla kavramsallaştırmıştır. Bu yaklaşımlar öncelikle
kentleşmedeki evrensellik ideolojisini eleştirmişlerdir. Bu eleştirinin merkezinde,
kentlerin kapitalist üretim tarzı altında ortaya çıkmış sosyal olarak kurulmuş ölçekler
olduklarını yok sayan ve kentsel mekânı biyolojik analoji yoluyla betimlemeye
çalışan Chicago Okulu bulunmaktadır (Türkün ve Kurtuluş, 2005, s.19).
1960’lı yılların sonundan bu yana, kent ve kentleşmeyi temel olarak iktidar ilişkileri,
maddi etmenler ve üretim tarzlarının biçimlendirdiğini ve bunların belirleyici
olduğunu iddia eden Neo-Marxist teorisyenler etkili olmaya başlamıştır. Engels’in
kent çözümlemesi üzerine önemli katkısına rağmen, Marksizm içinde mekânı
n analiz birimi olarak ele alınması 1960’ların son yıllarına rastlamaktadır. Bu
dönemde, Lefebvre, Harvey ve Castells, kentsel mekân çalışmaları ile Marksist kent
kuramına ve mekân çözümlemesine katkıda bulunmuşlardır. Lefebvre (1976), üretim
ilişkilerinin yeniden üretimi ve mekân arasındaki ilişkiyi incelemiş ve kapitalizmin
kendi iç çelişkilerine rağmen nasıl ayakta kaldığını ‘çevrim modeli’ ile açıklamı
ştır. ‘Birinci çevrim’ olan endüstriyel üretimde ortaya çıkan sermaye birikimi krizi,
sermayenin, ‘ikinci çevrim’ olan kentsel mekâna aktarılmasıyla çözülmüştür.
Başka bir deyişle, kapitalizm, mekânı işgal ederek ve üreterek, kendi iç çelişkilerinin
üstesinden gelmiştir. Lefebvre’ye göre, kapitalizmle kent arasındaki ilişki kapitalizm
açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Diğer bir anlatımla kapitalizm bugünü
görebilmişse bunu, kent mekânını alınıp satılır bir meta olarak keşfetmesine
borçludur (Lefebvre, 1991).