Kent Sosyolojisi

Robert Ezra Park (1864-1944): Ekolojik Yaklaşım – Kent Sosyolojisi

 

Ekolojik kuramı geliştiren ilk kent sosyologları R. Park, Roderick McKenzie ve E.

Burgess’tir. Kentsel ekoloji kuramı ilk modern sanayi kentlerinde kentsel büyüme

ve mekânsal ayrımlaşma sorununu açıklamayı amaçlayan bir kuramdır.

Park, kenti ilk kez sistematik olarak analiz eden kuramcı olarak düşünülebilir.

Kent sosyolojisinde getto, çöküntü alanları ve lüks konut vb. kavramsallaştırmaları

ilk kez bu yaklaşım gündeme getirmiştir. Ekolojistler ilk kez kentsel mekân ile

sosyal süreçler arasında bir ilişki kurarak, kent mekânının sosyal yapıyı nasıl etkilediğ

ini sorun etmişlerdir. Kenti ilk kez sistemli bir şekilde inceleyen kentsel ekoloji

kuramı insan toplulukların çevreye uyumunu sorgulamaktadır. Başka bir şekilde

söyleyecek olursak, kentsel ekoloji bireylerin ve kurumların şziksel dağılım,

yerleşim ve örgütlenme biçimlerini analiz etmektedir.


Park, Burgess ve Wirth kent

sosyolojisinde araştırma ve

teoriyle ilgili bir takım

düşünceler geliştirmişlerdir.

Kentsel analize ilişkin

geliştirdikleri iki önemli

kavram vardır. Ekolojik

yaklaşım ve bir yaşam

biçimi olarak kentleşme.


Park’ın Amerikan sosyolojisi ve şikago Okulu üzerindeki etkisi oldukça büyüktür.

Park özellikle şikago’nun Avrupa’dan gelen göçmen akınlarıyla dolup taştığı

bir dönemde öğrencileriyle birlikte bağımsız bir kent sosyolojisi disiplini kurdu.

Park, Amerikan kentlerinin aldıkları yoğun göçe rağmen varlıklarını nasıl sürdürdüklerini

ve kente gelen göçmenlerin kente nasıl uyum sağladıklarını ve çok sayı-

daki etnik grup ve ırkın ‘Amerikan hayat tarzı’ içinde eriyerek nasıl başarılı bir şekilde

geliştiklerini açıklamaya çalışmıştır. Kentlerin kaosunu Durkheim, Darwin ve

Simmel gibi Avrupalı düşünürlerin şkirlerinden faydalanarak açıkladı. Park şikago

kentinde araştırmalar yaparak, kentsel gelişimin sebepleri ve yönlerinin neler olduğ

unu ve gözle görülür bir karmaşadan, bir düzenin nasıl ortaya çıktığını anlamaya

çalışmaktadır. Öte yandan, Park kentlerin nasıl geliştiği ve kendine özgü

mahalle ve çevreleri nasıl yarattığını merak etmektedir. Ayrıca, Park özellikle

öğrencileriyle birlikte şikago sokaklarında yaptığı niteliksel ve ampirik araştırmalarla

şikago gibi göç alan bir geçiş toplumunun zengin ayrıntılarını görme şansına

kavuşmuştur.

Park’a göre kentler, amaçlı bir tasarım ya da planlama sonucu değil doğal bir

süreç olarak ortaya çıkmaktadır. Kentsel mekânlarda oluşan lüks konut ve sanayi

bölgeleri gibi yerleşim yerleri doğal alanlar olarak tanımlanır. Park, kentin doğal

ve değişmeyen güçlerin etkisiyle oluştuğunu vurgulamakta ve kentleri insan doğası

nın bir ürünü olarak algılamaktadır. Ona göre kent içinde çöküntü alanlarını, gettoları

kaldırmak, insanın içgüdülerini kaldırmakla, yok etmekle eş anlamlıdır.

Park, Darwin’in evrim teorisinden etkilenmiştir. Kentleşme sürecini doğal

ayıklanma, rekabet ve hayatta kalma mücadelesi gibi Darwinci ilkelerle açıklamaya

çalışmaktadır. Bu nedenle, Park ve ekolojistler için kent, kendine ait bir hayatı

olan bir organizma veya sosyal ormandır. Buna göre, kent, içinde insanların sürekli

olarak karmaşık bir hayat mücadelesi ve mekânsal rekabet süreci içinde çevrelerine

uyum sağladıkları, en güçlü olanın hâkim ve merkezde olduğu, en zayıf olanın

kent merkezinin arka taraşarında kaldığı bir ‘sosyal orman’dır. Ancak doğada

olduğu gibi, kentsel rekabet dönemi bir kez haşşediğinde, insanlar da bitkiler gibi

belirli bir mahalleye yerleşir, kök salar ve bir topluluk duygusu geliştirirler. Yeni

bir istila ve yerini alma çağı başlar, zira kent merkezindeki yeni gruplar yoksul mahalleleri

istila eder ve en yakın mahalleyi istila etmek için, bütün kente yayılan bir

dalga etkisiyle, mevcut sakinleri dışa doğru iterler. Sonuçta yeni bir kentsel yerleşim

örüntüsü, yeni bir kentsel güç dengesi, yeni bir denge ve uyum ortaya çıkar.

Park gibi ekolojistlerin kuramsal çerçevelerini oluştururken cevap aradıkları

temel soru insanların çevreye nasıl uyum sağladığı sorusudur. Bu soruya sosyal

süreçlerle mekân arasında bir ilişki kurarak cevap bulmaya çalışmışlardır. Ekolojistler,

sosyal süreçleri mekâna uyarlayarak, kentsel büyüme ve gelişmeyi açıklamaya

çalışmışlardır. Dönemin sosyal bilimlerini etkileyen Darwinizm, ekolojistlerin

kentle ilgili görüşlerini de doğrudan etkilemiştir. Ekolojistlerin Darwinizm’den

aldıkları iki kavram rekabet ve hâkimiyettir. Rekabet, insanlar arasında yarışmacı

bir işbirliğine yol açmakta ve bunun sonucunda işlevsel ve mekânsal farklı-

laşmalar ortaya çıkmaktadır. Rekabet olgusu farklı ekonomik çıkarları olan farklı

grupları kentte farklı yerlere yerleştirmede etkili olmaktadır. Ayrıca kentte ulaşım,

iletişim ağlarının gelişimi ve nüfus artışı ile birlikte mekânsal farklılaşmalar belirgin

hale gelmektedir. Hâkimiyet olgusunu ise ekolojist kuramcılar, kentlerin stratejik

ve önemli merkezlerinin ticaret ve sanayi gibi kuruluşlarca hâkimiyet altına alınması

durumunu açıklamak için kullanmışlardır. Ekolojik kuram kentsel analiz yaparken

rekabetçi bir ekonomik yapı anlayışına sahiptir.


Park temel olarak, kentleşme

sürecinde gelir, etnik

topluluk, vb özellikler

açısından farklı yerleşim

alanlarının nasıl oluştuğunu

ve bu mekânsal ve sosyal

mekânlar arasındaki

bağların nasıl kurulduğu

sorusunu sormaktadır.

Park’ın kentte yaptığın

ayrıntılı empirik

araştırmalar, kullandığı yeni

sosyolojik teknikler ve

katılımlı gözlemler kent

sosyolojisinde önemli

gelişmeler yaratmıştır.

Ekolojik bakış açısı kent

örgütlenmesi bilinçli

düzenleme ve planlamanın

önemini daha az vurgulama

eğilimindedir, kent

gelişimini “doğal” bir süreç

olarak nitelendirir.

Bu kurama göre, insanların kentsel mekânda dağılımı hâkimiyet ilişkilerinin bir

sonucudur. Tıpkı tabiatta olduğu gibi, belli bir tür veya türler diğerlerine üstün gelmektedir.

Bir bitki topluluğunda bu hâkimiyet, genel olarak, farklı türlerin ışık için

yapmış oldukları mücadelenin bir sonucudur. Işığa daha rahat ulaşan bitkiler daha

çok gelişmekte, diğer bitkiler üzerinde hâkimiyet kurmaktadır. Kentte de hâkimiyetin

merkezini simgeleyen kent merkezi üst gelir gruplarının elindedir. Çünkü

kent merkezindeki kira ve emlak şyatlarının yüksek oluşu bu durumu zorunlu hale

getirmektedir. Bir kent yerleşmesinde yarışma halinden işbölümüne dayanan bir

denge durumuna geçiş, mekân üzerinde kapladıkları alan ve sahip oldukları işlev

bakımından birbirinden farklı olan alanların meydana gelmesiyle mümkün hale

gelmiştir. İnsanlar kentsel mekânda tıpkı tabiatta bitki ve hayvan gruplarının belli

alanlarda toplanması gibi belli mahalle ve semtlerde toplanır, sosyal ve kültürel

birlikler oluştururlar (Karasu, 2008, s.260).

Doğadaki canlılar gibi insanlar da kentte yaşamlarını sürdürmek için kendileri

için en uygun olan çevresel koşulları seçerler. Ekolojik yaklaşıma göre,

ekolojik işlemler aracılığıyla şziksel çevredeki bitki ve hayvan hayatı, söz konusu

çevreye uyum sağlama modelleri sayesinde düzgün bir biçimde dağılırlar. Bu çıkış

noktasını kente uygulayan Park’a göre, kent ayıklayan ve sınışandıran büyük bir

mekanizmaya benzer. Genellikle sadece çağdaş toplumlardaki kentleşme ile ilgili

olduğu düşünülen ekolojik yaklaşıma göre kentler biyolojik ekolojide görülen işlemlere

benzetilebilecek yarışma, istila, saldırı ve birbirlerini izleme işlemleri aracı

lığıyla doğal bölgelere ayrılırlar. Bu işlemler çevredeki semt ve mahalleleri karakteristik

özelliklerine göre bölgelere ayırma işini yönlendirir. Bu ayrışmaya göre, şehir

merkezinde ticari kuruluşlar, iş ve eğlence yerleri yoğun bir şekilde bulunmaktadı

r. Çevrede ise daha çok ucuz daire ve kiralık odalardan oluşan sağlıksız yerleşim

alanları vardır. Bu yerleşim alanlarının ötesinde ise orta sınıf kenar mahallelerinin

yer aldığı, işçi sınıfına ait bölgeler bulunmaktadır (Giddens, 1993, s. 98-99).

Ekolojik yaklaşıma göre, tabiatta canlıların birbiriyle çatışması, uyum içinde yaşaması

gibi; insanlar da kent içinde tabiatın kurallarına benzer kurallar içinde yaşamaktadı

r. Doğada görülen istila, rekabet, birbiri ardına gelme, yoğunlaşma,

merkezileşme, ayrılma, yerine geçme vb. eylemler kentsel mekânda insanlar

tarafından tekrar edilmektedir. Park’ın öğrencilerinden McKenzie bu kentsel

evrim sürecini şöyle özetler: Tıpkı doğada bir türün belirli bir alanda hâkim bir yaşam

biçimi olarak diğerinin yerini alması gibi, insan topluluğunda da alan kullanım

örüntüsü, değişen çevre koşullarına mevcut kullanıcılardan daha iyi uyum sağlayan

yeni rakiplerin bu alanı istilasıyla değişir. Bu istila ve yerini alma süreci, insan

topluluğunda, arazi kullanım değerlerinde bir değişim olarak ve böylece, gözde

yerler için rekabet alanını ekonomik açıdan daha güçlü rakiplere (örneğin bir işletmeye)

bırakma, ekonomik açıdan daha zayıf mevcut kullanıcıları zorlama biçiminde

kendini gösterir. Daha sonra başarılı bir istilanın ardından bir denge kurulur

ve yerini alma evresi tamamlanır (McKenzie ve Saunders, 1981).

Bir kent bazı farklı iskân ve yerleşim örüntülerinden oluşmaktadır. Kentin bu

yerleşim alanları, her biri kendine özgü sınırları, karakteri ve topluluk duygusuna

sahip veya bunlardan yoksun mahalleler veya alanlara ayrılabilir. Bir yanda eskikentin

fakir, köksüz ve etnik gruplarının yoksul mahalleleri ve gettoları varken, di-

ğer yanda orta sınıfın banliyöleri vardır. Zenginler ise çoğu zaman şehir dışındaki

villalarda ikamet etmektedir. Bu tür mahalleler, çoğunlukla kendi özel hayat tarzları

ve davranış kalıplarını ‘özel olarak üretir’ görünürler. Kent oldukça dinamik bir

yerdir. Bazı yerler oldukça sabittir, bazı yerlerse yeni insanlar taşındığı ve mevcut

sakinler yakın bir mahalle veya bölgeye taşındıkları için sürekli akış halinde gibidir.

Sonuç olarak, modern kentler, karakterleri değiştiği ve sınırları genişlediği için,

karmaşık bir değişim, istikrar, uyum ve evrim süreci içinde gelişmektedir.

Kent Sosyolojisi

Park’ın geliştirdiği kentsel

ekolojinin araştırma birimi

tanımlı coğraş ve kültürel

yaşama alanı içinde

bulunan insanların

oluşturduğu yerleşme

gruplarıdır. Park’ta kentteki

mekânsal ilişkileri açıklayan

kavram hâkimiyet

kavramıdır.

Ekolojik yaklaşıma göre,

kentler, rastgele

gelişmemekte, çevrenin

avantajlı özelliklerine tepki

olarak gelişmektedir.


Kurama Yönelik Eleştiriler

Castells ekolojik kurama yönelik eleştirisinde bu kuramın içinde süreç boyutunun

yer almadığını iddia etmektedir. Castells’e göre bu kurama statik bir yapı hâkimdir.

Ekolojistler kapitalist süreçlerin ortaya çıkardığı kentsel mekânın doğal işleyişindeki

bu ayrımlaşmaların değiştirilemeyeceğini varsaymaktadırlar. Kent içindeki

çöküntü alanları ve gettolar kent içindeki doğal işleyişin bir sonucu olarak görülür

ve doğal görüldüğü içinde değiştirilemez mekânlar olarak algılanmaktadır. Ekolojik

kuram kent gelişimini doğal bir süreç olarak gördüğü için, bilinçli düzenleme

ve planlamanın üzerinde durmamaktadır. Ayrıca, Park’ın geliştirdiği mekânsal örgütlenme

modelleri sadece Amerika’ya özgüdür ve Amerika’daki bazı kentlere

uyar; diğer ülkeler için genellenemez.