Sosyoloji

Bilinçdışı ve Dil

Özlem Köprülü – Bilinçdışı
ve Dil

Bilinçdışı

…çevremizdeki görüntü, ses, mesaj gibi
uyarıcıların farkında olmadan insan zihnine yerleşmesidir.

S. Freud’a göre, insanoğlunun doğuştan
getirdiği iki temel kuvvetli eğilim vardır: cinsellik (sexualitiy) ve saldırganlık
(agression).

Freud’a göre, toplum tarafından hoş
karşılanmayan cinsiyet ve saldırganlık duyguları bilinçaltına (subconscious)
itilirler.

Psikoanalitik yaklaşım dil sürçmesi,
unutmalar, hatalar ve buna benzer davranışları bilinçaltındaki isteklerin
ifadesi olarak kabul eder. Örneğin belirli bir kişinin adını hatırlamakta
zorluk çekiyorsanız, onunla ilgili olumsuz bir bilinçaltı “depolamanız!” var
demektir.

Jung, ortak bilinç dışında bulunan
unsurlara, sembollere arketip adını vermektedir.

Jung; “Bazı insanların bilincine varamadığı
birtakım nesneler, diğer bazı insanların bilinç alanında bulunur. Ben bu tür içerikleri
kendisinde barındıran kategoriyi ruhsal bilinçdışı ya da kişisel bilinçdışı
diye niteliyorum; çünkü bizim görebildiğimiz kadarıyla, salt kişisel öğeleri
kapsıyor. Öyle öğeler ki, bütünüyle insanın kişiliğini oluşturmaktadır.”

Lacan, bilinçdışının bir dil gibi
yapılandığını ifade ederken S. Freud’un kullandığı ‘yoğunlaştırma’ ve ‘yer
değiştirme’ kavramlarından yardım almaktadır. Bu iki kavramda dilbilim ile bire
bir ilişkilidir ve anlamın metaforlarda olduğu gibi yoğunlaşmalarda veya metonimlerde
olduğu gibi yer değiştirdiğini ifade etmektedir.

Bebeğin ağlaması gerçekte bir gösterge
değil, bir sinyaldir.

Çocuk dili öğrenmeye başlayınca, göstergenin
ancak öteki göstergelerle arasındaki farklılık dolayısıyla bir anlamı olduğunu
ve göstergenin anlamlandırdığı nesnenin namevcudiyetini öngerektirdiğini
bilinçdışı olarak öğrenir. Dil, nesnelerin yerine geçer. Bütün diller, o
nesneye sahip olmak yerine kendilerini o nesnenin yerine koydukları için
metaforiktirler.

Lacan’a göre “Bilinç kendini ancak dilin
yani toplumsal-uzlaşımsal bir kurumun dolayımıyla ele alabilir. İnsan kendi
varoluş gerçeğini olduğu gibi değil, ancak dilin ona sunduğu, kendi kuralları
olan bir yapıdan dolayımlayarak biçimlendirebilir.

Kelimelere ancak istenilen bir şey yok
olduğunda ihtiyaç duyulur Lacan’a göre ve eğer etrafımızdaki dünya gereken her
şey ile donatılmış olsaydı kelimelere gerek duyulmayacaktı.

Lacan, kuramını S. Freud’un kuramını
yapısalcı perspektiften değerlendirerek geliştirmiştir. Lacan’a göre,
psikanaliz her şeyden önce insan konuşmasın anlamakla ilgilidir ve dilbilim,
retorik ve şiir onun vazgeçilmez unsurlarıdır.

Bilinçdışı ve Dil, Turkish Studies, Cilt 9,
Sayı 3 (s. 951-958), 2014

İlgili Makaleler