Din Psikolojisi

13.Karl Marx (1818-1883) Bir Yanlış Bilinç ve Kalpsiz Bir Dünyanın Kalbi Olarak Din

Marx’ın din hakkındaki görüşleri onun toplumsal yapı hakkındaki genel görüşle¬riyle tutarlı bir görünüm sergiler. Bu görüşe göre dinin gerçek bir varlığı yok, olsa
olsa maddi dünyanın çarpıtılmış bir yansımasıdır ve toplumdaki işlevi de bu temel varsayıma göre değerlendirilmelidir. Toplumsal yapının temeline üretim ilişkileri¬ni, yani maddi-ekonomik altyapıyı koyunca dinin de bunun bir türevi olan diğer bir çok üstyapısal kurumların yanı sıra bir bağımlı değişken gibi değerlendirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Diğer üstyapısal kurumlar, devlet, hukuk, aile, sanat hepsi de maddi üretim ilişkilerinin yani altyapının bir sonucu olarak şekillenmiştir. Ancak muhtemelen diğer üstyapısal kurumlardan biraz daha farklı olarak din hakkındaki temel varsayımı yukarıda da belirttiğimiz gibi dine ilişkin herşeyin tamamen insan zihninin bir ürünü olduğudur. O yüzden Hegel’in Hukuk Felsefesi’ni Eleştiriye Kat¬kı isimli meşhur eserinde din eleştirisinin Almanya’da tamamlanmış ve geride kal¬mış olduğunu söylemişse de o bu eleştiriyi daha da ileriye götürmüştür. Alman- ya’daki din eleştirisinden kastı Ludwing Feuerbach’ın din eleştirisidir. Feuerbach da dinin insan zihninin bir ürünü olduğunu savunmuş ama bu üretimin insanın ya¬şadığı tarihsel şartlarda kendisine teselli hatta güç veren bir imge olarak yani bir bakıma toplumsal hayatta bir işlevselliği olmak üzere dini yaratmış olduğunu an-latmıştı. Buraya kadarı, yani dinin insan zihninin bir tasarımı olduğu düşüncesi Marx’a yeter görünmüş, sonrasında bu üretimin mahiyeti üzerine kendi eleştirisini katmıştır. Bu çerçevede dinin bireysel değil toplumsal bir ürün olduğunu ve bu ürünün de yanlış ve aldatıcı bir dünya oluşturduğunu anlatır. Bu yanlış ve aldatıcı dünya tıpkı ideoloji gibi egemenlerin çıkarına hizmet eder, egemenlerin kurduğu dünyanın yeniden üretilmesine katkıda bulunur. Bu yanıyla din egemen düzenin sürdürülebilmesi için gerekli ideolojik desteği, bu düzenin yaraladığı ve konumla¬rı gereği isyan noktasına gelebilecek insanlara gerekli teselliyi ve huzuru yatıştırı¬cı bir afyonla yani aldatarak verir. İçinde bulunulan gerçek dünyadan farklı fantas¬tik bir dünya kurarak yanlış bir dünya bilinci kurar. Bu haliyle çarpık da olsa ger¬çekliğin ürettiği bir yansımadır din. Ama Marx’a göre dine karşı mücadeleyi doğ¬rudan dine yöneltmek de gereksizdir. Çünkü asıl olan onu bu haliyle yansıtmasını sağlayan maddi gerçekliyi, yani üretim ilişkilerini değiştirmektir. Altyapıyı değiştir¬meden sadece üstyapı üzerinde yapılacak bir değişikliğin kalıcı olma şansı yoktur. Marx’ın diyalektik materyalizm sisteminde ortaya konan din ve sosyal değişme iliş¬kisi özellikle Protestanlığın ortaya çıkışını da kendi teorik varsayımlarından hare¬ketle açıklar. (Bu durumda Protestanlık ile kapitalizmin ortaya çıkışı arasında nasıl bir ilişki kurabileceğini tahmin edebiliriz).
Marx’ın din konusundaki çalışmaları şu kitaplarında ağırlıklı olarak yer almıştır:
Hegel’in Hukuk Felsefesi’ni Eleştiriye Katkı
Alman İdeolojisi
Feuerbach Üzerine Tezler
Kapital
Kısacası Marx, dine hem bir üstyapı kurumu olarak hem de ideoloji olarak yak¬laşmış, her iki yaklaşımında da dinin bir insan kuruntusu olduğunda ısrar etmiştir. Tamamen kuruntu olan bir inanç ve ideoloji zamanla insanları nasıl bu kadar etkisi altına alabilir? Marx dinin insan zihninden yola çıkarak zamanla insanları etkisi altı-na almasını yabancılaşma teorisine uygun olarak açıklar. Nasıl insan emeği kapitaliz¬me artı-değeri taşıyarak kendine yabancılaşan ve kendisini ezen-sömüren bir sistem kuruyorsa din de benzer bir yabancılaşma sürecinin sonucunda insanı kuşatır.

Karl Marx (1818-1883) Almanya’da avukat bir babanın oğlu olarak doğdu. Babası sonradan Protestan olmuşsa da anne-babası Yahudiydi. 1841’de doktorasını tamamladı. Sonraki yıllarda Brüksel, Köln ve Paris arasında gezinen Marx Paris’te Friedreich Engels ile devrimci gruplara katıldı, burada 1848 yılında meşhur Komünist Manifesto’sunu yazdı. En önemli kitabı Kapital olan Marx’ın dine dair görüşleri de özellikle metinde belirtilmiştir.
Marx’ın dini bir afyon olarak niteleyen sözleri yirminci yüzyılda dindar Mark¬sistler arasında farklı yorumlara açılmıştır. Özellikle Latin Amerika ve İtalya’daki Hristiyan-Marksist ittifaklar bu tür yorumlara yüklenmiştir. Bu hareketler için dine çok açık cephe almış olan Marx’ın sözlerinin elverişli bir yorumu zorlamalardan
kurtulamamış, nihayetinde Marx’ın dine atfettiği afyon nitelemesinin bir metafor olarak aynı zamanda tedavi edici anlamına dikkat çekilmiştir. Buna göre afyon ni¬telemesi dini aşağılayan bir şey değil aksine rahatlatan, tedavi eden bir ilaç boyu¬tuna vurgu yapan bir niteleme olarak anlaşılabilir ki Marx’ın zamanında afyonun bu anlamının daha baskın olduğu bile düşünülmüştür. Oysa Marx’ın dinle ilgili teorik yaklaşımları dinin kökenine dair kesin bir yargı içerdiğinden, hem dindar hem Marxist olmanın yolu Marx’ın bu yaklaşımlarıyla daha eleştirel bir hesaplaş¬madan geçmek zorundadır. Marx’ın din konusundaki yaklaşımları din sosyolojisi¬nin ihtiyaçlarını tam olarak karşılamaktan uzak olmuştur. Dinî hayatın bazı örnek¬lerini kuşkusuz açıklamakta, hatta anlamakta yardımcı olsa da bütün din olgusu¬nu anlamamızı sağlayacak bir teorik çerçeve sunamamıştır. Bu anlamda din sos¬yolojisinin sonradan epeyce gelişmiş çerçevesi açısından birkaç eksiği veya yan¬lışını zikredebiliriz.
• Dinin işlevi hususunda kendi teorik çerçevesini bir açıklama temeli olarak almış, dinlerin kendi içlerindeki çeşitliliklerine ve ne dediklerine hiç bakma¬dan bütün dinlerin üstyapı kurumları olarak maddi dünyanın bir yanlış bi¬linci olduğuna hükmetmiştir. Burada dindar insanların kendi eylemleri ve dünyaları hakkında ne dediklerini hiç önemsememiştir.
• Hâlbuki dindar insanların bu çeşitlilikleri arasında tam da egemen sınıflara direnişi motive eden, o direnişe dair güçlü teorik dayanaklar oluşturan söy¬lemler de olabilir, olmuştur da. Din tarih boyunca her zaman egemen sınıf¬lara hizmet etmiş değil, çoğu zaman yoksulların, ezilmişlerin, üstelik bu ezil¬mişliği başka bir dinî anlayışla içselleştirmiş olanların başkaldırışını da sağ¬lamıştır. Dinin bir yandan egemen sınıflara karşı başkaldırıya teşvik ederken başka bir dinle de çatışmasının sayısız örnekleri hem tarihten hem de günü-müzden bulunabilir. Açıkçası Marx, dinin toplumsal gerçekliğini bu doğrul¬tuda tespit edip açıklayacak bir çerçeve sunamamıştır.

• Marx dini bir ideolojiye indirgerken tarihsel materyalizmi doğrultulmuş bir ideoloji olarak sunmuş, oysa bunun da benzer bir çarpık bilince yol açma¬sını da görememiştir.

İlgili Makaleler