Sosyoloji

Yusuf Atılgan – Aylak Adam

Yusuf
Atılgan – Aylak Adam

İlk defa 1959’da yayınlandı.

Romandaki C tiplemesi bunalımlı aydın tipinin arketipi
gibidir. Sonraki birçok örnekte (Tutunamayanlar ve Bir Gün Tek Başına
romanlarında görülebileceği gibi) C’nin yansımalarını görmek mümkündür.

C, çalışmayan, hazırdaki varlığını yiyen bir aylaktır. Kendisine
kalan miraslardan elde ettiği gelirlerle geçinmektedir.
Her gün bir işi varmış gibi sokaklarda dolaşır. İnsanların
olağan davranışları ona sıkıcı ve bayağı görünmektedir, bu nedenle insanlardan
uzak, kendi dünyasında yaşamaktadır.

Resim
yapmayı seven C, resim yaparak vaktini geçirir.

Bir süre ressam Sadık’ın yanında aylaklık eder. Ressamın bir
öğrencisi C’nin portresini yapar. C’nin sınırlı ve dar çevresi onun aylak
hallerine aşinadır.

C’nin içindeki bunaltı ona bir şey arattırmaktadır ama
aradığı şeyin ne olduğunu bilmemektedir. Aradığı şey bir kadın değildir,
kadınlarla olan ilişkisi sağlıksızdır. Hayalinde var ettiği ressam bir kadına
âşıktır. Hiç tanımadığı bu ressam kızla bir gün mutlaka karşılaşacağını
düşünmektedir. Karşısına çıkan kadınlarda hep bu umudun karşılığını arar,
bulduğunu düşünür ama yanıldığını hemen fark edip uzaklaşır ve aramaya devam
eder.

İlişkisi olduğu Ayşe’yi evinde bulamayınca kendini iyi
hisseder. Sürekli iç dünyasını dinler. Zihni genellikle çocukluğunu hatırlar
(belki de tanıştığı kadınlarda bir anne yansıması göremediği için onlardan
uzaklaşmaktadır). Sokakta gördüğü bir genç kızın peşine takılır. Kızı, günlerce
takip eder. Sonunda tanışırlar. İlişki ilerlemeye başlayınca ayrılırlar. C,
evlenebilecek biri değildir.

Yazlığına taşınır. Orada Ayşe’yle karşılaşır. İlişkileri
yeniden canlanır ama hep bir şeyin eksikliğini duyar.

C, Ayşe’ye çocukluğundan söz eder. Soğuk ve sert biri olan
babasını anlatır. Annesi öldükten sonra ona teyzesi bakmıştır. Kendini hep
teyzesinin kucağında hatırlar. Kadın bacaklarına düşkünlüğünü bununla
ilişkilendirir. Bir gün babasını teyzesinin bacaklarını okşarken görmüştür.
Babasının üzerine saldırmış ancak bir köşeye atılmaktan kurtulamamıştır.  Bir anda kadına tutulur. Aradığını bulduğunu
hisseder.

Ayşe’nin günlüğünde kendi hakkındaki notları okuduktan sonra
Ayşe’den uzaklaşır. Ayşe de bu sebeple onu terk eder.

Roman tamamen C’nin bilinç akışı üzerine kuruludur. Bu
nedenle psikanalitik açıdan yorumlanmalıdır. Anne ve baba figürleri arasındaki
çatışma C’nin hayata bakışındaki güvensizliğin kaynağıdır. Bu güvensizlikten
ancak sevgiyle kurtulabilir. Ne var ki annesini küçük yaşta kaybettiği için
sevgi düşüncesinin karşılığı olan anne figürünü belleğinde derinlere işlemiş
olan çatışmalardan kurtaramaz. Sevgi kavramının içini dolduramadan yetişkin
biri olamayız.

C, sürekli bir arayış içindedir.

Cinsel anlamda tatminsiz biridir.

Baba kavramıyla barışık değildir (ne var
ki babasından kalan mirasla geçinmektedir).

Küçük yaşında annesi ölen C’yi teyzesi
büyütmüştür. Babasının bir gün teyzesine sarkıntılık ettiğini, C’nin bu sebeple
babasının üzerine atıldığını ve babası tarafından (kulağı yırtıldı) dövüldüğünü
öğreniyoruz.

 

Notlar

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta
onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.

Garsonun yüzü (…) gülmekten değil
sırıtmaktan kırışmış…

Çevreme ilgiyle baktım,

Yüzleri tasasızdı,

Kendi kendime kızdım. Oysa onu bu caddeye
pek seyrek gönderirdim.

(Zehra teyzem) …dizinde yatarken yalnız
benim bildiğim kokuyla dolu, kimi duran, kimi kıpırdayan dudaklarına bakardım.
Arada eğilir, ben büyük, inanılmaz bir şeyler olacağını beklerken salt burnumun
ucunu öperdi.

Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir
şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim
olmadığım yerlerde mi oluyordu?

Sokağa varınca baktı geç kaldığı bir şey
yok. Her şey her zamanki gibiydi; Motor gürültüsü; kalkık yakalı, hızlı
yürüyen, kayıtsız insanlar.

Sabahları atölyede Sami’ye poz veriyordu.

Yirmi altıncı gün portresi bitti.

Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki
insanlar işe gitmeyi unuturlardı. ‘İş avutur,’ derdi babası. O böyle avuntu
istemiyordu.

(Ayşe) “Neden hep bacaklarımı öpüp
okşuyordun?”

“Çünkü senin bacaklarından korkmuyorum.”

Mavi yağmurluklu kızın koşmağa
başladığını görünce şaşırdı. Duraktaki otobüse atlar atlamaz o da koştu, ama
yetişemedi.

Yapı Kredi Yayınları

Ekim, 2000

İlgili Makaleler