Sosyoloji

Terry Eagleton – Edebiyat Nasıl Okunur

Terry
Eagleton – Edebiyat Nasıl Okunur

Edebi metinlerin dillerine karşı bir miktar
hassasiyet geliştirmeden, bu metinler üzerine siyasi ya da kuramsal sorular
soramayız.

Birinci Bölüm: Açılışlar

Wuthering Heigts (Bronte)

Edebi eserde dil, gerçekliğin yahut
deneyimin basit bir aracı değil esasıdır.

(edebi metindeki) karakter bizimle aynı
varlık boyutunda değildir (bu nedenle yargılarımız içinde yaşadığımız
gerçeklikle kıyaslanmamalıdır). (s. 14)

The Tempest (Shakespeare)

Oyunun sihrini gösterebilmesi için büyünün
bozulması gerekir.

Genellikle bir yazarın en efendi halini
birinci bölümün başında görürsünüz.

A Passage to India (Forster)

Çandapur’da olağanüstü hiçbir şey yok.

Macbeth (Shakespeare)

Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

Çoğu anlatı bir düzen suretiyle başlar,
sonra bu düzen bir şekilde bozulur. Eğer bir çalkantı ya da kayma olmazsa
hikâye harekete geçemez.

Pride and Prejudice (Austen)

Canterbury Tales (Chaucer)

“Bana Ishmael deyin.”

Gerçekçi romanlar genellikle kurgu değil,
yaşanmış olayların raporlarıymış gibi davranmaya çalışır. Okurun varlığını
kabul etmek, yaratılan gerçeklik havasını bozma riski taşır.

John Keats

“Ağaçlar yeni yapraklar veriyor,

Neredeyse dile gelen bir söz gibi…”

John Milton

The Third Policeman (Flann O’Brien)

Absürdlük bilindik bir İrlanda edebiyatı
tarzıdır.

George Orwell

Eleştiri (…) bir pasajın ses dokusunu
inceleyebilir, önemli görünen muğlakların üzerine gidebilir yahut dilbilgisiyle
sözdiziminin nasıl işe koşulduğuna bakabilir.

Pasajın kendi sunduğu şeye karşı
sergilediği duygusal tavırlar çözümlenebilir ya da ortaya çıkan paradokslara,
uyumsuzluklara ve çelişkilere odaklanabilir.

Söylenen şeylerin üzerinde durulmayan
içerimlerinin izini sürmek de kimi zaman önemlidir.

Yazı kasvetli, rahat, dolambaçlı (…) ve
daha pek çok şey olabilir.

Bütün bu eleştiri stratejilerinin ortak
noktası, dil karşısındaki yüksek hassasiyetleridir. (s. 54)

İkinci Bölüm: Karakterler

Bir romanın edebiliğini göz ardı etmenin en
yaygın yollarından biri, karakterlerini gerçek insanlarmış gibi ele almaktır.

Edebi kişiliklerin geçmişi yoktur.

Metinler, kendileriyle okurlar arasındaki
etkileşimlerdir.

Karakter kelimesi (…) antik Yunanda (…)
kaşe anlamına gele kelimeden türemiştir.

Birey yerine kullanılan işaret, bireyin
kendisi demek olmuştur.

Lady Macbeth şiddetli arzuları ve azılı
hırsları yüzünden Lady Macbeth’tir; acı çektiği, güldüğü, kederlendiği ya da
hapşırdığı için değil.

Elde bir norm yoksa sapma da olmaz.

Serserilik saygınlıktan daha caziptir her
zaman.

Böyle bir durumda en iyi seçenek
anormalliktir. Vampirlere, Gotik dehşetlere, sapkınlığa ve çeperdekilere
yönelik postmodern saplantının sebebi budur. (s. 61)

Tristram Shandy ucubelerle, paranoyaklarla,
takıntılı ve duygusal açıdan sakat insanlarla doludur ve İngiliz edebiyatının
en komik başyapıtlarından biri olmasının pek çok sebebinden biri de budur.

Ahlaken bozuk bir toplumda masumiyet her
zaman biraz eğlencelidir.

Bir yazar, bir şeyin ele gelmeyen özünü
yakalamak için cümle üstüne cümle, sıfat üstüne sıfat yığabilir. Ama bir
karakteri ya da olayı dille ne kadar sararsa, o karakter ya da olayı genellik
yığınının altına o kadar gömer.

Kendi başınıza erdemli olamazsınız.

Gerçekçi geleneğin karakterleri genellikle
karmaşık, inandırıcı, çok yönlü ve iyi işlenmiş bireylerdir.

Pek çok modernist eser için başkahramanın
(…) dilin kendisi olduğu söylenebilir.

Jude (Hardy)

Sevgi bile sistem tarafından yoldan
çıkarılıyor.

Gerçekçi roman başka insanların
deneyimlerini hayal gücümüzde canlandırmamıza olanak tanıyarak insani
duyarlıklarımızı genişletip derinleştirir.

George Eliot modern dönemin zevki için
fazla ahlakçı bir yazardır.

Eliot’a göre yaratıcı hayal gücü egoizmin
tersidir.

Dolayısıyla sanat, etiğe çok yakındır.

Sempati / empati, farklı şeylerdir.

Bir şeyi değerlendirebilmek için onu belli
bir mesafede tutmak gerekir. (s. 87)

Üçüncü Bölüm: Anlatı

Defoe’nun hikâyelerinde mantıksal bir sonuç
yahut doğal bir kapanış yoktur. Anlatıyı anlatı uğruna biriktirirler.

(edebiyatta) takdiri ilahinin modern haline
kurgu deriz. (s. 113)

Romanın akışında (…) dünyada iyilerin
ödüllendirileceğini söyleyen bir ahlaki öğreti vardır.

Bu öğretinin tek kusuru doğru olmamasıdır.

Gerçek dünyada hakların ve faydaların
dağılışının geride arzulanacak şeyler bıraktığını biliyoruz. En beğenilen
kadınlar saçma sapan adamlarla evlenir, sahtekâr bankacılar hapishaneye adım
atmaz, faşist insanların küçük tatlı bebekleri olur. Dolayısıyla bir gıdım
şiirsel adaletten kimseye zarar gelmez. Belki de romanlar adaletin hâlâ mümkün
olabildiği birkaç alandan biridir. (s. 115)

Tek bir büyük anlatı yoktur, sadece bir
sürü küçük anlatı ve bunların kendi kısmî hakikatleri vardır. Gerçekliğin en
basit yanı bile sayısız farklı şekilde anlatılabilir ve anlatıldığında bunların
hepsi birbiriyle uyumlu olmayacaktır.

Anlatılaştırmak, saptırmak demektir.

Joseph Conrad

Hiçbir yazı gerçekliği olduğu gibi
anlatamaz.

Her şey aslında gerçekliğin (…) oynanmış
bir versiyonudur.

Bir hayat tıpkı bir sanat eseri gibi,
hedefi olmadan da anlamlı olabilir.

Agatha Christie polisiyeleri neredeyse
sadece olay örgüsünden ibarettir.

Olay örgüsü anlatının bir parçasıdır,
tamamı değil. Olay örgüsüyle genellikle bir hikâyenin öne çıkan aksiyonunu
kastederiz.

Örgü (…) anlatının mantığı yahut iç
dinamiğidir.

Dördüncü Bölüm: Yorum

Bir eserin edebi olduğunu söylerken
kastettiğimiz şeylerden biri de, eserin belirli bir bağlama bağlı olmamasıdır.

Bütün edebi eserler doğdukları anda öksüz
kalır.

Edebiyat eserleri (…) bir yerden bir yere taşınabilirler.

Anlam, ortam tarafından belirlenme
eğilimindedir.

İçinde bulunulan durum olası anlamlar
yelpazesini büyük ölçüde daraltır. (s. 131)

Edebi metinlerin öncelikli amacı bize
gerçekleri vermek değildir.

Edebiyat (…) hatalı olamayacağınız bir
yerdir.

Dile güvenmemek modernizmde daha tipiktir.

Bir edebiyat eserinin sadece tek bir anlamı
yoktur.

Hepsi yazarın kastı dahilinde değildir.

İnsanlar yalnızca farkında oldukları
şeyleri yazabilirler.

Şiirin dili kendinden ayrı bir şeyin aracı
değil, kendi içinde bir gerçekliktir.

Anlam dile aittir ve dil bizim kolektif bir
şekilde dünyaya verdiğimiz anlamı süzer. Anlam serbest yüzmez. Aksine,
gerçekliği işleme şekillerimize, toplumun değerlerine, geleneklerine,
varsayımlarına, kurumlarına ve maddi koşullarına bağlıdır. (s. 157)

Great Expectations (Dickens)

Köken sorunu

Nereden geliyoruz?

Varlığımızın gerçek kaynakları nelerdir?

Ölüm hücresindeki mahkûm ne kadar özgürse
Viktorya döneminde yaşayan çocuk o kadar özgürdür.

Roman bir tür sonla (Pip’in anne babasının
kilise bahçesindeki mezarıyla) başlar ve bir tür başlangıçla, aklı başına gelen
Pip ve Estella’nın hayatlarına yeniden başlama kararlığıyla sona erer. (s. 175)

Gerçekçi romanlar hep bir tür çözüm ve
uzlaşma bağlanma eğilimindeyken tipik modernist roman kahramanın yalnız,
inancını yitirmiş ve sorunları çözülmese de toplumun ve ailenin yüklediği
mecburiyetlerden kurtulmuş bir şekilde alıp başını gitmesiyle biter. (s. 180)

Beşinci Bölüm: Değer

Bazı eleştirmenlere göre (…) bir eser geleneği
kırdığı, ortaya gerçekten yeni bir şey koyabildiği ölçüde değer görür.

Ancak (…) yeni olan her şey değerli
değildir.

En yenilikçi edebiyat eseri bile, diğer pek
çok şeyin yanı sıra, kendinden önce gelen sayısız metnin kalıntı ve
artıklarından oluşur. (s. 193)

Bir insanın imzası ona özgü bireysel
varlığının işaretidir, ancak imzanın sahici sayılmasının sebebi kişinin attığı
diğer imzalarla aşağı yukarı aynı olmasıdır. Yani hakiki olması için kopya
olması gerekir.

Biz modernler “doktriner” edebiyattan
hazzetmeme eğilimindeyiz. İlahi Komedya tam da böyle bir eserdir.

Tutkular ve duygular kültürel sınırları
tanımazlar.

Nihayetinde beden insanların en temel ortak
noktasıdır.

Eğer büyük edebiyat eserleri evrenselse,
Stendhal ya da Baudelaire’in Batılılara, en azından bazı Batılılara ne ifade
ediyorsa Dinkalara ya da Dakotalara da onu ifade etmesi gerekir.

Bir dili anlamak, bir yaşam biçimini
anlamak gerekir. (s. 201)

Satranç yalnızca kurallara göre
değil, bu kuralların yaratıcı bir şekilde uygulamaya konmasıyla oynanır
.

En başarılı edebiyat eserleri kendi içinde
ahenkli bir bütünlük kuranlardır.

Aristoteles (…) iyi işlenmiş aksiyonun en
azından bir edebiyat türü (trajedi) için esas olduğundan emindi.

Bizler sağlam olay örgülerini Aristoteles
kadar el üstünde tutmuyoruz.

Edebiyat dilin yalnızca pratik kullanımıyla
değil, hissedilen deneyimiyle de ilgilidir.

How
to Read Literature

Türkçeleştiren: Elif Ersavcı

İletişim Yayınları

2015

İlgili Makaleler