Tarihi Şahsiyetler

Sadullah Enveri Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Sadullah Enverî (Ö. 1209/1794) Osmanlı vak’anüvisi.

Doğum tarihi belli değildir; ancak ve­fatında hicrî yıla göre altmış yaşında ol­duğu dikkate alınırsa 1149’da (1736) dünyaya geldiği söylenebilir. Aslen Trabzonlu’dur. İstanbul’da tahsil gördü ve Babıâli’de çalıştı. Hâcegânlık rütbesine kadar yükseldi, Enverî mahlasını da bu­rada aldı. 1768’de başlayan Osmanlı-Rus savaşı sırasında, 1769 yılı başında vak’a-nüvis olarak Tuna nehri kuzeyinde ve Bucak sancağı içinde bulunan Han-tepesi mevkiinde Osmanlı ordusuna Katıldı. Bu tarihlerde Osmanlı Devleti’nde görev ya­pan iki vak’anüvis bulunur, bunlardan biri rikâb-ı hümâyun vak’anüvisi olarak İstanbul’da kalır ve merkezdeki olayları kaydeder, diğeri ise esas vak’anüvis ola­rak ordu ile birlikte gider ve askerî hadi­seleri yerinde kaleme alırdı. Bu sebeple Enverî de Rus cephesine gitmiş ve kısa zamanda kendisini Serdar ve Sadrazam Sİlâhdar Mehmed Paşa’ya sevdirerek aynı zamanda sadâret teşrifatçılığına tayin edilmişti (1771). Daha sonra ikinci tezki-recilik ve cebeciler kâtipliği hizmetlerinde de bulundu, savaşın sonunda ordu ile birlikte İstanbul’a döndü. Her ne kadar 1188 (1774) yılında vak’anüvislik görevinden alındıysa da sonradan Şeyhülislâm Vas-safzâde Mehmed Esad Efendi ile Sadra­zam Derviş Mehmed Paşa’nın himayeleri sayesinde yeniden bu vazifeye getirildi(Şevval 1190/Kasım 1776). Bir süre son­ra tekrar teşrifatçı, Eylül 1782’de mevkufatçı, bir yıl sonra da büyük tezkire-ciliğe tayin edildi. Ancak tezkirecilikle vak’anüvisliği bir arada yürütemeyeceği düşüncesiyle kısa bir süre sonra vak’anüvislikten azledildi. Yerine 6 Zilhicce 1197(2 Kasım 1783) tarihinde Ahmed Vâ­sıf Efendi vak’anüvis oldu.

Enverî 1785 Eylülünde büyük tezkirecillk görevinden de uzaklaştırılarak Anadolu muhasebeciliğine tayin edildi. Bu vazifede bulunduğu sırada, sefaretle İs­panya’ya giden Ahmed Vâsıf Efendi’nin yerine 10 Temmuz 1787’de üçüncü de­fa vak’anüvis oldu. Birkaç ay sonra da tekrar büyük tezkireciliğe getirildi. 1788 yılı başlarında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya ve Avusturya savaşlarının çıktığı sırada vak’anüvis sıfatıyla orduda bu­lundu. 7 Nisan 1789 tarihinde tahta çı­kan III. Selimin, verdiği raporları tatmin­kâr bulmadığından vak’anüvisliği Ahmed Vâsıf Efendi’ye vermek istemesi üzerine görevinden tekrar uzaklaştınlıncaya ka­dar bu vazifede kaldı. 1790 yılında önce süvari mukabelecisi, ardından çavuşbaşı oldu. 19 Eylül 1790’da imzalanan Ziştovi Antlaşması’nı takip eden günlerde, barış şartlarını gözden geçirmek üzere Belgrad civarında bulunan Ahmed Vâsıf Efendi’­nin yerine dördüncü defa vak’anüvisliğe getirildi(6 Safer 1206/5 Ekim 1791). Ay­nı zamanda 25 Mayıs 1792’de Anadolu muhasebeciliğini de üstlendi. 13 Rebîü-lâhir 1209(7 Kasım 1794) tarihinde ve­fat etti; kabri İstanbul’da, Karacaahmet Mezarlığı’nda Selimiye Dergâhı karşısın­dan Haydarpaşa’ya giden yolun kenarındadır.

Cevdet Paşa, Sâdullah Enverî’nin ha­yatından bahsederken onu iyi huylu, dü­rüst, ahlâklı, güzel konuşan. Arapça ve Farsça bilen bir kişi olarak nitelendirmektedir. Enverî’nin az sayıda Türkçe şiirleri de vardır. Sadeddin Nüzhet Ergun. Fatîn Tezkiresi’nde Enverrye mal edilen şiirin bir başka Enverî’ye ait ol­duğunu söyler. Ancak eserinde rastlanan bazı parçalar onun şiirle meşgul oldu­ğunu göstermektedir. Beylerbeyi Camii’nin inşası ile bir kalyonun denize indiril­mesi dolayısıyla kaleme aldığı manzu­meler bunun güzel örnekleridir.

Enveri’nin kendi adıyla anılan tarihi üç kısımdan meydana gelir. Birinci kısım Osmanlı-Rus savaşına ait olup Zilkade 1182-Zilkade 1188(Mart 1769 – Ocak 1775) tarihleri arasında cereyan eden askerî ve siyasî vak’aları ihtiva eder. Bu kısmı daha sonra Ahmed Vâsıf Efendi büyük Ölçüde değiştirerek kendi tari­hi Mehâsinü’I-âsâr ve hakâiku’l-ahbâr’ın II. cildine katmıştır. İkinci kısım, 6 Şevval 1188 – Zilhicce 1197(10 Aralık 1774 -Kasım 1783) tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğumda meydana gelen çeşit­li olayları ihtiva eder. Bu cilt Enverî’nin ikinci vak’anüvisliği sırasında kaleme alın­mış olup Cevdef Târihi’nin de başlıca kaynaklarından biridir. Müellifin üçüncü ve dördüncü vak’anüvislikleri döneminde kaleme alınan eserin üçüncü kısmı ise Receb 1201 – Şaban 1206(Mayıs 1787 – Nisan 1792) tarihleri arasında meydana gelen çeşitli hadiselerden bahsetmektedir.

Enverî, özellikle Osmanlı-Rus savaş­larına dair önemli ve oldukça hacimli bir eser kaleme almış olduğu halde kitabı hakettiği değeri görmemiştir. Birçok de­fa halef-selef durumunda olduğu Ah­med Vâsıf Efendi, bilhassa eserinin II. cildinde büyük ölçüde ondan faydalan­dığı halde bir rakip olarak yer yer ten­kit etmekten, hatta onun yazdıklarını III. Selim’in yeterli bulmadığını söylemekten geri kalmamıştır. Aynı şekilde Cevdet Paşa da Enverî’nin eserini başlıca kay­nakları arasında göstermesine rağmen II, 8-9; IV, 47, 82, 112, 133, 142. 144, 270, 320-321, 333, 338; V, 7, 18. 46, 64, 66, 88, 96, 121-122, 128, 56, 228-229 onun, “her ne işitmiş ise tahkik etmeden tarihine derceylemiş olduğunu” ifade etmek ge­reğini duymuştur. Devrinin öteki tarih­çilerinden Ahmed Câvid Bey ve Şem’dâ-nîzâde Fındıklılı Süleyman Efendi gibi di­ğer tarihçiler de Enverî’nin tarihinden faydalanmışlardır.

Henüz basılmamış olan Enverî Târi-hi’n çeşitli kütüphanelerde yazma nüs­haları vardır.

TDV İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler