Tarihi Şahsiyetler

Mimar Davut Ağa Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Davud Ağa, (ö. 1007/1598 [?]) Türk mimarı.

Mimar Sinan’ın yanında yetişerek onun vefatından sonra 1588’de “sermi’mâr-ı âlem” olan Dâvud Ağa’nın nereli oldu­ğu, hangi tarihte dünyaya geldiği ve Ön­ceki çalışmaları hakkında bilgi yoktur. Dâvud Ağa’nın hayatına dair bilgi topla­maya çalışan Muzaffer Erdoğan, onun Hasbahçe’deki mimarlık mektebinden yetiştiğini zannettiğini ve Koca Sinan’ın tecrübe ve derslerinden faydalandığı ne­ticesine vardığını söyleyebilmektedir. 983 (1575-76) ve 984 (1576-77) yıllarında Su­yolu nazırlığı yapan Dâvud Ağa aynı za­manda dergâh-ı muallâ çavuşları ara­sında bulunuyordu. Eyüp kadılığına 28 Muharrem 984’te gön­derilen bir hükümle 2 Safer 984. 14 Safer 984, 23 Safer 984. 24 Safer 984 tarihli hükümlerin hepsin­de Suyolu nâzın olarak dergâh-ı âlî ça­vuşu Dâvud Ağa’nın adı geçer. Bundan başka hepsi 984 (1576) yılı içinde yazı­lan pek çok hükümle Dâvud Ağa’dan su yollarının ve köprülerin bakımı ve su yol­larına zarar veren yapıların keşifleri is­tenmektedir. Ayrıca 27 Cemâziyelâhir 985 tarihinde İstanbul ka­dısı ile şıkk-ı sânî defterdarı Hasan ve dergâh-ı muallâ çavuşu Sinan Çavuş’a çıkarılan bir hükümde Dâvud Ağa’dan şikâyetler geldiği, ev sahiplerine rüşvet karşılığı su kolaylıkları sağladığı ileri sü­rütmüş ve bu hususun araştırılması istenmiştir. Fakat Dâvud Ağanın yine de Suyolu nazırlığında kaldığı, 21 Safer 990 tarihli bir hükümden anlaşılmaktadır.

Dâvud Ağa daha sonra Suyolu nazırlı­ğından ayrılmış olmalı ki 991 yılı Mu­harreminde eski Su­yolu nâzın Davud’un 400 usta neccâr ile doğuya yapılan sefere katılması isten­miştir. Seferden bir yıl sonra ise Kaldı­rımcılar nâzındır; fakat Kanunî Sultan Süleyman ta­rafından su yollarının tamirine harcanan paranın miktarını araştırması istenildiği­ne göre su yolları ile de ilgilenmektedir. Ramazan 993 tarihli bu yazı­da ona hâlâ Dâvud Çavuş denilmektedir.

Suyolu nâzın olduğu yıllarda Dâvud Ağanın Halkalı su yolu hakkında zengin bilgiler ihtiva eden bir harita çizmiş ol­duğu. 992 (1584) tarihli ve 0,25 x 3 m. ölçüsündeki bu haritanın Hikmet Bey tarafından aslından yapılan bir kopyası­nın İstanbul Sağlık Müzesi’nde olduğu­nu Saadi Nirven tesbit etmiştir. Aynı ha­ritanın diğer nüshaları Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde ve Millet Kütüphanesi’nde bulunmak­tadır. Haritaların kenarında şu satırlar okunmaktadır: “Merhum ve mağfurun leh Sultan III. Murad sabıkan Suyolu nâ­zın olan üstat Davud’a itâb-ı azîm edip, sen benim suyumu nereye verirsin de­dikte ol dahi ale’t-ta’cîl bu kârnâme-yi acîbi peyda etmiş. Huda teâlâ her ikisi­ne dahi rahmet eyleye, âmin, Zilkade 992”. Sultan Murad ile Dâvud Ağa bu çi­zimde rahmetle anıldıklarına göre. hari­tanın aslı 992’de (1584) çizilmekle braber, İli. Murad’ın 1595te, Dâvud Ağa1nın 1598’de öldüğü dikkate alınırsa mev­cut nüshaların ölümlerinden sonra mey­dana getirildiği anlaşılır.

Dâvud Ağa 1001 (1592) tarihinden iti­baren yazılan belgelerde mimarbaşı ola­rak zikredilir. 1001 Cemâziyetevvelinde[229] sarayda bir kasr-ı hümâ­yun yapmakta olduğu bilinmektedir. 20 Rebîülevvel 1001’de[230] onun yaptığı şikâyet üzerine İznik kadısına ya­zılan bir hükümde mîrî binalar için çini şevkinin aksatılmaması emredilmiştir. Dâvud Ağa aynı yıl. kasr-ı hümâyun ya­pımında çalışmak üzere Gelibolu’daki on üç hıristiyan neccârın gönderilmesini is­temiş, kendisinden de 1002 (1593-94) yılında Avusturya seferinde kullanılmak üzere yirmi beş usta lağımcı toplaması istenmiştir. 1004 (1595-96) yılında se­fere katılacak Hassa mimarları, suyol­cular ve çeşitli mesleklerden ustaların Dâvud Ağa tarafından seçileceğine dair hükümler vardır. Aynı yıllarda Dâvud Ağa’nın, biçilen kerestelerin ölçülerinin nizama uymadığı, Trakya’da ve Hasköy’-de yapılan kiremitlerin evsaflarının bo­zuk olduğu gerekçesiyle yaptığı şikâyet üzerine hükümler yazıldığı görülmek­tedir.

Dâvud Ağa 1585’te Sarây-ı Hümâyun’-da bir oda ile bir hamam yapmış, tamam­landığında III. Murad burayı ziyaret ede­rek yapılan İşleri beğendiğini söylemiş­ti. 1588’de Hassa başmimarı Koca Sinan vefat ettiğinde yerine onun yardımcısı olan Dâvud Ağa tayin edildi. Sadrazam Sinan Paşa 998 (1590) yılında Sultan III. Murad için sarayın Marmara’ya inen ete­ğinde, sahil surunun üstünde muhteşem bir köşk yaptırmaya karar vermişti. Dâ­vud Ağa. bütün masrafı Sinan Paşa ta­rafından karşılanan bu köşkü sur duva­rı önüne bitiştirilen kemerler üzerinde inşa ederek güzel İznik çinileriyle süsledi. Kasrı taşıyan deniz ta­rafındaki iki kemerin arasına da bir çeş­me ekledi. Tarih manzumesi 998 (1590) yılını veren çeşmenin kitabesinde yapı­nın mimarının Dâvud Ağa olduğu açıkça belirtilmiştir. Servetiyle ünlü olan ve pek çok vakıf eseri bırakan Koça Sinan Pa-şa’nın bir bakıma Dâvud Ağa’nın hâmisi olduğu da tahmin edilmektedir. Dâvud Ağa, yaptığı binaların kitabelerinde adı­nın geçmesine özen gösterdiğinden bu gibi eserlerin onun olduğunu kesin ola­rak kabul etmek mümkündür.

Dâvud Ağa Sarây-ı Hümâyun’un ete­ğinde, Halic’e girişte yine surlar üzerin­de ikinci bir köşk daha yapmıştır. Esası Sultan II. Bayezid tarafından İnşa ettiri­len, önceleri Kasr-ı Âlî, daha sonra Se­petçiler Kasrı olarak adlandırılan bu kas­rın yapımına 999 (1590-91) yılında baş­lanmış. 1000 Cemâziyelâhirinde tamamlanmıştır. Çok zengin nakış ve çinilerle bezenerek tefriş edi­len bu köşkün de Dâvud Ağa’nın eseri olduğu bir muhasebe defterinden öğre­nilmektedir.

Dâvud Ağa’nın Fatih Çarşamba’da Dâ-rüssaâde ağalarından Mehmed Ağa için bir cami inşa ettiği, Âsâri mahlaslı şai­rin yazdığı tarih manzumesinden öğre­nilmektedir. 993 (1585) tarihli bu sekiz beyitlik kitabede, “Oldu mi’mâr-ı kâmil-i Dâvûd / Yaptı çânile derçedip san’at” de­nilerek mimarın adı verilmiştir. Bu cami­nin evkafından olan karşısındaki hamam herhalde yine Dâvud Ağa’nın eseridir. Caminin hazîresindeki türbenin de onun eseri olduğu kesinlikle kabul edilebilir. Buna karşılık İstanbul’da Sinan’ın ölü­münün hemen arkasından yapılan Cedîd Nişancı Mehmed Paşa (992/1584, tamamlanışı dört yıl sonra), Mesih Meh­med Paşa (994/1586), Cerrah Mehmed Paşa (1002/1593-94) camilerinin Mimar Dâvud Ağa tarafından yapıldığı iddia edi­lirse de bunu destekleyecek bir kayıt he­nüz elde edilememiştir. Nişancı Mehmed Paşa Türbesi hususunda da bir kesinlik yoktur. Ayasofya hazîresindeki büyük türbelerden ikincisi olan. Sultan III. Mu-rad’a ait türbenin mimarı olarak genel­likle Dâvud Ağa kabul edilmektedir. Fa­kat bu yapıda bir kapı kanadı üzerinde Dalgıç Ahmed Ağa’nın adına rastlanma­sı şaşırtıcıdır. Bazıları, her iki mimarın da bu türbenin yapımında hizmetleri ola­bileceğine ihtimal verirler.

Çarşıkapı semtinde, Divanyolu cadde­si kenarındaki Koca Sinan Paşa Külliye­si de Dâvud Ağa’nın eseridir. 1002 {1593-94) yılında yapılan türbe, sebil ve med­reseden ibaret külliyenin en uç kısmın­da ve türbenin önünde yer alan sebilin kitabesinde Sinan Paşa övülürken Mimar Davud’un adı, “Aceb resmeyledi Dâvüd Ağa serdâr-ı mi’mârân / Müsahhar oldu ana seng ü âhen kıldı bu kârı” beytinde zikredildikten sonra “Edip bu türbe-i âlî­yi bünyâd eyledi hâzır” mısraı da yer al­mıştır. Böylece Sinan Paşa Külliyesi’ nin mimarının Dâvud Ağa olduğu kesinlik ka­zanmaktadır.

Sultan III. Mehmed’in kapı ağası Ga­zanfer Ağa tarafından 1000 (1591-92) yılına doğru yaptırıldığı sanılan (vakfiye­si 1004/ 1595-96 tarihli] türbe, sebil ve medreseden meydana gelen küçük kül­liyeyi de Mimar Davud’un yapmış olabi­leceği ileri sürülmüştür. Mimari planla­masında ustalıklı yeni buluşlar olan bu güzel medrese, Dâvud Ağanın mimar-başılığı yıllarına isabet etmekteyse de onun eseri olduğunu ispatlayacak kesin bir kayıt yoktur.

Dâvud Ağa’nın yapımında hizmeti olan önemli bir eseri de Sultan III. Mehmed’in annesi Safiye Valide Sultan için yaptır­maya başladığı, Eminönü’nde Yeni Va­lide veya kısaca Yenicami adıyla tanınan cami ve külliyesidir. Safiye Valide Sultan, İstanbul Limanı girişinde bu caminin inşasini Hassa başmimarı Dâvud Ağa’dan istemiş ve temeli 10 Muharrem 1006’da atılmıştır. Temelde su çıkması üzerine Dâvud Ağa burada uzun kazıklar çaktırıp bunları biribirine bağ­layarak temeli üzerlerine oturttu. İnşaat 1 zira kadar yükseldiğinde Dâvud Ağa vefat edince tamamlanması işiyle yar­dımcısı ve halefi Dalgıç Ahmed Çavuş gö­revlendirildi.

Dâvud Ağa’nın ölümüyle ilgili iki ayrı kayıt vardır. Bunlardan birincisi, XVI. yüz­yılda yaşayan Selânikî Mustafa Efendi ta­rafından nakledilmiş olup 1007 yılı olay­larından bahsederken. “Evâil-i safer, sene-i mezbûrde mühendis-i rüzigâr Mi­mar Dâvud Ağa. maraz-ı taundan sekt vâki olup hâkidân-ı dünyâdan göçtü” ifa­desiyle Dâvud Ağa’nın 1598 yılı Eylülün­de İstanbul’da hüküm süren veba salgı­nında öldüğünü yazar. Eserini XVIII. yüz­yılın ikinci yarısında yazan Hüseyin Ayvansarâyî ise Mehmed Ağa Camii’nden bahsederken bu eserin mimarı olan Da­vud’un “sû-i i’tikad töhmetiyle Vefa mey­danında katlolunduğunu” bildirir. Arkasından, caminin kitabesini de yazmış olan şair Âsârî’nin onun ölümüne düşürdüğü ta­rihi verir: “Allahım cennet ede câyin ol Dâvûd mi’mânn” (1008) (Hadîkatü’l-ce-uâmi’ln matbu nüshasında gösterilen 1028 tarihi baskı yanlışı olmalıdır). Dâvud Ağa’­nın kabrinin nerede olduğu bilinmemek­tedir.

Dâvud Ağa, Osmanlı devri Türk mima­risinin Koca Sinan ile başlayıp gelişen klasik dönemini onun gelenekleriyle sür­düren bir mimardır. Hakkında birçok bel­ge elde edilmiş olmakla beraber hayatı­nın büyük bir kısmı bilinmediği gibi han­gi tarihte nasıl öldüğü de tam olarak tesbit edilebilmiş değildir. Eserleri, onun Türk klasik üslûbunu bazı yeniliklerle sürdüren bir usta mimar olduğunu gös­terir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler