Kabe Türk Edebiyatında, Divan Edebiyatında Hakkında Bilgi
Türk edebiyatında Kabe, ilk inşasından başlayarak Hz. Âdem’den itibaren çeşitli peygamberlerin hayatıyla ilgisi açısından ele alınmış, bunlar arasında Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Muhammed’in peygamberlik dönemleri üzerinde özellikle durulmuştur. Kabe’den bahsedilirken tenasüp ve tedailer dolayısıyla Hacerülesved, Zemzem Kuyusu, altın oluk, makâm-i İbrahim, Safa ve Merve gibi mekânlar; ihram, tavaf, sa’y gibi Kabe’ye mahsus kıyafet ve davranışlar; telbiye ve ziyaret duaları ile hacca dair âyet ve hadisler zikredilmiştir. Bunların tefsiri sırasında nakledilen menkıbe ve hikâyeler zengin bir malzeme oluşturmaktadır. Kabe edebî eserlerde Kâbetullah, Kâ’be-i Muazzama, Kâ’be-i Ulyâ, Beytullah, Beytü’1-atîk, Beytü’i-harâm, Beytü’l-ma’mûr, Harem-i şerif gibi adlar; Kabe ziyareti, Kabe yolu. Kabe toprağı, Kabe eşiği, Kabe örtüsü, Kabe oluğu gibi kavramlar; Kâ’be-i dîdâr, Kâ’be-i derd, Kâ’be-i hâcât, Kâ’be-i maksûd, Kâ’be-i vasi gibi tabirlerle yer almıştır.
Türk edebiyatında Kabe hakkında kaleme alınan eserler genel olarak Kâ’benâme adıyla anılır. Bu ismi taşıdığı bilinen ilk eser Akşehirli Abdurrahman Gubârî’nin (ö. 974/1566) 3199 beyitlik mesnevisidir. Sâfî’nin 1131 (1719) yılında yazdığı Kâ’benâme adlı mesneviyle ve Ebü’l-Fazl Muhammed es-Sincârî’nin aynı adı taşıyan eserleri de bu grupta yer almaktadır. Ayrıca menâsik-i hac ve menâziM hac türü eserlerde Kabe ile ilgili manzum parçaların yer aldığı görülmektedir. Gubârî’nin 700 beyitlikMenâs-i Hac ve Kabe’nin yapılışı i!e ölçüleri hakkında bilgi veren mensur Mesâhalnûme adlı kitaplarında da Kabe’ye dair bilgiler bulunmaktadır.
Abdurrahman Hibrî’nın Menâsik-i Mesâlik her iki türün bir araya getirildiği mensur bir eser olup Kabe’nin ve Mescid-i Harâm’ın bina edilmesi ve tamirine dair çeşitli bilgiler nakletmektedir. XVII. yüzyıl şairlerinden Sulhî’nin Der Beyân-ı Aded-i Menâzil-i Hicaz adlı altmış yedi beyitlik mesnevisinde Kabe’nin methine de yer verilmiştir. Morali Bahtî’nin 1056″da (1647) kaleme aldığı Manzume fî menâsiki’l-hacc’ı Gubârî’nin eserinden sonra bu türün en tanınmış Örneğidir. Şair bazı beyitlerden anlaşıldığı üzere eserini hacca gitmeden yazmıştır. Menâzil türündeki eserlerden biri de XVII. yüzyılda yaşadığı sanılan Seyyid Hasan Rızâî’nin Tuhfetü’l-menâzili’l-Kâ’be’sidir. Kadrî mahlasını kullanan Abdülkadir Çelebi’nin Menâzilü’t-tarik ilâ Beyti’Hâ-hi’î-atîk isimli mensur eserinde müellifin 1056’da (1647) yaptığı hac ziyareti anlatılmaktadır. Tarih beytinden Cûdî mahlaslı bir şair tarafından 1168’de (1754-55) kaleme alındığı anlaşılan Merâhilü Mekke mine’ş-Şâm adlı manzumede müellif Kabe’yi ziyaretine ait şahsî intibalarını sade bir dille aktarmıştır. İstanbullu şair ve hattat Seyyid İbrahim Hanif Bey’İn (ö. 1217/1802) Hâsıl-ı Hacc-ı Şerîf li-menâzih’l-Haremeyn’ı hac yolundaki önemli ziyaret yerlerini tasvir eden manzumelerle zenginleştirilmiş olup türünün bilinen yapısından farklı özelliklere sahiptir. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinin bütünüyle hac yolculuğuna ayırdığı IX. cildinde Kabe ve kuruluşu, ziyaret âdabı, çeşitli onarımları, gibi konularda bilgi vermiş ve müşahedelerini nakletmiştir.