İsmail Fenni Ertuğrul Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946} Felsefeci, yazar.
Bulgaristan’ın Tırnova kasabasında doğdu. Babası oranın mahallî idare meclisi üyelerinden Mahmud Bey’dir. Rüşdiyeyi bitirince bir süre medresede Arapça derslerine devam etti. Yazısı güzel olduğundan on altı yaşında iken varidat mukayyitliğine tayin edildi. Bu sırada hem muhasebe öğrendi hem de mûsiki meşketti. Memleketinin Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine yirmi yaşında İstanbul’a göç etti. 1879’da Maliye Nezâreti’nde memuriyet görevi aldı. 1883’te Dîvân-ı Muhâsebât’a nakledildi; bu arada yeni açılan lisan mektebine gidip Fransızca bölümünden mezun oldu (1886). Ayrıca dört yıl kadar İngilizce dersleri alarak divan üyesi oldu, ardından Mâbeyn-i Hümâyun bütçesini hazırlayan komisyona alındı. Şirket-i Hayriyye’nin hesaplarını inceleyen komisyonda da görev yaptı. 1898’de Dahiliye Nezâreti’nde muhasebe müdürlüğüne getirildi. İsmail Fenni devlet hizmetinde dürüst, çalışkan ve titiz bir memur olarak tanındı. Başarılı çalışmalarından dolayı “rütbe-i ûlâ sınıf-ı evvel” payesi, dördüncü dereceden Mecîdî ve üçüncü dereceden Osmanlı nişanı gibi nişanlarla ödüllendirildi. 1911 yılında emekli olduktan sonra daha önce başladığı eserleri tamamlamaya çalıştı ve bilhassa felsefî konularda’ araştırmalar yaptı.
Şiir ve mûsikiyle de ilgilenen İsmail Fenni çeşitli gazeller yazdı. Tırnova’da Karaoğlan Dimitriof’tan kanun ve Pamukoğlu’ndan keman dersleri almıştı. İstanbul’a geldikten sonra da Kemânî Aleksan Ağa, Tanbûrî Ali Efendi. Hacı Faik Bey ve bestekâr Şevki Bey gibi mûsiki üstatlarının öğrencisi oldu. Güftelerinin çoğu kendisine ait olmak üzere 200’den fazla şarkı, ayrıca peşrev, semai ve saz semaileri besteledi. Bu arada yürüyüş marşları da besteleyip bunlardan birkaçını 1924’te cumhurbaşkanlığına takdim etti. Beğenilen bu eserler askerî birliklerin bandolarına tavsiye edildi.
Münzevi, gösterişsiz bir hayat yaşayan İsmail Fenni 29 Ocak 1946’da İstanbul’da öldü ve Eyüpsultan Mezarlığı’na defnedildi. İsmail Fenni müzmin mide rahatsızlığı, ilk dönemlerde geçim sıkıntısı ve eser telifi gibi sebeplerle evleneme-miştir. Mirasçısı bulunmadığından Cağaloğlu’ndaki evini, Büyükada’daki köşkünü, nakdî servetiyle basılmamış eserlerini ve bütün kitaplarının basım hakkını Dârüşşafaka’ya bağışlamıştır. Basılı eserlerinin mevcut nüshalarını ise müftülüklere dağıtılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığf-na bırakmıştır. Öte yandan 9050 ciltten oluşan kütüphanesini Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne vermiştir.
İsmail Fenni’nin temel düşüncesi vahdet-i vücûdun benimsenmesi ve materyalizmin reddedilmesine dayanır. Ona göre varlık birdir, o da zorunlu, ezelî ve ebedî olan Allah’tır. Diğer varlıklar Allah’ın sıfatlarının görünüşünden ibarettir, geçici ve fâni olup bizatihi mevcudiyetleri yoktur. Varlıklar bir aynada görünüp kaybolan suretlerden ibarettir. İsmail Fenni. ruhun olgunlaşmasının insân-ı kâmilde mümkün olacağına inandığı için kişiyi ruhen kemale erdirecek yol olarak vahdet-i vücûd görüşünü tercih etmiş, vahdet-i vücûd anlayışının kaynağı olarak Kur’an ve hadisi göstererek bunun Hint, İran ve Yunan menşeli olduğu fikrine karşı çıkmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’deki birçok âyeti [Bakara 2/186; Âl-i İmrân 3/6; Nisâ 4/108, 126; Enfâl 8/17; Tevbe 9/104; Secde 32/11; Zümer 39/42; Şûrâ 42/25; Muhammed 47/3 1; Feth 48/10; Kaf 50/16; Rahmân 55/1-2; Vâkıa 56/ 64, 68-69; Kıyâme 75/18] vahdet-i vücûda delil olarak getirmekle birlikte bunların doğrudan konuyla ilgili olmadığı görülmekte, ele aldığı hadislerin de ciddi tenkide ihtiyacı bulunduğu anlaşılmaktadır. İsmail Fenni, tasavvuf ve vahdet-i vücûdla ilgili görüşlerinde Tırnova Sıbyan Mektebi’nde ders aldığı dönemin mutasavvıflarından Ahmed Amiş Efendi’den çok etkilenmiş ve daha sonra onun müridi olmuştur.