Türk Edebiyatı

Hevesname Nedir, Kitabı, Türü, Edebi Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hevesnâme. Tâcizâde Cafer Çelebi’nin (ö. 921/1515) İstanbul’da yaşanmış bir aşk macerası etrafında gelişen mesnevisi.

Türk şairlerinin konu ve ilhamlarını ge­nellikle İran edebiyatından aldıkları ve tercüme eserlerin yaygın olduğu bir dö­nemde yerli hayatın içinde bir aşk macerasının anlatıldığı Hevesnâme, farklı ya­pısı ve orijinal konusuyla devrinin hemen bütün tezkire yazarlarınca önemli kabul edilmiş bir mesnevidir. Eser, “mahabbetnâme-i Ca’-fer” terkibinin gösterdiği 899 (1494) yı­lında kaleme alınmıştır.

Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” ka­lıbıyla yazılan ve 3750 beyitten meydana gelen Hevesnâme, hemen bütün mes­nevilerde yer alan tevhid, na’t ve münâ-cât gibi manzum parçalardan sonra ge­len üç bölümden oluşur. İlk bölümde İs­tanbul’un tabii güzellikleri, çeşitli semt­leriyle önemli yapıları anlatılmaktadır. O devir şehir hayatının birbirinden farklı mahalleri olan Galata, Sarây-ı Hümâyun, Ayasofya ve Fâtih camileri, Semâniye medreseleri, hamam ve kasırlar, dârüş-şifâ ve imaret gibi tesisler, Fâtih Sultan Mehmed’in mezarı, Ebû Eyyûb el-Ensâ-ri’nin kabrinin nasıl bulunduğu, Kâğıtha­ne. Eyüp ve Yedikule semtlerinin mima­ri, yerleşim ve sosyal hayatını anlatan bu bölüm, gerçeklerden ziyade şiirin hayalî atmosferine yakın olmakla birlikte ilk defa bir şehir hakkında topluca bilgi verme­si açısından önemli ve orijinal kabul edil­miştir.

İkinci bölüm, ası! konunun girizgâhı mahiyetinde olup Cafer Çelebi’nin kendi hayatına dair anekdotların yer aldığı “Hasbihal” ile başlar: dostlarıyla nasıl va­kit geçirdiği, daha İstanbul’a gelişinden itibaren medresede tahsil görmesi, edip­lerin meclislerinde bulunuşu ve diğer meşguliyetleri anlatılır. Şair daha sonra Hevesnâme’n’ın ne maksatla yazıldığını açıkladığı bir şiir sohbetinin hikâyesini verir. Ardından Osmanlı şiiri hakkındaki görüşlerini dile getirir ve o devir şairleri­ni İran edebiyatına tutkun olmakla suç­layıp taklitçiliklerini eleştirir. Özellikle dö­nemin önde gelen şairlerinden olan Şey­hî iie Ahmed Paşa hakkında, “Sular kim Türkî dilde şöhreti var / Biri Şeyhî biri Ahmed’dür ey yâr // Hayâl-i hâsa çün ka­dir değiller / Hakikatte bular şâir değil­ler” (beyit 521, 533) gibi sert eleştiriler­de bulunur. Ona göre Ahmed Paşa bela­gatta yetersiz ve fikirleri dağınık bir şair: Şeyhî ise fesahat kaidelerine dikkat et­meyen, garip kelimeler kullanan, tercü­me ve taklitçi bir söz ustasıdır. Cafer Çe­lebi’nin, tenkit ettiği bütün bu zaaf ve kusurlardan sıyrılma gayretiyle yazmış olduğu Hevesnâme’riın önemi biraz da bu yerlilikve orijinallik iddiasından kay­naklanır. Nitekim şair, arkadaşlarının ıs­rarı üzerine ve onların okuması için böyle bir eser yazmayı düşündüğü zaman hiç işlenmemiş ve istismar edilmemiş bir ko­nu arar; nihayet başından geçen bir aşk macerasını hikâye etmeye karar verip, “Heves birle urup bünyâdın anın / Heves­nâme kodum hem adın anın” diyerek adını belirttiği ve iki ayda tamamladığı mesnevisini alışılmışın dışında peri yüzlü güzellere ithaf etmiştir: “Ne şâh u ne ve-zîr adına yazdım / Peri ruhsârlar yâdına yazdım”. Cafer Çelebi’nin kadınlara düş­kün olduğunu söyleyen Âlî’nin yaşanmış bir vak’a olarak belirttiği bu aşk hikâye­sinde Cafer Çelebi evli bir kadınla arala­rında geçen ilişkiyi anlatır. Kitabın üçün­cü bölümü tamamen bu maceraya ayrıl­mış olup önce aşktan ve aşkın hallerin­den bahsedilir, Kâğıthane’de bir bahar gününün tasviriyle şairin sevgilisini ilk gö­rüşü, ona âşık oluşu, çektiği ıstırap, sev­giliyle buluşması, mektuplaşmaları vb. zaman zaman erotik duyguları yansıtan bir üslûpla dile getirilir. Bu bölümde mes­nevi beyitleri arasına yer yer gazeller ser­piştirilerek konuya canlılık kazandırılmış­tır. Eserin değişik bahislerinde de rüzgârın oluşumu, ayın doğuşu, batışı ve değiş­mesi, gece ile gündüzün meydana gelişi, yağmur ve dolu ile gök kuşağının oluşu­mu gibi konular ilmî ve felsefî açıdan so­ru-cevap şeklinde tahlil edilmiştir. Ayrı­ca divan şiirinin kamet, mûy, ebru. zülüf, ruhsâr, dehan, leb, sîne, kadem gibi sev­giliye ait güzellik unsurları sıra ile anla­tılmıştır.

Hevesnâme şairin, “Benimdir evvel âhir az eğer çok/ İçinde kimsenin bir hab­besi yok” dediği gibi tertip, üslûp ve na­zım tekniği bakımından tamamen oriji­nal kabul edilir. Yazıldıktan sonra şairin de yer aldığı şiir ve sohbet meclislerinde uzun müddet okunmuş ve okuyanların teklifleri üzerine bazı yerleri değiştiril­miştir. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan (meselâ bk. Nuruos-maniye Ktp.. nr. 4373; TDK Ktp., nr. 97; İÜ Ktp., TY, nr. 9861, Bibliotheque Nation-ale. A. F. 300) Hevesnâme üzerinde bir mezuniyet tezi hazırlanmış olup (bk. bibi.) ayrıca bir doktora çalışması yapılmak­tadır (Necati Sungur, Ankara Üniversite­si Sosyal Bilimler Enstitüsü).

İlgili Makaleler