Sosyoloji

Fırat Karagülle – Erken Cumhuriyet Dönemi Romanında Anadolu İmgesi

Fırat
Karagülle – Erken Cumhuriyet Dönemi Romanında Anadolu
İmgesi

 
Kitap, 1923-1940 yılları arasında
yayınlanmış romanları kapsamaktadır.

Birinci bölümde roman kahramanlarının
Anadolu coğrafyası ile nasıl tanıştıkları ele alınıyor,

İkinci bölüm sosyal çevre ve ilişkilere
odaklanıyor,

Üçüncü bölüm siyasi temaları inceliyor.

Giriş

Cumhuriyet’e kadar münferit bazı eserler
dışında Türk edebiyatı mekân olarak İstanbul’la sınırlı kalmıştır.

Mekânın sınırlarını İstanbul dışında bir
köye kadar genişleten ilk eser Ahmet Midhat Efendi’nin Bir Gerçek Hikâye adlı
eseridir.

Mehmet Celal, Mizancı Murad, Fatma Âliye
Anadolu’ya açılan diğer isimlerdir.

Köy hayatı, Nabizâde Nazım’dan başka
Ebibekir Hâzım’ın Küçük Paşa adlı eserinde başarıyla anlatılmıştır.

Anadolu’nun çeşitli mekânlarını her yönüyle
ele alan ilk yazarımız Refik Halid Karay oldu.

Tanin yazarı Ahmet Şerif 1909 sonrasında
50’den fazla kasaba ve şehri ziyaret etti.

Dergâh mecmuası, Damat Ferit’in himaye
ettiği Ümid mecmuasına tepki olarak Anadolu hareketini destekledi.

II. Meşrutiyet’ten sonra edebiyatçıların
Anadolu’ya olan ilgisinde artış oldu.

Memleket edebiyatı anlayışı da yine bu
sürecin bir sonucudur.

Milli kimlik oluşturma politikalarının bir
uzantısı olarak 1930’lu yıllarda köycülük politikaları yoğunlaştı. Köy
enstitüleri konuya ilgiyi daha da artırdı.

Sinop ve İzmir dönemin sürgün mekânlarıdır.

Köy ve kasabalar dikkate alındığında
kahramanların yetiştikleri bölge olarak Orta ve Batı Anadolu’ya yoğunlaşma
görülür.

Server Bedi, Yürü Yavrum Yürü adlı eserinde
Anadolu’dan İstanbul’a gelmiş taşralı imajını betimler.

Server Bedi, Kokuyorum adlı eserinde de
besleme olarak geldiği eve hanım olan Zehra’nın hikâyesini anlatır.

Dönemin pek çok romanında Anadolu’nun olay
örgüsüne bağlanması İstanbul’dan iş amacıyla gelen kahramanlar aracılığıyla
sağlanmıştır. Bu kahramanların da pek çoğu sivil veya askeri bürokrasiyi temsil
eden kişilerdir.

Burhan Cahit Morkaya’nın Düğün Gecesi adlı
eseri İstanbul’un yüksek sosyetesinin romanıdır.

Memduh Şevket Esendal’ın Ayaşlı ile
Kiracıları farklı bölgelerden gelen kahramanları ülkenin başkentinde bir araya
getirir.

Cemal Ataç, Bir Kız Böyle Düştü adlı
eserinde geleneksel yaşamdan Batılı kalıplara geçiş yapan İffet’in maceralarını
anlatır.

Refik Halid Karay’ın Çete adlı milli
hisleri öne çıkaran romanında işgal güçlerine karşı direnişi konu edinir.
Olaylar Hatay ve çevresinde gelişir.

Kahramanların Milli Mücadeleye katılmak
üzere Anadolu gitmeleri gerekçesiyle yazılmış çok sayıda romanımız var.

Bu romanlarda İnebolu, Adapazarı, Bursa ve
Balıkesir cephe ve asker sevkiyatında işlek bir güzergâh olarak dikkat çeker.

Server Bedi, Seni Seviyorum’da 1. Dünya
Savaşı’nı olayların içinde anlatır.

Peyami Safa’nın Sürgün Gölgesinde adlı
eseri de Milli Mücadele’yi arka plan olarak kullanır.

Anadolu-İstanbul mukayesesi yapan yenileşme
dönemi eserlerinde Anadolu, yokluk, gelişmemişlik imajı içerisinde ele alınır.

Osmanlı dönemini kötülemeyi temel sorunsalı
yapmış romanlar için konu, ideolojik argümanlar doğrultusunda
araçsallaştırılmış (…) Anadolu’nun ihmali ve geri bırakılması olgusu geçmişin
kötülenmesinde sistematik bir söyleme dönüştürülmüştür. (s. 65)

Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu’yu ele alan
eserlerinde tablo bu anlattığımız gibidir (örn. Yeşil Gece).

 Halide Edip Adıvar’ın pek çok eserinde Anadolu
geri kalmışlıkla özdeştir.

Romanlarda ağa/eşraf ile mazlum halk
kesimleri ikiliği, Anadolu coğrafyasının tarihsel bir olgusu olarak
sunulmuştur.

Kadın-erkek ilişkileri incelendiğinde
kadının toplumsal alana uzaklığı, kadının aleyhine işleyen evlilik düzeni,
erkeğin otoritesi altında ezilmiş kadın imajı romanlarda öne çıkar.

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf adlı
eseri evlenmeyi Anadolu’nun toplumsal bilincinde önemli karşılığı olan bir
hadise olarak sunar.

Etem İzzet Benice’nin On Yılın Romanı

Mekân Bingöl’deki İkipınar köyüdür.

Olaylar 1912’den başlatılır. 1923 öncesi
geri kalmışlığı ve sahipsizliğiyle Osmanlı dönemini sembolize eden köy,
cumhuriyetin ilk yıllarında geçirdiği parlak bir dönüşümle yeni rejimin sembolü
oluverir.

Burhan Cahit Morkaya’nın Dünkülerin Romanı,
inkılap hareketinin (1908 İnkılabı) herkesi kucaklar nitelikte olmadığı, aksine
merkezle sınırlı kaldığı tezini işler.

“Osmanlı devletinin Şam bahçelerine, Kudüs
sokaklarına, Mekke çöllerine ve Arnavutluk dağlarına verdiği emekten bir
lokmasını bile alamamış olan Konya üstelik kanını, malını vermiş ve kendisi
medrese ile Meram bağlarının oturak âlemleri arasında çürüyüp gitmiştir.”
Morkaya… (s. 231)

Osmanlı devletinin Anadolu’ya ilgisini
sadece asker ve vergi toplamaya indirgeme, romancılarca çokça kullanılmıştır
(Etem İzzet Benice’nin Yakılacak Kitap ve On Yılın Romanı).

Mehmet Rauf’un Halas’ı, İzmir’in işgali
sırasında yaşanan bir aşkı konu edinir.

Roman boyunca mütareke günlerindeki İzmir
anlatılır.

Kitabevi

İlgili Makaleler