Sosyoloji

Bilinç ve Dil

John R. Searle – Bilinç ve
Dil

Bilinç kelimesinden basitçe, bir kişinin sabahleyin rüyasız
bir uykudan uyandığında başlayan ve gece uyuyuncaya kadar gün boyu devam eden
veya komaya girinceye, ölünceye ya da bir şekilde ‘bilinçsiz’ denilen bir
duruma gelinceye kadar süren öznel duyarlılık veya farkındalık durumlarını
kastediyorum.

Her şeyden önce bilinç biyolojik bir
görüngüdür.
(s. 17)

Bilinç Özellikleri

Bilincin ‘öznelliği’ dediğim şeydir. Her kişinin bilincinin,
o kişiye özel olduğu bir anlam vardır.

Etimolojik yakınlığına rağmen bilinç, bilgiyle
karıştırılmamalıdır, dikkatle karıştırılmamalıdır ve kendilik bilgisiyle
karıştırılmamalıdır.(s. 18)

Gerçekte belli hayvan tipleri vardır ki bunlar aynen
insanlar gibi son derece karmaşık, kendinden referanslı bilinç formlarına
sahiptirler ve bu formlar normalde kendilik bilinci olarak betimlenir. Örneğin,
bilinçli utanç duyguları bana göre öznenin kendisinin bilincinde olmasını
gerektirir. (s. 19)

Beyin süreçleri (işleyişleri) bilinç
süreçlerine neden olur.

Bilinç sadece bütün sistemin daha üst düzey bir niteliğidir.

Bilincin, beynin sadece bir niteliği olduğunu iddia etmede,
hiçbir metafizik ya da mantıksal engel yoktur. (s. 21)

Bilincin Bazı
Özellikleri

Öznellik, Birlik,
Niyetlilik

Öznellik, bilincin en önemli özelliğidir. (s. 23)

Bilimsel araştırmanın epistemik nesnelliğini fizik ve kimya
gibi disiplinlerdeki tipik bilimsel bir konunun varlıkbilimsel nesnelliği ile
karıştırmalıyız.

Bu birliğin en az iki yönüne vurgu yapmak gerekir: İlkin her
hangi bir anda deneyimlerimizin tümü tek bir bilinç alanında bütünleşir;
ikincisi, bilincimizin organizasyonu basit anlardan daha fazlasına yayılır.

Niyetlilik

Filozoflar ve psikologlar, birçok zihinsel durumun, şeylerin
dünyadaki bağıntı durumlarına yönelmiş ya da onlar hakkında olmalarını sağlayan
özelliğine ‘niyetlilik’ adını vermişlerdir. (s. 24)

Herhangi bir konu hakkındaki niyetli durularımızın çoğu,
gerçekte en çoğu bilinçsiz olsalar da, bilinçsiz bir niyetli durumun gerçek bir
niyetli durum olabilmesi için ilke olarak bilince erişebilir olması gerekir.
(s. 25)

Bilinç durumlarının konumlanmış olduğunu, konumun ayrıntılı
bilinç durumların bir parçası olmasa dahi, onların konumlanmış (zaman ve mekân
içinde) olarak tecrübe edildiğini vurgulamaya çalışıyorum. (s. 28)

Hesaplama sözdizimsel olarak tanımlanır. O, sembollerin
işlenişine bağlı olarak tanımlanır. (s. 30)

Sözdizim, tek başına anlamsal içerik için yeterli değildir.
(s. 31)

Hesaplama, içeriğin içkin özelliğini belirlemez. Bilakis,
gözlemciye bağlıdır. Bunun nedeni de hesaplamanın sembol kullanımına bağlı
olarak tanımlanıyor olmasıdır.

Bir şey ancak ona sembolik bir yorum tahsis eden gözlemciye, kullanıcıya ya da amile göre semboldür. (s. 32)

Birinci ilke, bilince hatta tüm zihinsel görüngülere
beyindeki daha alt düzey nörobiyolojik süreçlerin neden olmasıdır ve ikinci
ilke, bilinç ve diğer zihinsel görüngülerin beynin üst düzey nitelikleri
olmasıdır. (s. 33/34)

Bilim, sistematik bilgidir; felsefe
ise kısmen sistematik bilgiye sahip olabileceğimiz noktaya ulaşma çabasıdır.
(s. 36)

Birçok açıdan normal uyanıklık durumlarına hiç benzememesine
rağmen, rüyalar da bir tür bilinç biçimidir. (s. 38)

Bütün bilinç durumları, varlıkbilimsel olarak özneldir. (s.
40)

Meydan okuma, dünyanın nasıl işlediğini resmetmek yerine,
gerçekte dünyanın işlemesi gerektiğini nasıl düşündüğümüzü unutmaktır. (s. 45)

Bilinç fiziksel olmadığı için, fiziksel etkileri de olmaz.

Bilinç, hayatın diğer tüm yönlerinden ayrıştırılabilir
farklı bir görüngü adı değildir. Aksine, ‘bilinç’ insanların ve üst düzey
hayvanların yaşamlarının önemli etkinlikleri gerçekleştirdikleri tarzın adıdır.
(s. 50)

Bütün bilinç durumları niyetli değildir ve bütün
niyetlilikler de bilinçli değildir; örneğin hedefsiz anksiyete niyetlilikten
yoksundur, bir kişinin sahip olduğu inançlar da uykuya daldığında derhal
bilinçten yoksun kalır. (s. 73)

İnsanların bilinç deneyimlerinin
tamamı bu veya şu duygu durumu içinde yaşanır.
(s. 74)

Bilincin Temel
Özelliği: Niteliksellik

Öznellik ve Birlik
Bileşimi

Geleneksel Zihin-Beden Problemi ve Bundan Kaçınmanın Yolu

Bilinç, ifade edilemez ya da gizemli olduğu için
indirgenemez değildir. Hem bilimde hem de felsefede insanların yapmakta olduğu
geleneksel hata, ‘eğer düalizmi reddedersek ki, bunun gerekli olduğuna
inanıyorum, materyalizmi benimseyebiliriz’ varsayımında bulunmaktır. (s. 77)

Hem düalizmi hem de materyalizmi reddeden görüşün adı;
biyolojik natüralizm. (s. 78)

Bilinç, diğerleri gibi bir biyolojik görüngüdür. Algılama,
hissetme ve düşünmenin içsel niteliksel ve öznel durumlarından oluşur. Temel
özelliği, birleşmiş niteliksel öznelliktir, beyindeki nörobiyolojik süreçler
bilinçli durumlara neden olur ve bunlar beynin yapısında gerçekleşir. (s. 79)

Eğer tüm zihinler ölümsüz bir ruh ise, sadece ölümsüz ruha
sahip olabilen varlıklar zihin sahibi olabilir. Bu karmaşıklıktan çıkışın
yolu/doğal yolu, hem nitelik hem de cevher düalizmlerini tamamen terk etmektir.
(s. 102)

İnsanın dile sahip olması onun düşünmesini mümkün kılarken,
hayvanda dilin olmaması, onda düşünmeyi imkânsız hale getirmektedir. (s. 104)

Doğru ya da yanlış inanç kavramı, doğru ya da yanlış
sözcelemeler kavramına da dayanır ve bu kavramlar paylaşılan bir dil olmadan
var olamazlar. (s. 108)

…ve görmek ile koklamak inanmaktır.

Sezgi

Sezgi şudur: Kolektif niyetli davranış, bireysel niyetli
davranışlar bütünü olarak incelenmeyen iptidai bir görüngüdür. (s. 143)

Toplum bütünüyle bireylerden oluştuğu için, gurup zihni ya
da gurup bilinci diye bir şey olamaz. Bütün bilinçler birey zihinlerinde ve
beyinlerinde bulunur. (s. 152)

Kolektif niyetlilik, işbirlikli fail olmaya aday olarak bir
arkaplan ‘öteki’ kavramı varsayar, yani sırf bilinçli faillerden daha ziyade
işbirlikli eylemin fiili ya da potansiyel üyeleri olan, ötekiler kavramını
varsayar. (s. 164)

Bilgi, açık biçimde niyetselci bir
kavramdır. Bilgi, gözlemciye bağlıdır.
(s. 185)

Sosyal Olguların
Ontolojisinin Çözümlenmesindeki Kurallar

Birincisi, kendine referanslılık unsurudur.

Bir şey ancak insanlar onun o şey olduğunu düşündüklerinde
şeydir.

İkinci unsur, kurucu kurallardır. Söz Edimleri kitabımda
kurucu kurallar ile düzenleyici kurallar arasında bir ayrım yapmıştım.
Düzenleyici kurallar önceden varolan davranış biçimlerini düzenler. Kurucu
kurallar ise sadece yeni davranış biçimleri düzenlemekle kalmaz bu davranış
biçimlerine olanak da yaratır.

Üçüncü unsur kolektif niyetlilik, sosyal olgular, sosyal davranışı
gerektirir ve sosyal davranış da karakteristik olarak kolektif niyetliliği
gerektirir. Kolektif niyetlilik ise işbirliği ile yapılan davranış biçimlerinde
görülür, yani ben yapıyorum, sen yapıyorsun değil de, biz birlikte bir şey
yapıyoruz şeklinde betimlediğimiz davranış biçimlerinde ortaya çıkar.

Kolektif niyetlilik sosyal olguların evrensel bir
niteliğidir. (s. 213/214)

Olguların dilbilimsel nüfuzu dördüncü unsur olarak görülür.
Sosyal olguların dil olmaksızın mümkün olabileceğine inanıyorum. Dil olmaksızın
kolektif davranış mümkün olabilir ve aslında birçok hayvan davranışı tam
anlamıyla kolektif niyetliliğin açığa çıktığı bir kolektif davranıştır. (s.
214)

Beşinci unsur, sosyal olgular arasındaki sistemli
ilişkilerdir. Sosyal olgular diğer sosyal olgularla sistemli bir ilişkiler
kümesi olmaksızın tek başlarına yalıtılmış olarak var olamazlar. Dolayısıyla,
söz gelimi bir toplumda bir kişinin parasının olabilmesi için o toplumun bir
alış-veriş sistemine, para karşılığı mal ve hizmet değişimi sistemine sahip
olması gerekir. (s. 215)

Altıncı unsur ise edimlerin önce gelmesidir. Sosyal
nesnelerin doğa bilimlerinde incelenen nesneler gibi, bağımsız olarak var
olduklarını düşünmek cazip gelebilir.

Sosyal nesneler daima sosyal edimler tarafından yaratılır ve
bir sosyal nesne bir bakıma sadece edimin devam eden ihtimalidir. Sosyal
edimlerin sosyal nesnelerden daha önce geliyor olması buraya kadar yaptığım
açıklamanın bir sonucudur.

Sosyal olgular doğa olgularından farklı bir mantıksal yapıya
sahiptir. (s. 217)

Söz Edimleri
Teorisinde Bireysel Niyetlilik ve Sosyal Görüngüler

Anlamı yaratan bireysel edimlerdir ve bu edimlerde konuşan
kişi dinleyen kişi üzerinde bir etki oluşturmaya çalışır. Böylelikle anlam,
bireysel anlama edimlerinin ürünü olmuş olur. (s. 219)

Anlamak, anlatma niyetlerinin fark edilesine bağlıdır. Bu
yüzden bir anlatma niyetinin aynı zamanda bir iletme niyeti olması için bu
niyette bir de anlatma niyetini fark ettirme niyetin olmalıdır. Başarılı bir
iletme, konuşan kişinin anlatma niyetlerinin fark edilmesine bağlıdır. (s. 228)

Söz edimlerinde özel olan, anlamlarının olmasıdır. (s. 229)

Anlatma niyetinin özü de temsil etme niyetidir.

Bir kişi bir şey sözceleyebilir, tam olarak sözcelediği şeyi
anlatmak isteyebilir ama yine de hiç kimseye hiçbir şey iletme niyetinde
olmayabilir. (s. 230)

Sorular bilgi için ricalardır ve buradan da her sorunun bir
iddia için rica olduğu sonucu çıkar. Fakat düşünürseniz bunun açıkça yanlış
olduğunu görürsünüz. (s. 275)

Sohbet ancak umutlarımız ve varsayımlarımız yapısal olarak sürdükçe
devam eder.
(s. 279)

Konuşmalar bir kolektif davranış paradigmasıdır. (s. 293)

  1. Doğrulamacılık: Pozitivizm
    ve doğrulamacılık resmî olarak ölüdür.

  1. Bilişsel Bilim: Birçok
    filozof, ‘bilişsel bilim’ denen bir şeyin sonuçlarından yararlandıklarına
    ve bilgisayarın bize bir şekilde zihnin işleyişine (yönelik) kayda değer
    yeni anlayışlar vermiş olduğuna ikna olmuştur. (s. 334)

  1. Kartezyencilik
    (Dekartçılık) Korkusu: Zihne karşı önyargının en derin kaynağının şu korku
    olduğuna inanıyorum; zihinsel mevcudiyetleri yüzey değerleriyle kabul
    etmek, bizi zorunlu olarak Dekartçılığın en kötü aşırılıklarına
    bulaştırır, yani bilimsel araştırma erişiminin ötesinde başka bir
    metafizik alanda yer alan gizemli ve büyülü bir mevcudiyetler sınıfı
    vazetmiş olacağız, kendilik veya ruhla ve de ayrıcalıklı erişim,
    düzeltilemezlik ve tüm geri kalanlara baş başa bırakılacağız. (s. 335)

Dil aslında kamusal bir meseledir ve genellikle, eğer onun
ne dediğini ve hangi koşullarda dediğini bilirsek bir insanın ne anlatmak
istediğini söyleyebiliriz. (s. 367)

Farklı bir felsefi gelenekte biri, bütün üzerine gitmemiz
gereken şeyin eninde sonunda, yaşam dünyasında Dasein’ın atılmışlığı ve
bulunmuşluğu olduğunu da iddia edebilir. Böyle mülahazalar, felsefenin
karakteristiğidir, fakat keşif gibi görünen şeyin eşit derecede belirli bir
tanım düzeyinin diğerlerine tercihinin basitçe beyanı olarak
yorumlanabileceğini görmek önemlidir.

Çözümlememiz gereken anlambilim düzeyi, ayrıca bir
niyetlilik düzeyi içerir. (s. 367)

Söz edimlerini icra etmek ve sözcelemelerle şeyleri anlatmak
istemek, içkin bir birinci şahıs niyetliliği düzeyinde devam eder. (s. 372)

Dil, gerçekte kamusaldır.

Kendimizi ya da başka birini anladığımızda ihtiyacımız olan
şey, diğer şeyler arasında bir niyetli içerikler bilgisidir. (s. 373/374)

Bir kurala uymak, bir eylemdir.
(s. 394)

Türkçeleştiren: Muhittin Macit, Cüneyt Özpilavcı

Litera, 2005

İlgili Makaleler