ANTROPOLOJİNİN DALLARI
ANTROPOLOJİNİN DALLARI
İnsanı bir bütün olarak görmeye ve anlamaya çalışan antropoloji, insanın bütün yönlerini kavrayacak genişlikte bir dallanmaya uğramıştır. Bu dallanmaya bakıldığında dört temel alan görürüz:
Sosyal-Kültürel Antropoloji
İnsanın, biyolojik varlığının dışında yarattığı toplumsal-kültürel alanı, bütün çeşitliliği ve benzerlikleri içinde kavramaya ve anlamaya yönelmiş olan antropoloji dalı sosyal-kültürel antropolojidir. Toplumsallaşmadan başlayarak kişiliğin oluşmasında rol oynayan kültürel süreçlere, kültürün belirlediği cinsiyet rollerinden türün devamının sağlanmasına ve geçim etkinliklerinin yürütülmesine esaslı bir zemin sunan aile-akrabalık sistemlerine, toplumların iç düzen ve istikrarına yönelik hukuksal ve siyasal mekanizmalardan gelenek-görenek ve alışkanlıklara, farklı geçim etkinliklerinden çevreye uyarlanma biçimlerine, inanç sistemlerinden beslenme ve sağlık uygulamalarına kadar yayılan geniş bir toplumsal-kültürel olgu bütünlüğü bu alanın ilgisine girmektedir. Bu alanın temel malzemesi, belirli bir topluluğun
Etnografya: A|anda göz|eme bütün kültürel örüntüsünü gözler önüne sermeye yönelen etnografya çalışmala- dayalı olarak bir topluluğun ,,,,,,,,,
bütün kültürel yönlenin rıdır. Etnografya çalışmaları, bir topluluğu bütün toplumsal-kültürel özellikleriyle
kaydedilmesidir– betimleyen bir kılavuz gibi düşünülmelidir. Sosyal-kültürel antropoloji günümüz
de uygulamalı antropoloji alanlarıyla gündelik sorunlara da çözümler aramaktadır. Tıbbî antropoloji, kent antropolojisi ve kalkınma antropolojisi gibi alt alanlar, modernleşen ve karmaşıklaşan insan toplum ve kültürünün bu yeni süreçte karşılaştığı yeni olgulara uyarlanma zorluklarını, bu uyarlanma çabasında buldukları yeni çözümleri ya da toplulukların dışındaki ulusal ve uluslararası güçlerin ön ayak olduğu dönüşümler karşısında nasıl tavırlar ve savunmalar geliştirip bu dönüşümlerle nasıl uzlaştıklarını anlamaya çalışmakta, antropoloji bu süreçlerde yerlinin bakış açısını yansıtmakta ve bu anlamda projelere yön veren bir rol oynamaktadır.
Biyolojik Antropoloji
İnsanın biyolojik çeşitliliğini, canlılar dünyası içindeki yerini ve evrimini, eski insan topluluklarının karşılaştıkları sağlık sorunlarını ve onların demografik özelliklerini inceleyen geniş bir alandır. Belirli alt dalları vardır:
Primatoloji: İnsanların canlılar dünyasındaki en yakın akrabaları olan iri maymunların, maymunların ve diğer primatların toplumsal yaşamını ve biyolojisini inceler.
Paleoantropoloji (İnsan Paleontolojisi): İnsan atalarının ve ilk insan türlerinin fosil kalıntılarını inceleyerek insan evriminin genel bir manzarasını ortaya koymaya çalışır.
Biyoarkeoloji: Eski insan topluluklarının iskelet kalıntılarına bakarak onların yaşadıkları sağlık sorularını, demografik özelliklerini, belirlenebildiği ölçüde ölüm nedenlerini, ömür beklentilerini, büyüme ve gelişme durumlarını, geçim etkinliklerine ve yaşam koşullarına bağlı fiziksel değişmelerini ele alır (Fotoğraf 1.1 Bir biyoarkeoloji laboratuarı).
Fiziksel antropoloji: Yaşayan insan topluluklarının biyolojik çeşitliliğini, büyüme ve gelişme sorunlarını inceleyen antropoloji dalıdır.
Adlî Antropoloji: Cinayete, kazaya ya da katliama kurban gidenlerin ya da doğal felâketler sonucu hayatlarını kaybedenlerin iskelet kalıntıları üzerinden kimliklerinin ve ölüm biçimlerinin belirlenmesini, elde edilen kanıtların mahkemelerde kullanılmasını sağlayan bir alandır.
Yüksek kültür: Toplumun yöneten, eğitimli ve varlıklı katmanlarınca üretilen, çoğunlukla sanatsal ve tüketilen değer taşıyan ve bu nedenle popüler olanın karşıtı olarak algılanan, genellikle yazılı kültürdür. |
Popülasyon Genetiği: İnsan toplulukları arasındaki kalıtımsal ilişkileri, fark ve benzerlikleri inceler.
Arkeoloji
Eski insan topluluklarının bıraktıkları ve bugüne kadar ulaşan, genellikle toprak altından çıkarılan maddî kültür varlıklarının saptanmasını, bunların incelenmesiyle geçmiş kültürlere, yaşam ve geçim biçimlerine ilişkin bilgilerin elde edilmesini amaçlayan geniş bir çalışma alanıdır (Fotoğraf 1.2 Bir kazı çalışması yapan arkeologlar). Dünyada arkeoloji yaklaşımı iki ana çizgiyi izler. Bunlardan birincisi antropolojik arkeoloji olup, maddî buluntular arasında hiçbir ayrım yapmadan insan toplumlarının ve kültürlerinin o maddî kalıntılar üzerinden özgün zamanlarındaki hallerini ve değişimini izlemeyi öngörür. Diğer çizgi daha çok eski toplumların yarattıkları yüksek kültür ürünlerine odaklanarak bir tür sanat tarihi gibi çalışır. Bu yaklaşım değerli kalıntıları aramak ve sergilemek, ayrıca siyasî tarihin yazılı belgelerini bulmak ve siyasî tarihin anlaşılmasına hizmet etmek kaygısını taşır. Dolayısıyla değerli olan ile olmayan, yüksek kültür ile halk kültürü ve yazılı olanla olmayan arasında kurduğu ayrıma dayanan seçiciliği yüzünden antropolojinin evrensellik, bütüncülük ve kültürel görecilik ilkeleriyle çelişir. O nedenle antropoloji, arkeolojinin belirli bir yaklaşımını içermektedir. Bu yaklaşıma bağlı alanlar şunlardır:
Prehistorya: Kazılar ve yüzey araştırmaları yoluyla insanların yazı öncesi çağlardaki yaşam ve geçim biçimlerini, bu kazı ve yüzey araştırmalarından elde edilen üretim araçlarına, barınaklarına, ürettikleri küçük araç-gereçlere bakarak anlamaya çalışan, bu yolla insanın biyolojik evrim tarihine eşlik eden kültürel değişme tarzını göstermeye çalışan bir arkeoloji alanıdır.
Tarihsel Arkeoloji: Yazılı kayıtlar ve arkeolojik kazılarla bağlantısı içinde yakın geçmişe ait toplumların ve kültürlerin yaşam ve geçim biçimlerine, kültürel hayatlarına ışık tutmaya çalışır.
Etnoarkeoloji: Eski toplumların yaşam ve geçim biçimlerini anlamak, kullandıkları simgeleri ve aletlerin işlevlerini çözümlemek için, o toplumlara benzediği düşünülen çağdaş toplumlardan veri devşirmeyi amaçlayan, bunun yanısıra bugün hâlâ geleneksel yaşam sürdüren toplulukların bugünkü yaşamlarını izleyerek onlara ait daha eski maddî kültür varlıklarını anlamlandırmaya çalışan yeni bir alandır.
Endüstriyel ve Kentsel Arkeoloji: Sanayi toplumlarına özgü olan ancak şimdi kullanılmayan işliklerin, fabrikaların, çalışma alanlarının, işçi konutlarının vs. incelenmesi yoluyla sanayi toplumunun değişimini ve bu toplumsal tarzın başlangıç durumunu tasvir etmeye ve kurgulamaya çalışan; bir yandan da kentsel artıklar gibi kentsel yaşamın ürünü ve belirtisi olan şeyleri inceleyerek çağrdaş etnografyaya yardımcı olmaya çalışan arkeoloji alanıdır.
Dil Antropolojisi
Canlılar dünyasında sadece insana özgü bir yetenek olan konuşma dili, kültür içinde merkezî bir role sahiptir. Bu nedenle kültürlere yaklaşmanın en kestirme ve zorunlu yolu dil incelemelerinden geçer. En azından bir antropolog, kendi kültürü dışındaki bir alanda çalışmaya karar verdiğinde ilk işi o kültürün dilini öğrenmek, öğrenmenin de ötesinde onu kavramak ve o dilin penceresinden dünyaya bakmayı becermek olacaktır. Hatta bazı antropoloji yaklaşımları sadece dil çözümlemelerine yaslanmayı etnografyadan daha önemli bir kültür çözümlemesi yöntemi olarak benimsemiştir. Bu nedenle dil çalışmaları, antropolojinin geniş yelpazesi içinde kendisine önemli bir yer bulmuştur. Dilbilimin daha teknik alanları olan ve dil ailelerine mensup dillerin birbirleriyle tarihsel ilişkilerini inceleyen tarihsel dilbilim ile dilin gramer yapısı ve anlam ve biçim bilgisini içeren betimsel dilbilimin dışında kalan toplumsal dilbilim, doğrudan doğruya bir antropoloji alanı olarak tanımlanabilir. Toplumsal dilbilim günlük yaşamdaki iletişim ortamında, farklı toplumsal katmanlarda ve kültürel eşiklerde dilin kullanım biçimlerini inceler. Dil aynı zamanda bir kültürün dünya görüşünü yansıtır. Dil antropolojisi bu bağlamda dil- kültür ilişkisini ele alır.