Felsefe Yazıları

Eşitlik Nedir? Tanımı, Tarihi (Sosyoloji)

felsefe/eitlik EŞİTLİK

Sosyal hayatta bireyler arasında haklar ve İmkânlar bakımından ayrım gözetilmemesi ve var olan ayrımların kaldırılmasını isteyen temci İlke. Karşılaştırılan iki varlık ve olay ara­sında farksızlık, benzerlik hali. Genellikle eşitlik ilkesi ile özgürlük ilkesi bir arada kullanılmakta olup her iki ilke de bütün siyasal düzen­ler tarafından benimsenmektedir. Sadece kavramın içeriği ve önceliği konusunda farklılıklar vardır.

Ahlakî anlamda eşitlikten, herkese hakkını verme, hak tanıma ve hakkaniyet anlaşılır. Sosyal hayatta eşitliğin hukukî ve siyasî anlamdaki kullanımı önem kazanmaktadır. Hukukî bakımdan eşitlik, kanunî emir ve yasakların, bütün vatandaşlar için, onların kişisel ve top­lumsal durum ve özelliklerine bakılmaksızın aynı olması anlamına gelmektedir. Buna karşılık siyasal anlamda ise, siyasal hakların ve kamu görevlerinin sınıf ve maddî durum gözetmeksizin, işin gerektirdiği teknik ve meslekî bilgiye sahip bütün vatandaşlara açık tutulmasını ifade etmektedir.

Hukukî ve siyasî anlamda eşitlik, eşitliğe varmada kullanacakları araçlar farklı olsa bile çağdaş toplumların hepsi tarafından ittifakla kabul edilmiş temel ilkelerden biridir. Aslın­da eşitlik, tarihin bütün dönemlerinde insanların önem verdikleri bir ilke olmuştur. Liberalizm, bu ilkeyi yüceltmeden Önce Antikçağ Yunan düşünürleri İle İslam düşünürleri bu konuda fikirler ileri sürmüşlerdir. Klasik demokrasideki siyasî ve hukuki anlamıyla eşitlik giderek önem kazanmış ve günümüzde çağdaş toplumların başlıca ilkelerinden biri olmuştur. Klasik demokrasilerde eşitlik ilkesi, her bireyin, içinde bulunduğu maddî ve manevî şartlardan ayrı olarak aynı değerleri taşıdığını kabul eder.

Genellikle eşitlik ilkesi özgürlük ilkesiyle birlikte kullanılmakta ve bu iki ilke birbirini tamamlamaktadır. Liberalizm, eşitliği özgürlükten sonra İkinci temel ilke olarak kabul etmiş, ve eşitlik için özgürlüğü şart koşmuştur. Buna göre özgürlük olmadan eşitliğin kurulması mümkün değildir. Marksist teori ise önceliği eşitliğe vermiş olup özgürlüğü ikinci plana itmiştir.

Tarihsel olarak eşitlik ilkesi, ilk defa XVIII. yüzyılda kanun önünde eşitlik şeklinde doğdu. Buna göre kanun Önünde ayrıcalıklı bir kişi veya zümre olamazdı. Hiç kimseye, dil, din, ırk, cinsiyet, servet, sosyal durum gibi farklılıklar sebebiyle kanun önünde özel ayrıcalık tanınamaz, değişik uygulama yapılamazdı. Bu şekli ile eşitlik ilkesi Fransız ihtilalinden sonra Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Beyannamesinin birinci maddesine girmiştir: “İnsanlar hukuken hür ve eşit doğarlar ve hür ve eşit olmakta devam ederler, sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya istinat edebilir.” Bu tarihten itibaren eşillik ilkesi hem uluslararası metinlere, hem de ulusal anayasa metinlerine girmiştir. 1948 tarihli “İnsan Haklan Evrensel Be­yannamesinin birinci maddesinde de “eşitlik” ilkesine yer verilmiştir.

Hukukî eşitliğe karşılık daha geriden gelen loplumda yönetilenlerin belirlenmesinde bireylerin eşil hakka sahip oldukları anlamındaki siyasal eşillik, ancak “kısıtlı oy” uygulaması­nın son bulup “genel oy” uygulamasına geçilmesiyle birlikle yaygınlaştı. Siyasal eşitlikle birlikte, toplumda yöneticiliğin maddî ve manevî çeşitli ayrıcalıklara sahip olunmasına dayandırılması anlayışı son buldu ve halka dayalı demokratik rejimler yayginlaştı. Siyasal eşitlik hem kadın ve erkekler arasında, hem de sosyal durumları ve ekonomik imkanları farklı bireyler arasında, yöneticilerin belirlenmesinde aynı haklara sahip oldukları inancın  yerleştirdi

Çağdaş sosyalistler, hukukî ve siyasal eşitliği ekonomik liberalizmin lehdit ettiğini ve biçimsel eşitliğin gerçekteki eşitsizliği gizlediğini sa­vundular ve eşillik ilkesinin toplumsal ve eko­nomik bir boyut kazanmasında etkili oldular.

Bu sebeple devlelİn herkes için fırsat eşitliği sağlayacağı “sosyal devlet” anlayışı doğdu ve II.Dünya Savaşından sonra “sosyal devlet” ilkesi uluslararası sözleşmelere ve anayasalara girmeye başladı.

İslam medeniyetinde eşillik ilkesi ayrı bir öneme sahip olmuştur. Bireysel farklılıklara dikkat çekilen temel kaynaklarda insanlar arasında üstünlüğün sadece “lakva” ile olduğu, maddî ve sosyal durumla ilgili hususların üstünlük konusu olmadığı belirtilmiştir. Peygamber (sav) İslamın eşitlik anlayışını Veda Haccı’nda “Arabın Arap olmayanlar karşısında veya Arap olmayanın Arap karşısında üstünlüğü yoktur.” şeklinde özetlemiştir. İslam düşüncesinde hukukî ve ahlakî eşitliğe fevkalade önem verilmiş olup bu, “adalet” ilkesiyle ifade edilmiştir. Bireysel ve toplumsal Özelliklerin “adalet” dağıtılmasında etkili olmaması islenmiş, iktidarların temel görevleri “adalet” çerçevesinde onaya çıkmıştır. Hukukî ve ahlakî eşillik konusundaki tiıizlik ve ileri duruma karşılık siyasal eşitlik konusunda durum çok daha farklıdır. Dört halife dönemindeki sınırlı seçim uygulamasının terkedilerek saltanat sisteminin yerleşmesi, yöneticilerini belirlenmesinde yönetilenlerin katılımını gereksiz hale getirmiştir.

Türk-İslam devletlerinde sallanat sisteminin uygulanması, XlX.yüzyılm ikinci yarısına kadar siyasal eşillik konusunun gündeme gelmesini engellemiştir. Osmanlı Devleii’nin siyasal sisıemi, toplumsal plüralİzm ve geleneksel yapı dolayısıyla, siyasal eşitliğe imkan vermemiştir. Padişah fermanlarında, adaletnamelerde, kanunnamelerde ve hanı hümayunlarda hukuksal eşitliğe yer verilirken siyasal eşitlik üzerinde durulmamıştır. Osmanlı Devleti’ndeki l.ve 11.Meşrutiyet uygulamalarındaki sınırlı siyasal eşitliği dikkate almazsak konu ancak Cumhuriyet döneminde siyasal şişleme girmiştir. Genel oy ve çok parti sisteminin yerleşmesiyle ancak siyasal eşitlik alanında önemli ge­lişmeler kaydedilmiştir.

Eşitlik ilkesi Türk anayasa metinlerine de girmiş bulunmakladır. 1876 tarihli Kanun-ı Esasi’de herkesin kanun önünde eşit olduğu (Madde 17), ehliyet ve kabiliyetlerine göre herkesin kamu görevi alabileceği (Madde: 19) belirt ilnıiştir. Türkiye Cunıhuriyeti’nin ilk ana­yasası olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda Madde 10 ve ll’de seçme ve seçilme, Madde 69’da kanun ününde eşitlik hakkı düzenlenmiştir. I%1 Anayasası’nda siyasal eşitlik konusuna “Siyasî Haklar ve ödevler”in düzenlendiği Dördüncü Bölüm’de yer verilmiştir. 1982 Anayasası’nda l0.maddede Kanun önünde eşitlik ve 67.maddede siyasal eşitlikle ilgili hususlar düzenlenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti bir yandan ulusal anayasa metinlerinde hukukî ve siyasal eşitlikle ilgili düzenlemelere yer verirken, diğer yandan eşitlikle ilgili düzenlemeleri içeren İnsan Hak­ları Evrensel Beyannamesi, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Sözleşme gibi uluslararası antlaşmaları da kabul etmiştir.

Davut DURSUN – SBA

İlgili Makaleler