Edebi Şahsiyetler

Uzun Firdevsi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Uzun Firdevsi. II. Bayezid adına yazdığı Süleymannâme adlı eseriyle tanınan Osmanlı müellifi.

857’de (1453) Edincik’te (Aydıncık) doğ­du. Firdevsî-i Rûmî ve Firdevsî-i Tavîl ad­larıyla anılır. M. Fuad Köprülü’nün İstan­bul kitapçılarından birinde gördüğü Süleymannöme’de yer alan Arapça bir mu­kaddimeden sonra gelen uzunca bir kı­sım Firdevsî’nin hayatı ve eserleri hak­kında önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Buna göre Firdevsî’nin büyük ceddi Ga­zi Genek Bey, Sultan Alâeddin Selçukî-nin hizmetinde bulunmuş, Osman Ga-zi’nin Bilecik’i ele geçirdiği sırada (1299} ona intisap etmiştir. Nitekim Gazi Ge­nek Bey, kendisine dirlik olarak verilen Sultanöyüğü’nde (Eskişehir) bir cami ve hamam yaptırmıştı. Mimari Özelliği ol­mamakla beraber 1980’li yıllara kadar bu mescid ve aynı adı taşıyan bir mahal­le Eskişehir’de bulunmaktaydı. Genek Bey’in oğlu İlyas Bey, Orhan Bey devrin­de Gelibolu sancak beyi olmuş, onun oğ­lu Hızır Bey, I. Murad döneminde Sultanöyüğü’ne sancak beyi tayin edilmiş­ti. Hızır Bey’in oğlu Bazarlu Bey, Yıldırım Bayezid’in maiyetinde kahramanlıklar göstermiş, oğlu Hacı Genek Bey ise İs­tanbul’un fethinde bulunmuş, hizmeti­ne karşılık Edincik kendisine zeamet ola­rak verilmişti. FirdevsT Hacı Genek Bey’in oğludur. Köprülü’nün verdiği bu bilgi­ler, İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoglu’nun birlikte yayımladıkları Kutb-name’nin “Giriş” bölümünde de aynen tekrarlanmaktadır.

Latîfî ve diğer kaynaklar Fİrdevsî’yi Bursalı olarak gösterirlerse de bu hu­sus, yukarıda verilen bilgiler ışığında bü­yük bir ihtimalle onun öğrenimini Bursa’da yapmasından ve aruzu da burada Bursalı Melîhî’den öğrenmesinden ileri gelmektedir. Çeşitli eserlerinden edinilen bilgile­re göre Firdevsî hayatını Edincik, Bursa, Manisa ve civarında geçirmiş, bir süre de İstanbul’da yaşamıştır. Daha gençli­ğinde tarih, kısas, hendese ve ilm-i nücûm gibi konulara ilgi duyan Firdevsî, bir taraftan da Simavlı NakşT şeyhi Abdullah-ı İlâhî’ye intisap ederek tasavvufa yönelmiştir. Şairlik kabiliyetinden mah­rum olan Firdevsî’ye, gerek çağdaşları gerekse sonraki tezkireciler tarafından şair olarak bir önem verilmemekle bir­likte o çok velûd bir yazardı. Değişik ko­nularda telif ve tercüme olarak kırktan fazla eser bıraktığı söylenirse de bugün bunlardan ancak on altısının adı bilin­mektedir. Firdevsî devrine göre oldukça sade bir dil kullanmıştır.

Firdevsî’nin ne zaman ve nerede öl­düğü hakkındaki bilgiler çelişkilidir. La-tîfî’ye göre, II. Bayezid’e takdim ettiği Süleymannâme’nn padişah tarafından beğenilmemesi üzerine mahlasını taşıdığı İranlı Firdevsî’nin yaptığı gibi pa­dişahı hicvederek Horasan’a kaçmıştır. Ancak 909’da (1503) Şatrançnâme’si­ni Balıkesir’de yazdığı göz önünde tu­tulup Süleymannâme’nın 81. cüzünde yazdıklanyla Haydi u Memat risalesin­de verdiği bilgiler bir araya getirilirse onun 1512’den sonra bile İstanbul’da bulunduğu ortaya çıkar. Bu sebeple Fir­devsî muhtemelen daha sonraki yıllar­da doğu ülkelerine gitmiş ve orada öl­müştür.

İlgili Makaleler