Edebi Şahsiyetler

Homeros Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

HOMEROS (İÖ 8.yy) Iyonyalı ozan. Eski Yunan edebiyatının başlangıcı sayılan ve Batı edebiyatının temel yapıtlarından olan Ilyada ve Odysseia destanlarının yaratıcısıdır.

Yaşamıyla ilgili hiçbir kesin bilgi yoktur. Ancak İÖ 6.yy’dan bu yana onun İyonya’nın Smyrna (İzmir) yöresinde ya da Khios (Sakız) Adası’nda yaşadığı ve Ilyada ve Odysseia destanlarını yaratan bir şair olduğu kabul edilegelmiştir. Destanlarında, Eski Yunanca’nın İyonya lehçesinin egemen oluşu ve Ege yöresinin bazı coğrafya özelliklerine değinilmesi, 20.yy’ın klasik filologlarını da onun İyonyalı olduğu görüşünde birleştirmektedir. Destanların dil özelliklerinin incelenmesiyle, Ilyada’nm büyük bir olasılıkla İÖ 8.yy ortalarında, Odysseia’nın ise aynı yüzyılın sonlarında biçimlenmiş olduğu, böylece Homeros’un 8.yy’da yaşamış olabileceği sonucuna varılmıştır. Ancak, Ilyada ve Odysseia arasında tür ve yapı bakımından görülen bazı ayrılıklar ikisinin aynı airin yapıtı olmadığı yolunda kuşkulara neden olmuştur. 18.yy’m sonunda Alman klasik filologlarından Frederic August Wolf, her iki destanın ayrı ayrı kısa şarkılardan oluştuğunu, birlik ve bütünlükten yoksun olduğunu, bu nedenle Ilyada ve Odysseia’mn Homeros diye birinin yapıtları olamayacağını ileri sürmüştür. Bu görüş, “Homeros sorunu” olarak anılan uzun tartışmalara yol açmış ve ABD’li filolog Milman Parry’nin (1902-1935) Sırbistan’da Müslüman ozanların sürdürdüğü sözlü şiir geleneği üzerinde yaptığı araştırmaları yayımlamasına değin sürmüştür. Parry’nin bulgularının ışığında, Homeros destanları bir sözlü şiir geleneğinin ürünü olarak görülmeye başlanmış ve yaratılışları şöyle açıklanmaya çalışılmıştır: Ilyada ve Odysseia’da kullanılan üslup, büyük ölçüde “formül”lere (ezberlenerek ozandan ozana aktarılan kalıp deyimlere, Tanrı ve kahraman adlarına takılan kalıp sıfatlara, tekrarlanan dizelere, vb.) dayanır. Ancak bunlar gelişigüzel bir biçimde değil, destanlarda uygulanan heksametron ölçüsünün (altılı ölçü) gerektirdiği yerlerde kullanılmıştır. Formüllerin sayıca çok, konu bakımından da geniş kapsamlı oluşu, bunların tek bir şairin ürünü olmaktan çok, sözlü şiir geleneğinde gelişmiş bir birikim olarak değerlendirilmelerini gerektirir. Bu nedenle Homeros, kökü İÖ 900’den çok daha erken tarihlere giden bir sözlü gelenekte, şarkılarını “lir” ya da “kithara” eşliğinde söyleyen ve konularını özellikle Troya savaşlarına ilişkin söylencelerden seçerek sözlü şiiri bu alanda geliştirmiş olan şairlerin son kuşaklarından sayılır. Ozanlığa, daha önceki ozanlardan öğrendiği kahramanlık şarkılarıyla başlamış, sözlü şiir tekniğini uygulayıp kendinden de kattığı şeylerle bunları bir birlik ve bütünlük oluşturacak biçimde geliştirmiş, o zamana değin gerçekleştirilmemiş bir kapsama ve uzunluğa eriştirmiştir.

Destanların yazıya geçirilişi ise kesin olarak tarihlenememiştir. Alfabetik yazının kullanıldığı en eski yazıtlar İÖ. 730 yıllarının İyonya’sından kalmıştır. Bazı bilginler, bunların arasında heksametron ölçüsüne göre yazılmış dizeler içeren birkaç yazıta dayanarak, yaklaşık İÖ 750’den sonra yaratıldığı düşünülen Ilyada’mn, hiç değilse bazı bölümlerinin yazıya geçirilmiş olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu konuda daha geçerli olan görüş ise, Homeros’tan sonra destan geleneğini çalgı kullanan yaratıcı ozanların sürdürmediği, onların yerini şairliği meslek olarak benimsemiş Homeridai (Homerosoğulları) adıyla bilinen Khios (Sakız) kökenli rapsodos’ların aldığıdır.

Bunların okudukları destanların ise İÖ 7.yy’ın sonlarına doğru büyük ölçüde yazılı metinlere dayandığı sanılmaktadır. Daha sonra bu destanlar Yunanistan’a aktarılmış, Atina’da dillerinde yerel Attika lehçesine göre değişiklikler yapılarak topluca yazıya geçirilmiştir. İÖ 6-yy’da Atina’da kutlanan büyük Panathenaia bayramlarındaki rapsodos yarışmalarında bu metinler esas tutulmuştur. Eski Çağ’da destan metinleri üzerinde ilk önemli eleştirel çalışmalar İÖ 2.yy’da İskenderiyeli filologlar tarafından yapılmıştır. Orta Çağ’da bunlardaki eklentileri ayıklamak ve doğru olanı saptamak amacıyla metinler üzerinde yapılan değişiklikler Bizans dönemine değin sürmüş, Ilyada ve Odysseia’mn24 bölüme ayrılması da bu çalışmaların bir sonucu olmuştur.