Nedir ?

Sihir Nedir, Ne Demektir, Anlamı İslamda Sihir

Sihir (ar.i.)

Sihirbazlık, efsun, üfürükçülük, kehânet, hud’a, göz boyacılık.

Arabça “s-h-r” kökünden gelen ve sözlük anlamıyla “sebebi gizli olan herhangi bir olay, bir iş” veya “bir şeyi tabiî ve normal yönünden çevirmek, saptırmak” demek olan “Sihr”in ıstılâhî manâsı “bir takım gizli kuvvetlerle bağlantı kurarak iş görme ve akıl dışı olayları gerçekleştirme çabası”dır.

Sihr’in tabiat kuvvetleri ile insanlar arasında tabiat kanunlarını aşan bir takım gizli münasebetlerin bulunduğu ve insanların tabiattaki bu esrarengiz kuvvetler tarafından idare edildiği inancından doğduğu söylenir.

Daha ziyade totemist dinlerin yaygın olduğu devirlerde başlayan ve bu dinlerin rahipleri ve din adamlarınca totemi temsil eden kalıntılar (kemikler, boynuzlar, kabuklar, bitkiler.,.) ile yapılmakta olan Sihir, daha sonra, din kitapları ve din büyükleri istismar edilmek ve birer sihir vâsıtası olarak kullanılmak suretiyle devam ettirilmiştir. Böylece Sihir, bilhassa eski İran, Çin, Hindistan, Mezapotamya, Anadolu, Mısır ve Arabistan’da bir meslek haline gelmişti. Ortaçağ’da şâirlerde sihirbazlar ve kâhinler arasına katılmış olduğundan İslâm dini şâirleri kınadı (Şuara suresi 26/224. ayet). Kurân-ı Kerîm’de, bilhassa Hz. Mûsâ devrindeki sihirbazlar ve onların Firavun’un emri ile; sihirbazlıktaki mahâretlerini kullanarak Hz.Musâ’yî başarısızlığa uğratma gayretleri ve Hz. Mûsâ’nın mu’cizesi karşısında yenilerek imana gelmeleri muhtelif vesilelerle anlatılır (A’raf suresi 7/ 111-120.; Yunus suresi 10; 79-81. ayetler…).

Tefsirlerde, Genellikle 8 çeşit sihirden bahsedilir:

1.Semâvî kuvvetlerle yerdeki kuvvetlerden müştereken istifade etmek yoluyla meydana getirildiği iddia edilen daha ziyade Keldânîlerde yaygın olduğu rivâyet edilen sihir. Buna “Tılsım” de denilmiştir. Keldânîler yıldızlara taparlar ve onlardan bir takım gizli kuvvetler olduğuna inanırlardı ki, Hz.İbrâhim bunların bu bâtıl inançlarını ortadan kaldırmak için gönderilmiştir.

2.Rûhî terbiye ve tasfiye ile -öldürmek, diriltmek gibi- olağanüstü işler başarabildikleri ve gizli kapalı şeyle ri görebilecek his ve idrake ulaştıkları iddia edenlerin sihri. Müfessir Hamdi Yazır, manyetizma, ipnotizma, ruh çağırma v.s.’yi sihrin bu nevine örnek vermiştir

3.Dünyadaki, cinler, periler gibi gizli kuvvetlerden yardım almak yoluyla yapıldığı iddia edilen sihir. Türkçemizde “Cincilik” denen meşgale sihrin bu nevine bir örnektir.

4.Olağanüstü hiçbir yanı olmayıp, sadece şarlatanlık ve el çabukluğuna dayanan hareketlerle inanları idraklerini yanıltmaktan ibaret olan “iliizyonizm” de bir nevi “Sihir” kabul edilmiştir.

5.Çeşitii becerilere sahip olarak imal edilmiş ve insanların mahiyetini bilmediği özel âletlerle gerçekleştirilen sihir. Bazı tefsirlere göre Firavun’un sihirbazlarının Hz.Musâ’ya karşı gösterdikleri, sihir, bu nevidendi. Zira, rivâyete göre, onlar, sihir aletleri olan ip şeklindeki bir nevi hortumun içine civa koymuşlardı. Güneş ısısında veya gizlice altından verilen hararetin tesiri ile civa genleşiyor ve ipi “bir yılan gibi” hareket ettiriyordu.

6.Bazı cisimlerin ve ilaçların tıbbî özelliklerinden istifade ile gösterilen sihir. Bu maddelerin kimyevî özelliklerinden habersiz olan câhil halk, sihirbazın olağanüstü bir iş başarmış olduğuna inanırdı.

7.Muhâtabı cezbetmek ve psikolojik baskı altına almak suretiyle yapılan sihir. Bazı kimselerin, “ism-i azam” bildiklerini, cinlerle konuştuklarını… iddia ederek câhil kitleyi kandırmaları ve tesir altına almaları sihrin bu nevindendir,

8.Tefsirciler,  nemmamlık, gammazlık gibi ahlâk dışı yollarla insanların gizliliklerini öğrenerek onları birbirlerinin aleyhine kışkırtmayı ve bu suretle umulmadık mazarratlara yol açmayı da bir çeşit sihir saymışlardır.

İslâm bilginlerine göre, esas itibarriyle Sihir, hayâli hakikat zannettirmek suretiyle beşerî ruhlar üzerinde aldatıcı bir tesir meydana getirmekten ibarettir. Bununla beraber yukarıda sayılan sihir çeşitlerinin bir kısmı tamamen yalan ve hayalden ibaret olduğu halde, bir kısmı -az çok- hakikat payı taşımaktadır. Nitekim, birçok müfessirler Bakara Suresi’nin 10

2. âyetini bu istikamette anlamışlardır. Bazı âlimler, az çok hakikat payı taşıyan sihir nevileri hakkında, zamanımızdaki hipnotizma, telepati, manyetizma gibi akımları andırır yorumlar getirmişlerdir.

Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre sihirbazlar, -konu ile ilgili bir hadîste de işaret edildiği üzere— bazı tabiî ve ruhî hakikatlere kendi yalanlarını, şeytânî kurnazlık ve ustalıklarını katarak insanları aldatırlar. Bu sebeble insanların Sihri öğrenmeleri, tanımaları ve onda bulunması muhtemel hakikat unsurlarını tesbit etmeleri haram değildir. Zira, prensib itibariyle hiçbir bilgi, bilgi olarak kötü değildir. Bu sebebledir ki sihirbazlar, —sihir konusunda bilgi sahibi oldukları için değil—fakat hakikate yalan kattıkları, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterdikleri, insanları yersiz korku ve ümide sevkettikleri, şübhe, endişe fitne ve ihtilâfa sebeb oldukları için yerilmişler ve bütün bu menfî tesirler yanında, ya tamamen veya kısmen yalan, hayal ve hileye dayandığı içindir ki sihir yapmak ve yaptırmak kesin bir surette haram kılınmış; Buhârî ve Müslim’in “Sahih” lerindeki bir hadiste Sihir, “en büyük 7 günâh içinde “Allah’a şirk koşma” suçunun arkasında ve ikinci sırada yer almıştır.

İlgili Makaleler