Tarih

Milli Mücadele Nedir, Dönemi, Yılları

Dar anlamda Milli Mücadele, 1919-1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan olaylara gösterilen tepkiyle başlayan ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığa kavuşmasıyla sonuçlanan, bu aradaki geçen sürede sivil ve askeri cephede, halk ve yöneticiler kesiminde meydana gelen çok yönlü, karmaşık nitelikte bir oluşumu içine alan kurtuluş çabalarını ve bu çabaları baltalama girişimlerini kapsar.

Ancak, siyasi, toplumsal ve iktisadi sahada olup bitenler dikkate alınınca bunun ne başlangıcı  1919, ne de bitişi 1922’dir. Gerçekte 1919 daha çok silâhlı mücadelenin başlangıcı, 1922’de son düşmanın Misakı Milli sınırları dışına atılış tarihidir. Oysa, Milli Mücadele’nin kapsamına giren siyasal ve askeri olayların pek çoğu 1919’dan önce başlamış, gene aynı kapsam içinde kalan sosyal, siyasal ve iktisadi birtakım çekişmeler 1922’den sonra da sürmüştür.

Milli Mücadele’ye başlangıç olarak alınan 1919 yılı başlarında Türkiye’de âdeta topraksız kalmış bir devlet vardı. Çünkü bu devletin ülkesi sayılan yerlerin pek çoğu işgal edilmiş, geri kalan yerlerin işgali için de hazırlıklar büyük ölçüde tamamlanmıştı.

Milli Mücadele Başlarken

Mondros Mütarekesi’nin bir maddesini bahane ederek Anadolu’yu paylaşanlar aynı zamanda Anadolu’ya İzmir’den asker çıkaran Yunanistan’ın da destekçisiydiler.

Bu durumda İstanbul’daki devlet yurtsuz kalmış oluyordu ama, paylaşılmış ve işgal edilen yurttaki halk da kendini koruyacak ve kollayacak bir devletten yoksundu. Bu koşullar Milli Mücadele’nin halk kesiminde örgütlenmesini zorunlu kılıyordu. Bu nedenle de, işgalle birlikte ülkenin çeşitli yerlerinde ilhaka karşı ya da egemenlik haklarının savunulmasını öngören dernekler (Müdafaa-i Hukuk) kurulmağa başlanmıştı. Bunlar daha sonra toplanacak Erzurum ve Sivas kongrelerine de çekirdek olacak, aynı zamanda silâhlı mücadelenin de öncülüğünü yapacaklardı.

Ancak, halk yer yer, bölge bölge Milli Mücadele için örgütleniyordu ama, bu mücadelenin çok yönlü olmasını gerektiren pek çok neden vardı. Karadeniz kıyılarının Samsun ve çevresi kesimlerinde cirit atan Pontos’çu Rum çetelerinin çabalarına paralel olarak İstanbul’da Rum Patrikhanesi’nin bünyesinde kurulmuş ve sözde hayır cemiyeti niteliğinde Mavri Mira Heyeti çeteler düzenliyor, 20 yaşın altındaki gençleri izci görüntüsü gerisinde çeteciliğe hazırlıyordu. Türklük – Kürtlük – Ermenilik günlük tartışma konuları haline getirilmişti ve bu yoldan toplumun kendi içinde de parçalanması için çalışılıyordu. Bu amaçla çalışan bir Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti, bir Teali-i İslâm Cemiyeti, bir İngiliz Muhipleri Cemiyeti, İngiliz ve Amerikan mandacıları emperyalistlerin niyetlerini gerçekleştirmek için onlardan daha cüretli biçimde çalışıyorlardı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin, şeklen hayır işleriyle meşgul lideri rahip Frew Türkler’den Sait Molla gibi bir işbirlikçi bulabildiği için silâhlı düşmandan daha vurucu girişimlerde bulunabiliyordu.

İstanbul ve Anadolu

Genel durum bu olunca kurtuluş ancak topluca yapılacak bir Milli Mücadele ile mümkün olabilirdi ve onun için de önce parolayı tespit etmek gerekiyordu. İşin çığırından çıktığını gören Mustafa Ke mal bu parolayı ilân etmekte gecikmedi: İstanbul artık Anadolu’nun hâkimi değil tabii idi. Kendi kaderine tayin etmek zorunda kalan Anadolu önce mitingler ve benzeri toplantılarla sesini duyuran, ondan sonra da örgütlenerek düşmanın, gerekince de kendi içindeki ve başındaki hıyanet unsurlarının karşısına dikilmeliydi.

Anadolu 1919 ortalarında bu çabanın içindeydi. Bir yandan Ege bölgesinde kongreler yapılır ve mücadele kararları alınırken bir yandan da, düşmana karşı direnme amacıyle Kuvayı Milliye çeteleri kuruluyordu. Kongrelerin de, Kuvayı Milliye’nin de başında genellikle bölgenin genç aydınları, I. Dünya Savaşı mağlubu olan, terhis edilmiş ordunun halk ile elele savaşmağa kararlı subayları ve bunları yüreklendirmek isteyenler arasında yer yer imamlar, müftüler yer alıyordu. Ordunun silâhaltında kalabilmiş küçük ve dağınık unsurları ise birçok yerde Kuvayı Milliye ile işbirliği yaparak savaş veriyordu. Balıkesir, Nazilli, Alaşehir ve Pozantı kongreleri bu dönemde yapıldı. Erzurum ve Sivas kongreleri ise bütün Türkiye çapında kararların alındığı toplantılar oldu. Alabildlğine bir dağınıklığın içinde baş döndürücü toparlanma ve güçleri birleştirme çabası göze çarpıyordu.

Ne var ki, bir yandan işgalciler Türkiye’yi bölüşme programını gerçekleştirmeğe çalışırken bir yandan da ülkesinin değil de hükümdarlığının elden gidişine hayıflananların telâşı Milli Mücadele güçlerinin karşısına yeni sıkıntılar açabilirdi ve açtı da. Nitekim 1919 ve 1920 yılları Anadolu’da birbirini izleyen ayaklanmaların patlak verdiği dönemdir. Kuvayı Milliye’nin çabalarını gölgelemek ve bunları halkın gözünde itibarsızlaştırmak için İstanbul Hükûmeti’nden yana bazı çapulcu gruplarının Kuvayı Milliye adıyle İzmit ve Adapazarı çevrelerinde giriştikleri baskınlar ve soygunlar, bunlara karşı direnmek istediği için vahşice öldürülen Yahya Kaptan’ın hikâyesi Milli Mücadele’nin bu aşamasında hatırlanacak olaylardandır. Aynı şekilde ayaklanmaların çoğunda da din savunuculuğu perdesi arkasında kışkırtılmış cehaletin asıl amacının, ülkenin elden gitmesi ve milletin esareti pahasına da olsa, İstanbul’daki sadece adı kalmış olan devleti ayakta tutmak olduğu açıkça görülür. Anzavur Ayaklanması ise bunun örgütlenmiş biçimde ortaya çıkan örneklerindendir.

Ayrıca bunlara, Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında, hain damgasıyle İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi’den idam fermanı çıkarılması; bir yandan vatanın kurtarılması için canla başla didinilirken öte yandan âyân üyesi Çürüksulu Mustafa Paşa gibi, ümidini çoktan kaybetmiş bazı kişilerin Ermenilerle taviz anlaşmasına gidilmesi isteklerini de örneklere eklemek yerinde olur.

Milli Mücadele’nin 1920’deki görünüşü tam anlamıyle çok yönlü ve çok cepheli bir savaş biçimindedir. Ordu Yunan askeriyle çarpışırken İzmit civarında Süleyman Şefik Paşa Hilâfet Ordusu kurmağa çalışıyor, binbaşı Hayri Bey de kendisine elinden geldiğince yardımcı oluyor du. Cephedeki düşmana çok geçmeden Çerkez Ethem’de Ayaklanması’yla katılacaktır. Yenihan, Yozgat, Boğazlıyan, Konya ayaklanmaları (I. Bozkır ve II. Bozkır Ayaklanmaları) birbirini izleyecektir. İstanbul’daki Meclisi Mebusan dağıtılmış ve Ankara’da TBMM toplanmıştır ama, burada da rüzgârlar çok değişik yönlerden eser. Çünkü TBMM’ye katılanlar arasında Milli Mücadele’nin devleti yeniden kurma amacına dönük olması zorunluğunu anlayanların ve benimseyenlerin sayısı pek fazla değildir.

Önlenemeyen Başarı

Cephe’de, cephe gerisinde ve siyaset sahnesinde sürdürülen Milli Mücadele, karşı direnme yuvalarının bazen çok güçlenmesine rağmen 1922’de hedefine varmıştı. İçteki başkaldırmalar hemen tamamen sona ermiş, I. Dünya Savaşı galiplerinin meydana getirdiği emperyalistler topluluğunun desteğinde Anadolu’yu fethe kalkışan Yunanlılar, ordusunu kaybederek kaçmak zorunda kalmıştı. Lozan Antlaşması’yla tüm bu süreç Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı tanınması ile sona erdi.

İlgili Makaleler