Antropoloji

İLETİŞİM SÜREÇLERİ VE İLETİŞİM ORTAMLARI – YAZI VE DİL – Antropoloji

İLETİŞİM SÜREÇLERİ VE İLETİŞİM ORTAMLARI

Daha önce belirttiğimiz gibi, bir göndericiyle alıcı arasında bilgi alışverişine ileti­şim diyoruz. Konuşma dili özel bir iletişim türü olmakla birlikte, en yaygın ve kul­lanışlı olanıdır. Ancak onun dışında sesle, dansla, şarkıyla, şiirle, simgeyle, görün­tüyle ve kokuyla iletişim kurulduğunu da biliyoruz. Bu iletişim araçlarının tümüne işaret diyoruz. İşaret alıcısına ulaştığında o işaretin taşıdığı anlam, işaretin taşıdığı kodlar çözülerek alımlanır. Dolayısıyla alıcının o işaretin taşıdığı anlamı bilmesi, onda yüklü olan kodları çözerek onları bilgiye çevirebilmesi gerekir. O zaman işa­ret üzerinde anlaşma gereği ortaya çıkar. Bu bakımdan sadece iki kişinin anlaya­bileceği çok özel iletişimler olduğu gibi, belirli gruplar tarafından paylaşılan ya da çok geniş bir toplumsal kesimin paylaşabileceği iletişim biçimleri mümkündür. Ör­neğin bir savaş sırasında birlikler arasındaki iletişim çok özel ve gizli kriptolar ara­cılığıyla sağlanmaktadır. O kriptoların sadece dost birliklerde yer alan görevlendi­rilmiş kişiler tarafından bilinmesi ve asla düşman tarafından çözülememesi bekle­nir. Bunlar çok özel ve istisnai iletişim biçimleridir. Ancak toplumsal iletişim böy­lesine gizli ve hayatiyet arz eden bir şey değildir. Örneğin asgari düzeyde eğitim almış biri, sayıları ve temel aritmetik işlemleri bilir ve onların işaretlerini tanır. Do­layısıyla toplumun çok geniş bir kesimi bu işaretleri çözerek onların ifade ettiği an­lamları bilebilecek, hayatında bunları kullanabilecektir. Ancak iş yüksek matema­tiğe gelince, örneğin diferansiyel hesaplamalarda, bu işaretleri çözebilen insan sa­yısının hızla azaldığını ve çok küçük bir gruba indirgendiğini görmekteyiz. Dola­yısıyla iletişim için gerekli işaretlerin kültürleme süreci içinde aktarılan bilgisine erişim söz konusu toplumun üyesi olmayı yeterli kıldığı halde, özel iletişim türle­rinin bilgisine erişmek özel bir eğitimi gerektirecektir. Toplumlar karmaşıklaştıkça, artan ihtiyaçların gerektirdiği özel iletişim türleri ve bunların aktarıldığı özel ku­rumlar da çeşitlenip gelişecektir.

İletişim ve Toplumsal İlişkiler

Bütün canlılar belirli düzeyde iletişime ihtiyaç duyarlar. Kolektif bir hayat süren arılar, karıncalar, penguenler, filler, babunlar ve insanlar gibi bazı türlerse daha karmaşık iletişim sistemleri içinde yaşarlar. Hayatta kalabilmek ve hayatı sürdüre­bilmek için sadece biyolojik uyarlanma stratejileri yetmemektedir. Ayrıca türün di­ğer üyeleriyle iletişim kurmak ve eş güdüm sağlamak gerekmektedir.

Bireyin toplumsal hayat içinde oynadığı rolün önemi ve yeri, özellikle türün devamı açısından hayati önem taşıyan ebeveynlik, cinsellik, rekabet, savunma ve saldırı gibi eş güdüm ve anlaşma gerektiren roller önem kazandıkça iletişim ihtiya­cı da daha önemli bir hal almakta; toplumsal ilişkiler karmaşıklaştıkça genetik iç­güdülerin yanısıra, öğrenme ve toplumsal olarak geliştirilen davranışlar önem ka­zanmaktadır. Özellikle öğrenme süreci değişen çevre koşullarına uyum sağlamak bakımından bireye büyük bir esneklik sağlamaktadır. Ancak sadece bireysel es­neklik yetmez, bu esnekliğin grup düzeyinde de elde edilmesi gerekmektedir. Bu
da esnek iletişim sistemlerini yaratmaktadır. Bu esneklik insan türünde en üst dü­zeye yükselmiştir. İnsanlarda en esnek iletişim sistemleri olan simgeler aracılığıyla iletişim yaygındır.

İşaretler ve Simgeler

Bütün insanlar arasında iletişim, işaretler yoluyla sağlanır. İşaretler sesleri, her türlü nesneyi, renkleri, hareketleri, kokuları, hatta sessiz kalma davranışını içeren bilgi iletebilen her türlü koddur. Hayvanların çoğunda işaretlerin anlamları genetik kod­lar aracılığıyla biyolojik olarak belirlenmiştir. Öğrenilerek aktarılan işaretlerin oranı çok azdır. Pek çok hayvan türünde işaretler kapalı kodlardır. Yani her biri bağım­sız olarak işlev görür ve birbirleri arasında ilişki yoktur. Bu durum bilgi alışverişinin esnekliğini ve yayılmasını sınırlar. Bazı hayvan türlerinde, örneğin Primatlarda ise basit de olsa simgelere dayalı iletişim yolları vardır. İnsan iletişimi ise tamamen sim­gelere dayalıdır. Simge, anlamı kültüre bağlı, yani göreli ve keyfî olarak belirlenmiş, öğrenilebilen her türlü işarete verilen addır. Örneğin bayrak, trafik işaretleri, her türlü sözcük, tuvalet kapılarında erkek ve kadına tahsis edilmiş alanları belirleyen işaretler, silâh göstermek, korna çalmak, egzotik bir koku sürmek, hazır olda dur­mak, selâm vermek, bunların hepsi birer simgedir. Bunların anlamlarını kültürel olarak çözeriz, çünkü kültür bize o simgelerin anlamlarını daha önceden öğretmiş­tir. Bu yüzden aynı simge farklı kültürlerde farklı anlamlara gelebilir. Örneğin Swas- tika yani gamalı haç işareti Hindularda kutsallığı ve barışı simgelerken, Nazi Alman- yası’nda ırkçılığı ve saldırganlığı simgeler (Resim 10. 2 Hindu ve Nazi swastikası).

Bu simgelerin anlamlarındaki esnekliğin ne ölçüde olabilece­ğine dair bir ipucudur.

İnsan yaşamına egemen olan simgesel iletişim, hayvan­ların aksine açık bir sistem su­nar. Simgeler arasında ilişkiler kurulabilir, birbirleriyle ilişki- lendirilebilir ve bir simge za­man içinde anlam değişmeleri­ne uğrayabilir.

Konuşma Dışı İletişim

İnsanların beden ve yüz hareketleri (jest ve mimikler), ses tonu ve vurguları, giyin­me biçimi, kişilerin çevrelerindeki mekânı örgütleyiş tarzları gibi konuşma dışı ya da konuşmayı aşan davranış ve tavırlar iletişimsel değer taşımaktadır. Dolayısıyla iletişim sistemlerini ele alırken, sadece sözlü ve yazılı dil dizgelerine eğilmek, ile­tişimi bir bütün olarak kavramak bakımından yeterli olmayacaktır. Özellikle son yıllarda gelişen araştırmalar bir beden dilinin (kinesics) varlığını ortaya koymuştur. Beden dili evrensel işaretler taşıyabileceği gibi son derecede yerel işaretlere de aracı olabilir. Örneğin gülümseme olabildiğince evrensel bir işarettir. Ama bunun yanında kültüre özgü pek çok bedensel davranış farklılığı da mevcuttur. Örneğin Java adasında kişinin bir şeyi sol eliyle vermesi hakaret sayılır. Hayır ya da evet an­lamındaki işaret de kültürden kültüre büyük bir değişiklik ve çeşitlilik gösterir. Bir Amerikalı’nın yeni tanıştığı birilerinin yanında bacağını diğerinin üzerine atarak oturması olağandır, ama Türkiye’de bu karşısındakini önemsememe olarak algıla­nır ve ayıplanır. Her kültür samimiyet bildiren davranışları belirlemiş, kişilerin yaş,
cinsiyet, statü farklarına göre mesafelerini ayarlamıştır. Buna mekânın kültürel kul­lanımı (proxemics) ya da etkileşim geometrisi denilmektedir. Resmiyet ve samimi­yet bu geometri içinde durulan yerle, aralara konan mesafeyle ya da yakınlık gös­terme biçimleriyle belirlenir. Bu yüzden bağlama ve karşımızdaki kişinin niteliğine göre farklı mekân­sal mesafeler kullanırız. Buna göre davranırız. İlk tanıştığımız birini genellikle öpmeyiz. İki Batılı er­kek ise asla öpüşmez. Ama bu bizim kültürümüz­de geçerli bir davranış değildir. Bu örnekleri ço­ğaltmak mümkündür. Özetle, davranışlarımızla, yapıp yapmadıklarımızla karşımızdakine işaret göndeririz. O kişi, bunları anlıyorsa iletişim kurul­muş demektir.

Beden üzerindeki tasarruflar (giyinme ve saç biçimi, makyaj, takılar vs.) da iletişim kurar, top­lumsal etkileşimi yönlendirir. İnsanlara genellikle giydikleri giysiye göre davranılır. Resmî üniforma­lı biri karşısında temkinli ve mesafeli bir tutum ta­kınırız. Aynı kişi bermuda şortla karşımızda duru­yorsa, davranışlarımız da değişir. Çünkü bu giyin­me biçiminin ilettiği işaret samimiyete ve rahatlığa karşılık gelir. İnsanlar içine girecekleri toplulukla­rın niteliğine göre farklı giyinirler, kendilerine ona göre çekidüzen verirler. Genellikle resmî bir dave­te blujin pantolon ve tişortla gidilmez. Kadınlar da davetin ciddiyetine ve atfedilen öneme göre daha ağır makyaj yaparlar.

Yazı Dili

Konuşma dilinin yazılı işaretlere dökülmüş ve bu yolla standartlaştırılmış haline yazı dili denilir. Yazı dili konuşurken kullandığımız fonemlerin tam olarak karşılı­ğını veren bir dil değildir. Yazı dillerindeki işaret sistemine alfabe adı verilir. Dil­ler, zaman zaman sesleri temsil eden ve onlara yakın sesler çıkarmamızı sağlayan işaretlerle kurulurken, zaman zaman da kavramları ve isimleri ifade eden işaretler­le ifade edilmişlerdir. Sesleri temsil eden işaretlerden kurulu alfabelere fonetik al­fabeler denir. Örneğin bizim alfabemiz fonetik bir alfabedir. Bütün fonetik alfabe­lerin (ki Latin, Arap, Kril, Yunan, Gürcü, Hint, Ermeni, Aramî-Süryanî alfabeleri böyledir) kökeni Fenike alfabesidir (Resim 10.3 Fenike alfabesi) Kimi alfabeler re­simlere dayanır. Bunlara piktografik alfabe denir. Örneğin eski Mısır’ın alfabesi böyleydi (Resim 10.4 Mısır resim yazısı ya da hiyeroglifi). Kimileri de belirli kav­ramları temsil eden işaretlerle yazılır. Bunlara da idyografik alfabe adı verilir. Ge­leneksel Çin alfabesi böyle bir alfabedir (Resim 10.5 Çin yazısı).

 

Mısır Resim Yazısı ya da Hiyeroglifi

Her dil yazılı değildir. Böyle bir zorunluluk yoktur. Yazı ge­nellikle devletli toplumların or­taya çıkmasından sonra icat edil­miş bir şeydir. Çünkü yazı, yani kayıt altına alma bir egemenlik ve mülkiyet belirtisidir. O neden­le mühürler ilk işaretler sayılır. Çünkü mühür bir şeyin belirli bir kişiye veya gruba aidiyetini gös­teren bir işarettir. Ayrıca yazı dil­lerinin konuşma dilini bire bir yansıtması beklenmez. Pek çok yazı dili, konuşma dilinin fonem­lerinin dışında bir yazı sistemi ve üslubu olarak gelişmiştir. Biz bu sisteme ve üsluba imlâ diyoruz. İmlâ, yani yazım kuralları, her zaman konuşma dilinden farklı­lık gösterir. Bu farklılık, yazı dillerinin, aynı zamanda o kültürün standart dilini temsil etmesinden kaynaklanır. Standart dil, dilin ağızlarını, lehçelerini ve çeşitli konuşma nüanslarını ihmal eden bir ortak dildir. Bu standart dil, aynı zamanda, edebiyat dilinin de temelidir. Bir kültürün edebiyatı, genellikle o kültürün dilinin standart biçimiyle kurulur. Edebiyatın gelişmesi, dilin anlatım biçiminin gelişmesi, zenginleşmesi anlamına gelir. Bir kültürün mensupları kendi edebiyatlarıyla ne ka­dar sıkı ilişki kurarlarsa, dili de o kadar iyi kullanacaklardır.

Yazı ne zaman ve nasıl icat edilmiştir?

İşaret Dili

İnsanlar konuşma ve işitme yoluyla iletişim kuramadıkları durumlar için işaret dil­leri geliştirmişlerdir. Özellikle işitme engellilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, iş­levsel bir işaret dili yaratılmıştır. Bu, el hareketlerini esas alan yapay ve özel bir dil­dir. Temelinde büyük ölçüde bütün işitme engellilerin anlaşabileceği ortak ve ev­rensel işaretler bulunduğu gibi, işitme engellilerin mensup olduğu kültürün özel­liklerine uygun işaretler ve anlatım biçimleriyle zenginleşmiş; böylelikle de kültü­rel işaret dilleri ortaya çıkmıştır. Örneğin bugün Türkçe’nin bir işaret dili bulun­maktadır. Ancak işaret dili, sadece işitme engellilerin iletişim kurmasını sağlayan işlevsel dilden ibaret değildir. Bunun gibi pek çok işaret dili vardır. İnsanlar ihti­yaçlarına bağlı olarak pek çok işaret dili yaratmıştır. Örneğin kısa, duraklı ya da uzun elektriksel iletimlere dayanan mors alfabesi bir işaret dilidir ve telgraf ve de­niz haberleşmesinin temeli olmuştur. Bu alfabeye dayanan iletişim, birbirini gören ama aralarında mesafe olan gemilerin ışıldakla haberleşmesinde de kullanılır. Gi­resun yaylalarında derin vadilerle bölünmüş ormanlık çetin bir coğrafyada gelişti­rilmiş bir başka işaret dili vardır: Islık dili. Islığın kısa, uzun ve nağmeli çıkarılma­sına dayanan özel bir dil yaratılmıştır ve bu dili sadece o yörenin insanları anlar; bu çetin coğrafyada ıslık dili, iletişim içinde önemli bir rol oynar.

İlgili Makaleler