İbn-i Cerir Taberi Hayatı, Çalışmaları, Eserleri
TABERÎ
filozof/taberi%20tarihi H. III-IV (M.9-10) asırlarda yetişmiş, fıkıh, hadis, tarih, dil, tefsir ve kırâat ilimlerinde otorite olmuş âlim.
Tam adıyla Ebû Cafer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî. Taberistan’ın Amul şehrinde 224/838 yılı sonlarında dünyaya geldi, ilk tahsilini burada yaptı. Yedi yaşında hafız oldu, dokuz yaşında hadis ezberlemeye başladı.
İlim tahsili için Rey, Basra, Kûfe, Medine, Suriye ve Mısır gibi şehir ve ülkeleri dolaştıktan sonra, hilâfet merkezi olan Bağdad’a yerleşti. Kaynaklar onun hocaları ve talebeleri için uzun bir liste vermektedir. Zamanında hadis, fıkıh (Hanefi, Şâfiî ve Mâlikî fıkıhları), kırâat, tarih ve edebiyat sahalarında meşhur olan birçok âlimden ders aldı, yetiştikten sonra da bütün bu ilimlerde eserler verdi. Kırk sene süreyle, her gün kırk varak yazmak suretiyle, son derece hacimli eserler meydana getirdi.
Zamanındaki birtakım mezhep mensuplarınca Râfîzîlik ve Şîîlikle itham edilmiş olmakla birlikte, bu vasıfları yoktur. Bunlar, müfrit ve mezheplerinde mutaassıp kimseler tarafından ortaya atılmış iddialar, hatta iftiralardır. Çünkü, Taberî’nin eserlerinde onun, ne Râfizî ne de Şîî olduğuna delâlet edecek ifadeler ve bilgiler ya almaktadır.
Fıkıhta önceleri Şafîî mezhebine mensup iken, sonradan mutlak müctehidlik mertebesine ulaşmıştır. Kaynaklar onun, Cerriyye adında sonraları ortadan kalkmış olan bir mezbebin imamı olduğunu kaydeder. Onu, Râfizlikle itham edenler de Hanbelî mezhebi mensupları olup, bu düşmanlıkları, Taberî’nin, onların imamı Ahmed İbn Hanbel’i bir fıkıh imamı değil de hadis âlimi kabul etmesine kızdıklarından olmalıdır. Kaynaklar Taberî’nin, Ahmed İbn Hanbel’den ilim almak üzere Bağdat’a geldiğini ve fakat ancak onun vefatından sonra Bağdat’a ulaşabildiğini, bunun üzerine memleketine dönmeyerek Basra’da tahsiline devam ettiğini belirtiyorlar. Bu yüzden iki imam arasında herhangi bir husumet olmadığı gibi Taberî, İmam Ahmed İbn Hanbel’in değerini ve mertebesini inkâr etmiş de değildir.
Taberî, 310/923 yılında Bağdat’da vefat etmiş ve muhaliflerinin çokluğu sebebiyle, ölümü gizli tutularak geceleyin vefat ettiği eve defnedilmiştir. Kabrinin başka yerde olduğu (meselâ Mısır gibi) şeklindeki haberler ise sağlıklı değildir. Taberî’ye ait olduğu iddia edilen kabirler ona ait olmayıp belki de onun adına kurulmuş ziyaret makamlarıdır.
İmam Taberî’nin te’lif ettiği eserlerin birçoğu kaybolmuş ve zamanımıza kadar ulaşamamıştır. Fakat bize kadar ulaşan eserlerinin bile bir ömre sığdırılması zordur ve Taberî’nin büyüklüğünün en büyük delilidir. Taberî’nin eserlerinden bazıları şunlardır.
1- Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk: Taberî’nin doğuda ve batıda haklı bir şöhrete ulaşmasına ve “Tarihin Babası” ünvanı verilmesine sebep olan genel tarihidir. Taberî bu eserinde yaratılıştan kendi zamanına kadar olan olayları rivayet senedleriyle birlikte kaydetmiştir. Tarih ilminde en önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Daha sonra gelen tarihçiler onun verdiği bilgileri ya aynen almış, ya da özetleyerek vermişlerdir. Birçok dile ve bu arada Türkçe’ye de tercüme edilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Şark İslâm Klâsikleri serisi içinde neşrine başlanan Türkçe tercümesinin basımı henüz tamamlanamamıştır.
2- İhtilâfu’l-Fukahâ: Bu eser İhtilâfu Ulemâi’l-Emsar f Ahkâmi Şerâii’l-İslâm adıyla 1933’de yayımlanmıştır.
3- Letâifu’l-Kavl f Ahkâmi Şerâii’l-İslâm: Usûl-i fıkha dair yazdığı bir eserdir.
4- Kitâbu’l-Kırâât ve Tenzîlu’l-Kur’an.
5- Kitâbu Şerhi’s-Sünne: Mezhebî ve itikâdî konuları ihtiva eden eser Mısır ve Bombay (1321)’da basılmıştır.
6- Kifâbu Adâbi Menâsiki’l-Hacc.
7- Kitâbu’l Mûciz fi’l-Usûl.
8- Kitâbu’l-Garîb ve’t- Tenzîl ve’l-Aded.
9- Kitâbu Âdâbi’l-Kudât.
10- Câmiu’l-Beyân an (fî) Te’vîli Âyati’l-Kur’an: 270/883 yılında tamamladığı bu eseri Taberî Tefsiri olarak da bilinir. Taberî, çok meşhur bir tarihçi olması kadar, “Rivâyet tefsirlerinin anası” olarak kabul edilen bu tefsiri ile de şöhret bulduğu için, bu tefsiri hakkında biraz daha geniş bilgi vereceğiz.
Taberî Tefsiri
Câmiu’l-Beyân, rivâyet tefsirlerinin ilki ve en önemlisi sayılır. Kendinden sonraki rivâyet tefsirlerinin kaynağı durumundadır. Ancak dirayet tefsiri yönünden de küçüksenemiyecek derecede bilgiler ihtiva eder. Subkî’nin et-Tabakâtu’l-Kubrâ’sında kaydettiğine göre Taberî, bu tefsirini çok uzun kaleme almış ve fakat yine kendisi daha sonra kısaltarak bugünkü hacmine indirilmiştir .
Taberî bu tefsire bir mukaddime ile başlar. Mukaddime’de Kur’ân ile ilgili bazı konulara yer verir. Kur’ân’ın nâzil olduğu Arapça’nın özelliklerinden ve lehçelerinden söz eder. Tefsir ve Te’vîli açıklar. Kur’an’ı, kendi re’yi ile tefsiri yasaklayan hadisleri, peşinden de Kur’an tefsirine teşvik eden hadisleri ve sahabeden Kur’an-ı tefsir edenleri zikreder. Tâbiûndan Kur’an tefsiri makbul olanlarla tefsiri kabul edilemeyecek derecede zayıf olanları sayar. Daha sonra Kur’an’ın isimlerinin, surelerinin ve ayetlerinin te’vîline geçer.
Taberî, eserine “Tefsir” değil de “Te’vîl” adını vermiştir. Ayetleri tefsire başlarken de aynı- isimlendirmeyi sürdürür ve “el-kavlu f te’vli kavlihî Teâlâ” diyerek ayeti zikrederek, sonra o ayeti tefsir eder. O ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendine ulaşan muhtelif rivâyetlerden birbirini destekleyenleri aynı anlamda olan veya birbirini tamamlayan rivâyetleri peşpeşe senedlerini de zikrederek serdeder. Bu rivâyetlerde “merfû, mevkûf, maktû hadis” (Hz. Peygamber’den, sahâbeden, tâbiûndan nakledilenler) sırasına riayet eder. Eğer bu ayetin tefsirinde birden fazla görüş varsa, bu görüşleri ve delilleri olan rivâyetleri ayrı başlıklar altında verir.
Ancak o, tefsire dair rivâyetleri saymakla yetinmez; gerek rivâyetlerin senedlerini, gerekse metinlerini tenkide tabi tutar, zayıflık ve kuvvet nokta-i nazarından inceleyerek aralarında tercihler yapar.
İhtiyaç duyduğu yerde âyetlerin gramer tahlillerine girişir, âyetlerden çıkarılacak fıkhî hükümlere, bu fıkhî hükümlerin dayandığı delillere temas eder, bu hükümlerden tercih ettiklerine ve tercihine sebep olan delillere işaret eder.
Eserde yer yer kırâatlere, bunlardan şâz* olanlarına da işaret edilir. Kırâat* farklılıklarına göre âyetlerin kazandığı anlamlar da verilir.
Taberî tefsirinde yer yer İsrâiliyyât’a da rastlanır. Bu konudaki rivâyetlerini daha ziyade Ka’bu’l-Ahbâr, Vehb İbn Münebbih, İbn Cüreyc ve Süddi’ye dayandırır. Ancak İsrâiliyyât’a dair verdiği haberleri senedleri ile birlikte kaybettiği için bu haberlerin tahkiki ve araştırılması daima mümkündür .
Taberî, özellikle kelime izahlarında, garib lafızların tefsirinde eski Arap şiirinden büyük ölçüde istifade etmiş, izahlarına cahiliye devri şiirinden çokça deliller getirmiştir.
Câmiu’l-Beyân’da kelâm ve akîde konularında da azımsanmayacak derecede bilgi vardır. Müfessir, eserinden ehl-i sünnet ve’l-cemâat mezhebini destekler; Kaderiyye, Mu’tezile, Mücessime, Müşebbihe gibi ehl-i sünnete muârız mezheblerin görüşlerini reddeden açıklamalara ve te’villere yer verir.
Özetle İbn Cerîr bu eserinde kendinden önceki müfessirlerin hemen bütün görüşlerini, o zamana kadar teşekkül etmiş olan Abdullah İbn Abbâs (öl. 68/687-688), Abdullah İbn Mes’ûd (öl. 32/652), Ali İbn Tâlib (öl. 40/660), Übeyy İbn Ka’b (öl. 19/640)’a dayanan tefsir ekollerinin müfessirlerinden ve diğer müstakil âlimlerden elde ettiği bütün rivâyetleri toplamış, böylece büyük bir “Tefsir Ansiklopedisi” meydana getirmiştir. Bu arada Mukâtil, İbn Bükeyr ve Kelbî gibi tefsirde zayıf kabul edilen âlimlerden nakilde bulunmamaya da dikkat etmiştir.
Câmiu’l-Beyân’ın muhtelif baskıları vardır. En yaygın olanı 30 cüz halinde ve kenarında Neysâbûrî (öl. 728/1 328)’nin “Ğarâibu’l-Kur’an ve Ragaibu’l-Furkan” adlı tefsiri bulunan baskısıdır.
Mahmûd Muhammed Şâkir ve Ahmed Muhammed Şâkir eserin tahkikli neşrine başlamışlarsa da, Ahmed Muhammed Şâkir’in vefatı ile 16. ciltde kalmıştır. Tahkiki biten ciltler Mısır’da Dâru’l-Maârifçe neşredilmiştir. Camiu’l-Beyan’ın birçok yönü üzerinde çeşitli mastır ve doktora tezleri yapılmıştır. Ayrıca Hasan Karakaya tarafından Türkçeye tercüme edilen eseri yayınlanmaya hazır hale getirilmiştir.
Bedreddin ÇETİNER – Şamil İA
Taberi
filozof/ibncerir Tefsir, kırâat, hadis, târih, edebiyat, nahiv, matematik, tıp ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi Muhammed bin Cerîr; künyesi Ebû Câfer’dir. Memleketine nispetle Taberî denildi. İbn-i Cerîr ve Taberî diye meşhurdur. 839 (H.224)da Taberistan’ın Amul şehrinde doğdu. 923 (H.310)te Bağdat’ta vefât etti.
Eshâb-ı kirâm düşmanı Muhammed bin Cerîr bin Rüstem Taberî ve yine Eshâb-ı kirâm düşmanı Muhammed bin Ebi’l-Kâsım Taberî başka olup, bunlarla karıştırılmamalıdır. Yine Eshâb-ı kirâm düşmanı İmâmiyye fırkasına mensup olup, yazdığı Mecma’ul-Beyân adındaki bozuk Tabersî Tefsîri ile meşhur olan Fadl bin Hasan Taberî’nin de, İbn-i Cerîr Taberî hazretleriyle hiçbir alâkası yoktur. Ayrıca, Taberî hazretlerinin târihini kısaltarak yazan Ali bin Muhammed Şimşâtî de Eshâb-ı kirâm düşmanıdır. Bu kitab, Târih-i Taberî adıyla Türkçe’ye de çevrilmiş ve Eshâb-ı kirâm aleyhinde bozuk fikirlerin memleketimizde yayılmasına sebep olmuştur.
İbn-i Cerîr Taberî, ilk tahsiline doğduğu yerde başladı. Yedi yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Dokuz yaşında hadîs-i şerîf yazmaya başladı. Bundan sonra, ilim tahsili için Kûfe, Basra, Rey, Mısır, Suriye ve Irak şehirlerine gidip, buralarda ilim öğrendi. Tahsilden sonra, Bağdat’a yerleşti. Kırâat, tefsir, hadis, fıkıh, târih, matematik ve tıp ilminde engin bilgi sâhibi oldu. Muhammed bin Abdülmelik, İshak bin Ebî İsrâil, Ahmed bin Menî’ Begâvî, Muhammed bin Müsnâ ve daha birçok âlimden hadîs-i şerîf öğrenip rivâyette bulundu. Yüz bin hadîs-i şerîfi râvileriyle ezberleyerek hâfız oldu. Fıkıh ilmini, Dâvûd-i Zâhirî’den; Şâfiî fıkhını Mısır’da Rebî’ bin Süleymân’dan ve Bağdat’ta Muhammed Za’ferânî’den öğrendi. Yûnus bin Abdüla’lâ’dan ve diğer fıkıh âlimlerinden Mâlikî mezhebinin bilgilerini öğrendi. Ebû Mukâtil’den de Hanefî fıkhını öğrendi. Şâfiî mezhebinde olmasına rağmen, amelde dört hak mezhebin fıkıh bilgilerini çok iyi öğrenip, dört mezhepte de âlim oldu. Şâfiî mezhebinde zamânın en büyük âlimiydi. Kendisinden, Ebû Şuayb-il-Harrânî ve Abdülgaffâr Huseybî ilim öğrendi.
Muhammed Cerîr Taberî, birçok ilimde mütehassıs olduktan sonra, ilmini insanların istifâdesine sundu. Bağdat’ta on sene Şâfiî mezhebine göre fetvâ verdi.
839 senesinde Bağdat’ta vefât etti. Rahbet-i Yakûb denilen mahallede kendi evine defnedildi.
İbn-i Cerîr Taberî, yalnız Allahü teâlânın rızâsı için çalışır, İslâmiyeti öğrenmeye ve öğretmeye gayret ederdi. Din ve ilim zenginliğini, dünyâ zenginliğine tercih ederdi. Dünyâya ehemmiyet vermez, zarûret miktarı malla yetinirdi. Harama düşmek korkusundan mübahların bir çoğunu terk eder; ömrünü yalnız ilim öğrenmek, öğretmek ve ibâdet edip, kitap yazmakla geçirirdi. Çok kitap yazdı. Kitaplarının sayfası ömrüne bölününce, her gün için on dört sayfa düşmektedir.
İbn-i Cerîr Taberî, bilhassa tefsir ilminde meşhur olup, tefsiriyle tanındı. Câmi-ul-Beyân et-Te’vîl-ül-Kur’ân adlı bu eseri, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin rivâyetlerini toplayan en geniş tefsirlerdendir. Kendisine gelen rivâyetleri çeşitli yönlerden inceledi. Âyet-i kerîmelerden çıkarılan hükümleri bildirip, lüzûmunda Arapçanın kâideleri hakkında da bilgi verdi. Daha önce yazılmış pekçok tefsirdeki bilgileri, eserinde değerlendirdi. Eserinin mukaddimesinde; Kur’ân-ı kerîmin belâgat ve fesâhatından, îcâzından bahsederek, Kur’ân-ı kerîmin yedi harf üzerine nüzûlü, te’vil ve tefsir hakkında bilgi vermektedir. Sahâbe, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiîn kavilleri üzerinde durarak, nâsih ve mensûh, hurûfu mukattaa (sûre başlarındaki harfler) hakkında açıklamalarda bulunmaktadır.
Taberî Tefsîri, daha sonra gelen âlimlerin birçoğu tarafından kaynak olarak kullanıldı.
İbn-i Cerîr Taberî’nin yazdığı Târih-ül-Ümem vel-Mülûk adlı târih kitabı çok meşhurdur. Ahbâr-ur-Rusül ve’l-Mülûk, kısaca Târih-i Taberî de denilmektedir. Bu eserinde Âdem aleyhisselâmın yaratılışından, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretine kadar olan hâdiseleri, işittiği ve târih kitaplarında gördüğü bilgilere göre yazdı. Hicretten sonraki hâdiseleri de vesîkalara ve rivâyetlere göre geniş bir şekilde anlattı: Târihçiler için mühim bir kaynak olan bu kıymetli eser, daha sonra Ali bin Muhammed Şimşâtî adında bir Eshâb-ı kirâm düşmanı tarafından kısaltılarak yazıldı ve Târih-i Taberî ismiyle meşhur oldu. Bu Eshâb-ı kirâm düşmanının kısaltarak yazdığı Taberî târihinde, onun güzel sözleri tahrif edilerek, Eshâb-ı kirâma (radıyallahü anhüm) iftirâ edilmektedir. Bu yanlış ve bozuk yazılar, okuyanları aldatmaktadır.
İbn-i Cerîr Taberî’nin diğer eserlerinden bâzıları şunlardır: El-Müsterşîd fî Ulûm-id-Dîn, Kitâb-ül-Aded ve’t-Tenzîl, Kırâat, Kitâbü-İhtilâf-ül-Fukahâ (matbudur). Tehzîb-ül-Âsâr, Et-Tebşir fî Usûl-üd-Dîn, Târih-ür-Ricâl min-es-Sahâbeti vet-Tâbiîn, Cüz’ün fil-İ’tikâd.
Rehber Ansiklopedisi
İbn Cerîr-i Taberî (839-923)
Yazar: Risale-i Nur Enstitüsü
Tefsir, hadis, fıkıh, kıraat, nahiv, tarih, edebiyat, matematik, tıp gibi muhtelif alanlarda eser veren büyük İslâm alimidir. Asıl adı Muhammed olup, Taberi lakabıyla büyük bir şöhrete kavuşmuştur. Kitapları kendisinden sonra gelenler tarafından büyük kabul görmüş, temel başvuru eserleri arasında yer almıştır. Risale Nur’da, “hadisin dahi imamı” olarak ismi zikredilmektedir (Mektubat, s. 378). Künyesi Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir et-Taberî şeklindedir.
Muhammed, 839 yılında Taberistan’ın Amul şehrinde dünyaya geldi. İlk tahsilini doğduğu yerde aldı. Henüz yedi yaşında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Dokuz yaşından itibaren de hadis-i şerif yazmaya başladı. Maddi durumu çok iyi olan babasının, eğitim konusunda oğluna sağladığı büyük destek dolayısıyla bir çok yeri gezip, çok sayıda alimden ders alma imkanına kavuştu. Rey, Küfe, Basra, Mısır, Suriye ve Irak gibi muhtelif beldeleri dolaşarak buralarda bulunan alimlerden dersler aldı. Bu eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat’a giderek oraya yerleşti. 839 yılında burada Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Muhammed, bir çok ilim dalında eğitim görüp, akabinde eserler yazmış olmakla birlikte; mesaisinin büyük bir kısmını hadis ilmine harcadı ve bu alanda yoğunlaştı. Yaşadığı dönemin meşhur bir çok aliminden ders aldıktan ve öğrendiği hadisleri ezberledikten sonra bu alanda önemli bir konuma geldi. Ezberlediği yüz bin hadis-i şerifle hafız oldu. Diğer taraftan büyük alimlere has bir karaktere sahip olup, müstesna bir şahsiyet olarak yetişti. Hadis ilminde ulaştığı engin bir seviyeden sonra günde kırk varak yazı yazmaya başladı. Böylece bir taraftan öğrendiklerini yazıya dökerken, diğer taraftan da çok sayıda talebe yetiştirmeye gayret etti.
Aza kanaat edip, mesaisinin büyük kısmını ilme adayan Muhammed, kendine teklif edilen görevleri kabul etmedi. Abbasi vezirlerinden Ebü’l-Hasan Ubeydullah bin Yahya tarafından teklif edilen kadılık görevini kabul etmedi. Başta yüksek gelirli memuriyetler olmak üzere bütün mali menfaatlerden feragat etti. Din ve ilim zenginliğini dünya zenginliğine tercih etti. Dünya malına ehemmiyet vermeyerek çok cüzi miktarlarla yetindi. Diğer taraftan günaha ve harama düşme korkusuyla mubah olan çok şeyi terk etti. Zamanının büyük bir kısmını ibadet etmek ve kitap yazmakla geçirdi. Kırk yıl müddetle emek sarf ettikten sonra kaleme aldığı eserleriyle, dünya çapında tanınan bir alim seviyesine yükseldi. Bağdat’ta on yıl boyunca Şafii mezhebine göre fetvalar verdi. Kendisi bu mezhebe mensup olmakla birlikte, diğer mezheplerin fıkhi konularını öğrendi ve dört mezhepte de alim oldu.
Muhammed, muhtelif zamanlarda bazı kesimler tarafından Rafizilik ve Şiilik ile itham edilmişse de bu ithamlar iftiradan öteye gidememiştir. Müfrit kesimler tarafından ortaya atılan bu iddialara dayanak teşkil edecek bilginin her şeyden önce eserlerinde mevcut olması gerekirdi. Ancak, eserlerinde bu iddiaları doğrulayacak en ufak bir ipucu mevcut değildir.
Muhammed, büyük bir emek ve çalışma sonucu vücuda getirdiği, Camiü’l-Beyan ‘an Te’vilü’l-Kur’an adlı tefsiriyle büyük bir üne kavuştu. Kısa ve meşhur adıyla “Taberi Tefsiri” daha sonra gelen çok sayıda alim tarafından kaynak olarak kullanıldı. Bediüzzaman Hazretleri bu eser için; “bütün maânî-i Kur’ân’ı, muan’an (kimden kime haber verildiğini belirten, hadisin ravi ve şahitlerinin zincir halinde isim bildiren) senetle müteselsilen menba-ı Risalete îsal etmiş (ulaştırmış, vardırmış) ve o tarzda, mühim ve büyük tefsirini yazmış” (Mektubat, s. 378) ifadelerine yer vermektedir. Diğer taraftan “Tarih-i Taberi” kısa adıyla meşhur tarih eseri de tarihçiler açısından çok önemli bir eserdir.
Bediüzzaman, günümüzde de bazen dile getirilen, “Kur’an-ı Hakim’in esrarı bilinmiyor; müfessirler hakikatini anlamamışlar” tarzındaki görüşün iki cephesi üzerinde durmaktadır.
Birincisi; bu görüşü dile getirenler tahkik ehli olup, Kur’an-ı Kerim’in bitmez-tükenmez bir hazine olduğunu gördüklerinden, her asra bakan bir veçhesinden bazı sırlarına vakıf olmakla birlikte henüz keşfedemedikleri ve başkaları tarafından keşfedilebilecek sırlarının mevcudiyetinden hareketle, söz konusu görüşü dile getirmişlerdir. Zaman geçtikçe Kur’an-ı Hakim’in daha ziyade inkişaf edeceği hakikatinden yola çıkarak bunu söylemişlerdir. Aksine, anlaşılmaz olduğundan değildir. Çünkü, Kur’an’da her asrın istifade kapasitesine ve ihtiyacına göre hisse ayrılmıştır. Diğer taraftan hükümlerden çıkartılıp nass haline gelerek kabul gören manalar da silsileli bir şekilde kaynağı Peygamber Efendimize kadar götürülerek ortaya konmuştur. İşte bunları yapanlardan birisi de Taberi olup, tefsirini hazırlarken nakil kaynaklarını bir bir göstererek ta Peygamber Efendimize (asm) kadar ulaştırmıştır.
Bediüzzaman, ikinci gruptakiler için; “Ya akılsız bir dosttur, kaş yapayım derken göz çıkarıyor veya şeytan akıllı bir düşmandır ki, ahkâm-ı İslâmiye ve hakaik-i imaniyeye karşı gelmek istiyor. Kur’ân-ı Hakîmin -senin tabirinle- birer polat kalesi hükmünde olan surlu sûreleri içinde yol bulmak istiyor. Böyleler -hâşâ- hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye şüphe îras (vermek) etmek için bu nevi sözleri işâa (yayma) ediyorlar.” (Mektubat, s. 378) ifadelerine yer vermektedir.
Eserleri:
Muhammed ibn Cerir-i Taberî, seksen kusur bir ömrün sonunda çok sayıda eser bıraktı. Ancak, eserlerinin tamamı günümüze kadar ulaşmış değildir. En önemli eseri, “Camiü’l-Beyan ‘an Te’vilü’l-Kur’an” adlı tefsiridir. Yazar, eseri için tefsir yerine te’vil kelimesini kullanmaktadır. Eserini hazırlarken çok sayıda rivayeti topladı. Naklettiği hadisleri, silsileli bir şekilde isim belirterek Peygamber Efendimize (asm) kadar vardırmak suretiyle çok geniş bir tefsir vücuda getirdi. Ayetlerin hükümlerini bildirdiği gibi, gerekli durumlarda Arapça’nın kuralları hakkında da bilgiler verdi. Eserinin başında; Kur’an-ı Kerim’in belagat, fesahat ve icazından söz ettikten sonra te’vil ve tefsir hakkında da bilgi verdi. Taberi, ananevi tefsirin zengin malzemelerini biraraya getirdi. Hem kendisinden evvel hem de o dönemde müfessirlerin kullanmış bulundukları ilmi yöntemle, ilmin tarihi-tenkidi araştırmaları için tükenmez bir hazine meydana getirdi (Fikret Işıltan; “Taberî”, MEB. İA. 11. C. İstanbul 1979, s. 595).
Kitabü’l-Ahbar el-Rusul ve’l-Mülûk (Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk) adlı eseri, “Tarih-i Taberî” kısa adıyla meşhur olup, çok önemli bir tarihi kaynak görevi üstlenmiştir. Yerine daha mükemmeli konulamamıştır. Tarihçiler açısından son derece önemli olan bu eserin on üç cilt olarak muhtelif baskıları yapılmıştır. Ancak, aslı mevcut olmayan eserin kopyalarından yapılan baskılarda çok sayıda hatalar tekrar edilmiştir. Asıl eserin çok daha büyük ve muazzam olduğu rivayet edilmektedir. Buna rağmen yine de son derece önemli bir tarihi kaynaktır. Taberî, Adem Aleyhisselam’ın yaradılışından başlayarak Peygamber Efendimizin (asm) hicretine kadar cereyan eden hadiseleri, okuduğu ve duyduğu bilgiler çerçevesinde kaleme almıştır. Hicretten sonraki olayları ise belgeleriyle birlikte yazmıştır. Eser sırasıyla, Sasaniler, Peygamber Efendimiz ve Dört Halife Devri, Emeviler ve Abbasiler tarihi hakkında bilgi vermektedir. Tarihi bilgiler 915 yılına kadar getirilmektedir.
Diğer bazı eserleri şunlardır: İhtilâfü’l-Fukahâ, Letâifü’l-Kavl fi Ahkâmi Şerâiü’l-İslâm, Kitâbü’l-Kırâât ve Tenzîlü’l-Kur’an, Kitâbu Şerhi’s-Sünne, Kitâb u Adâbı Menâsikü’l-Hacc.
saidnursi.de
Ebu Cafer Taberi
Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir et-Taberi, (Arapça: أبو جعفر محمد بن جرير بن يزيد الطبري; Abû Dscha’far Muhammad Ibn Dscharîr Ibn Yazîd at-Tabari; Abū Ǧaʿfar Muḥammad Ibn Ǧarīr Ibn Yazīd aṭ-Ṭabarī) tahminen 839 yılında Tabaristan (Farsça: تاریخ تبرستان)’nın Amol şehrinde doğmuş, 9. 10. asırlarda yetişmiş, fıkıh (فقه), hadis, tarih, dil, tefsir ve kırâat ilimlerinde çalışmalarıyla kendini kabul ettirmiş bir alimdir.
Hayatı
Ebu Cafer Taberi Tabaristan’da ,Hazar Denizi’ne sahili olan Mazenderan Eyaletine bağlı Amol şehrinde varlıklı bir aileden tahminen 838-9 yılında kış aylarında doğmuş ve ilk eğitimini burada yapmıştır. O erken büyümüş yedi yaşında hafız oldu, sekiz yaşında imam, dokuz yaşında hadis ezberlemeye başlamıştır. 12 yaşında iken doğduğu memleketi bırakıp, İlim tahsili (fi talab al-‘ilm) için Rey, Basra, Kufe, Medine, Suriye ve Mısır gibi şehir ve ülkeleri dolaştıktan sonra, hilafet merkezi olan Bağdat’a yerleşmiştir. Kaynaklar onun hocaları ve talebeleri için uzun bir liste vermişlerdir. Zamanında hadis, fıkıh (Hanefi, Şafii ve Maliki fıkıhları), kırâat, tarih ve edebiyat sahalarında meşhur olan birçok âlimden ders almıştır, yetiştikten sonra da bütün bu ilimlerde eserler vermiştir. Kırk sene süreyle, her gün kırk varak yazmak suretiyle, son derece hacimli eserler meydana getirmiştir.
Fıkıhta önceleri Şafii mezhebine mensup iken, sonradan mutlak müctehidlik mertebesine ulaşmıştır. Kaynaklar onun, Cerriyye adında sonraları ortadan kalkmış olan bir mezbebin imamı olduğunu kaydederler. Kaynaklar Taberi’nin, Ahmed bin Hanbel’den ilim almak üzere Bağdat’a geldiğini ve fakat ancak onun vefatından sonra Bağdat’a ulaşabildiğini, bunun üzerine memleketine dönmeyerek Basra, Kufa ve Vasit’de o saygıdeğer bilginlerden tahsiline devam ettiğini belirtiyorlar.
19. Şubat 923 yılında Bağdat’ta vefat etmiş ve muhaliflerinin çokluğu sebebiyle, ölümü gizli tutularak geceleyin vefat ettiği eve defnedilmiştir.
Eserleri
İmam Ebu Cafer Taberi’nin yazdığı eserlerin birçoğu kaybolmuş ve zamanımıza kadar ulaşamamıştır. Fakat bize kadar ulaşan eserlerinin bile bir ömre sığdırılması zordur ve Taberi’nin büyüklüğünün en büyük delilidir. Taberi’nin eserlerinden bazıları şunlardır.
* تأريخ الرسل والملوك والخلفاء, Taʾrīḫ ar-rusul wa-ʾl-mulūk wa-ʾl-ḫulafāʾ,
Bu Tarihsel kayıtlarlar eseri, İslam erken tarihi ve Emeviler ile Abbasiler hanedanlığı üzerine bugüne kadar önemli bir kaynak oluşturur.
* جامع البيان عن تأويل آي القرآن , Ǧāmiʿ al-bayān ʿan taʾwīl āy al-qurʾān veya تفسير الطبري, Tafsīr al-Ṭabarī ,
Câmiu’l-Beyân an (fî) Te’vîli Âyati’l-Kur’an, 883 yılında tamamladığı bu eseri Taberi Tefsiri olarak da bilinir. Taberi, çok meşhur bir tarihçi olması kadar, “Rivâyet tefsirlerinin anası” olarak kabul edilen bu tefsiri ile de şöhret olmuştur. 1903 yılında ilk defa Kahire’de 30 Cilt kapsayan kitap olarak basılmıştır.
* جريرية ; Ǧarīriya,
* اختلاف الفقهاء ; iḫtilāfu ʾl-fuqahāʾ,
Bu eseri İhtilâfu Ulemâi’l-Emsar f Ahkâmi Şerâii’l-İslâm adıyla 1933’de yayımlanmıştır.
* أصول الفقه ; uṣūlu ʾl-fiqh.
Letâifu’l-Kavl f Ahkâmi Şerâii’l-İslâm: Usûl-i fıkha dair yazdığı bir eserdir,
* Kitâbu’l-Kırâât ve Tenzîlu’l-Kur’an,
* Kitâbu Şerhi’s-Sünne: Mezhebî ve itikâdî konuları ihtiva eden eser Mısır ve Bombay (1321)’da basılmıştır,
* Kifâbu Adâbi Menâsiki’l-Hacc,
* Kitâbu’l Mûciz fi’l-Usûl,
* Kitâbu’l-Garîb ve’t- Tenzîl ve’l-Aded,
* Kitâbu Âdâbi’l-Kudât.
Vikipedi