Türk Edebiyatı

Hiciv Divan Edebiyatında/Şiirinde, Şairleri, Özellikleri, Eserleri, Hakkında Bilgi

Divan edebiyatında hiciv mizahın sınırları içinde mütalaa edilmiştir. Başlangıçtan beri kesin sınırlarla belirlenememiş olan latife, mutâyebe. mülâtafe, hezl, ta’riz, zem, şetm, kadh gibi hepsi birer söz sa­natı kabul edilen manzumeler de hicivle derece derece bağlantılıdır. Mizahla ilgili bu tür terim ve kavram kargaşasına açık­lık getirmek üzere yapılan bir tasnife gö­re hiciv sadece yergi karşılığında kullanı­lıp bunun içerisinde yer alan ta’riz sataş­ma ve taşlamaya, tehzil alay ederek kü­çük düşürmeye, zem kınamaya, şetm ve kadh da sövmeye karşılık gösterilmiştir (Levend, TDAYBeüeten 11970], s. 40; Men-gi. JTS,XX [ 1996|, s. 126). Divan edebiya­tında kişi, kurum ve olayların yerildiği hi­civler kaside, gazel, kıta. murabba, mu­hammes gibi nazım şekilleriyle yazılmış­tır. Bu tür manzumelere hicviyye. hiciv yazanlara hecâgû veya heccâv denilmiş­tir.

Klasik Türk şiirinde hiciv mücerret (tem­silî) ve müşahhas (hakikî) mânada iki açı­dan ele alınabilir. Mücerret manasıyla hi­civ, klasik şiirin odağında yer alan aşk ile yakından ilgilidir. Âşık ile rakip arasında­ki mücadele tam bir hiciv atmosferinde cereyan eder. Kendini âşık kabul eden şa­ir, sevgilinin diğer âşığı olan rakip hakkın­da daima olumsuz düşüncelere sahiptir ve her fırsatta onu hicveder. Âşık tarafından genellikle “adû. a’dâ” (düşman) ve “gayr, ağyar” (başkası, yabancılar) gibi isim­ler altında anılan rakibin hicvedilişinde ona pek çok olumsuz özellikler yakıştırılması klasik şiirin genel karakterlerindendir. Tasavvufî şiirlerde Hak âşığının kar­şısında mâsivâ, rindâne şiirlerde rindin karşısında zâhid (sofu) âşık-rakip çekiş­mesini devam ettirir; burada mâsivâ ve zâhid hicvedilir. Ancak daha ziyade gazel­lerde görülen bu ifadelerin geçtiği man­zumeler edebî bir tür olarak hicviye ka­bul edilmez.

Müşahhas manasıyla hiciv gerçek kişi­lere yönelik olup söz konusu kişiyi kötü­leme ve küçük düşürme amacıyla yazılır. Bu yönüyle sözlü saldırı demek olan mü­şahhas hicivde insan onurunu inciten mü­balağalı ifadeler ve gerçeklerin ters yüz edilmesi söz konusudur. Bununla birlikte bu tür hicivler sayesinde halk çeşitli dert­lerini, sıkıntılarını, öfke ve isyanlarını dile getirmek suretiyle rahatlar. Toplumun re­aksiyonlarına uygun olarak birtakım sıkın­tılardan akisler taşıyan, yazılmasa da söz halinde ağızdan ağıza dolaşan hicivler, çok defa mazlum halkın zalimden intikam al­ma arzusunu da tatmin eder.

Klasik Türk şairleri hicviyelerinde ge­nellikle mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tut­maya gayret ederek hicviyelerini divanla­rına almamışlardır. Bunun sebepleri ara­sında hicvin bir küfür sözü gibi algılan­ması, şairlerin bu tür sözleri kayda değer bulmamaları veya onun getireceği teh­likelerden çekinmeleri sayılabilir. Fakat toplum nazarında düşecekleri kötü duru­ma, karşılaşacakları tepkiye rağmen hic­viyelerini kaydeden, hatta onları bir mec­mua haline getiren şairler de vardır.

Divan şiirinde hicvin konusu, herkese ve her şeye uyarlanabilecek kalıplaşmış özellikler etrafında yoğunlaşır. Hicvedile­cek kişinin, olayın, kurumun yahut toplu­mun hicve değer olup olmadığına bakıl­maz. Şair için şahsî kinler, nefret ve öfke­ler, duyulan ıstıraplar ve uğranılan acılar hiciv için yeterli sebeplerdir. Bu durum­da aynı hiciv herkes için geçerli olabilir. Nitekim bir heccâvın kızdığı bir kimseyi tehdit ederken söylediği, “Benim tamam­lanmış bir hiciv divanım vardır, yalnızca hicvedilecek kişinin adı boş bırakılmıştır, oraya senin adını yazar, rezil ederim” sö­zü de bunu gösterir.

İlgili Makaleler