Felsefe Yazıları

Güvensizlik, Güven Duygusu Nedir? Tanımı (Psikoloji)

Güvensizlik

Güvensizlik, kişinin amaçları, idealleri, yetenekleri ve başkalarıyla ilişkileri ile ilgili belirsizliklerinden kaynaklanan, çeşitli sıkıntılarla karşılaştığında ortaya çıkan yardımsızlık, korunmasızhk ve yetersizlik duygusunu anlatan bir kavramdır. Güvenlik terimi gibi psikolojide özellikle Erik H.Erikson’un adıyla birlikte anılır.

Erikson’a göre, insan hayatının ilk evresi ağızın ve duyuların hakim olduğu (oral-sensory) dönemdir. Bu dönemin temel çatışması ise temel güvensizliğe karşı temel güvendir. Bebek bu ilk hayat evresini ;ya temel güven sağlayarak ve kimlik duygusuna temel olacak bir benlik duygu­su geliştirerek başarıyla geçirecek ya da bütün hayatını olumsuz yönde etkileyecek birtemelgüvensizlik yaşayacaktır. Bebekte temel güven duygusuna yol açan durumu annesiyle sevgi dolu bir etkileşim ve gerekli engellemeler içinde yaşarken istek ve ihtiyaçlarının sağlanmasıdır. Eğer anne ve çocuk arasında sevgi dolu bir etkileşim yoksa, aşırı kollayıcı veya kayıtsız anne tutumları nedeniyle, engellenmeler bebeğin benlik gelişimine hizmet edecek tarzda konamiyorsa bebekte yaptıklarının bir anlamı olduğu anlayışı gelişmeyecektir. İstek ve ihtiyaçları için ağlamasının, yani kendi beden dilinin anlamın? farkedemeyen, kendisine güvenilmemesi nedeniyle bir benlik duygusu geliştiremeyen bebekte iç dünya ile dış dünya arasında bir bölünmüşlük, bir yoksunluk ve terk edilmişlik duygusu oluşacaktır. Bu bölünmüşlük, yoksunluk ve terk edilmişlik duyguları hepsi birarada “temel güvensizlik duygusu”nu meydana getirir.Yine Erikson’a göre, insanın kişiliği hayatın önceki dönemlerinde belirlenmiş adımlar uyarınca gelişir. Hayatın ilk yılında bu adımların en temel olanı atılmaktadır. Her yeni dönemde, çocukluktan ergenliğe ve yaşlılığa doğru gidildikçe, insanın sosyal çevresi ve ilişki alanı büyüdükçe temel adımın sağlam olup olmamasının önemli etkileri olacaktır. Temel güvensizlik duygusu yerini, kendisinden ilişkilere ve ilişki kişilerine doğru yayılan bir güvensizlik duygusuna bırakacaktır. Sonuç ne kendisine, ne de başkalarına güveni olmayan, tezcanlı, ürkek ve tedirgin bir nevrotik kişiliktir.

Erol GÖKA – SBA

Güven ve Güvensizlik Duygusu

İnsanlar arasındaki ilişkilerde en temel duygu güvendir.Güvendiğimiz insanları severiz, saygı duyarız.Güven varsa en gizli sırlarımızı açabiliriz.Güven duygusuyla her tür işbirliğine açık oluruz.Bu açıdan insanların yemek,içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlarıyla beraber hayati önem taşıyan en önemli gereksiniminin güven duygusu olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak böylesine önemli bir ihtiyaç olan bu duyguyla ilgili hep sorunlar yaşarız.Ya çok kolay güven duyarız ya da yoğun güvensizlikler yaşarız.Her iki halde de etkenler farklıdır ve kökenini çocuklukta aramak gerekir.

Sağlıklı bir ailenin çocuğa kazandırdığı ilk temel duygu da budur.Doğduğu andan itibaren bir bebek annesinin kokusunda,sesinde güven arar.Her ağladığı anda ihtiyaçlarına cevap verilen,sevildiğini ve değer verildiğini bilerek büyüyen çocuklar özgüven duygusu yüksek bireyler olarak yetişirler.Çocuğun ailede gördüğü kabul,ona verilen sorumluluk, ahlaki değerler ve duyulan güven,çevresiyle dengeli ilişkiler kurma becerisi kazanmış, kendine güvenli bir yetişkin olarak toplum içinde yer almasını sağlar.Bireyin doğumla getirdiği mizaç özellikleri sağlıklı ve dengeli bir aile yapısı içinde şekillenir.Onu diğer insanlardan ayıran temel karakteri olur.
• Otoriter,baskıcı ve aşırı kuralcı
• Mükemmeliyetçi
• İlgisiz
• Aşırı korumacı
• Denetleyici
• Bağımlı
olan ailelerde yetişen çocukların büyük bir çoğunluğunun güven sorunu yaşadıklarını görüyoruz.Önce kendine güvensizlikle başlayan bu sorunun zamanla diğer ilişkilere de yansıması ve neredeyse herkese ve her şeye karşı güvensizlik olarak yayılması sık rastlanır bir durumdur.Güvensizlik duygusuna, aşırı kırılganlık, alınganlık, şüphe ve kıskançlık gibi ek duygular da eşlik eder. Kendine güven sorunu yaşayan insanlarda belirgin iki tip davranış göze çarpar.Ya pasif ve içe dönüktürler,ya da baskıcı ve saldırgandırlar.Pasif ve içe dönük olanlar özellikle toplum içinde mümkün olduğunca geri planda kalmaya çalışır ve karşılarındaki insanların kolaylıkla etkisi altında kalabilirler. Bu yönleriyle bağımlı kişilik özellikleri gösterdikleri söylenebilir.Sosyal hayatlarında hayran oldukları bir idolleri vardır.Göz önünde bulunmaktan çekinirler ama kendine güveni olan insanlara da tutkuyla bağlanırlar.

Baskıcı ve saldırgan yapıdaki kişiler ise özellikle yakın çevrelerindeki insanlara karşı oldukça katı ve hoşgörüsüzdürler.Yoğun kıskançlık duygularıyla hareket ederler. Kendilerine olan güven eksikliğinden kaynaklanan bir takım endişelerden dolayı herkesi ve her şeyi denetleme,kontrol etme ihtiyacı duyarlar.Saldırgan davranışlarıyla da korku oluşturarak diğer bireyler üzerinde üstünlük kurmaya,etkili olmaya çalışırlar.
Güven duygusu iki taraflı bir duygudur.Kendine güven duyan başkalarına da güven duyar. Özgüven problemi yaşayan insanlar ise çevreleriyle de güven sorunu yaşarlar. Sürekli olumsuzluk yaşayacaklarına dair beklentiler içindedirler.Yaşadıkları her tür olumsuzluk için hep başka birilerini sorumlu tutarlar.Dolayısıyla hayatlarının ve yaşadıkları olayların akışını başka insanların ellerine bırakabilirler.Çünkü kendi kendilerine yetebileceklerine,kendi ayakları üzerinde durabileceklerine olan inançları yetersizdir.
Evlilikler her ne kadar sevgi ve saygı temelli birliktelikler olarak düşünülse de aslında en önemli gereksinim karşılıklı güvendir.Bu duygu üzerine kurulmuş ilişkiler gelecek nesillerin yapısını belirler.Güven olmaksızın sürdürülen her ilişki baştan sorunlu başlamış demektir.

İlişkilerde tartışma ve anlaşmazlıklar yaşanması doğaldır.Ancak yaşanan olumsuzluklar çözümlenirken tarafların üstünlük mücadelesine dönüşmemelidir.Pek çok insan tartışmaları uzlaşma amacı yerine karşısındaki insanı tüketme ve güvenini sınama temeline dayandırır.Böyle bir tutumun evliliklere olumlu bir katkı sağlamayacağı açıktır.
Kişilerin başkalarına olan güvensizliği aslında kendilerine olan güven eksikliğinden kaynaklanır.Kontrol altına alınamayan bu tür olumsuz duygular özellikle evlilik gibi uzun sürmesi beklenen ilişkiler ve taraflar açısından çok yaralayıcı ve yıpratıcı sonuçlar getirebilir.Güven duygusundan yoksun evliliklerde;
• Aşırı sahiplenme,
• Kısıtlayıcı ve engelleyici tavırlar,
• Sözel ya da fiziksel şiddet eğilimi,
• Terk edilme korkusu,
• Aldatılma şüphesi,
• Kıskançlık,
• Kaygı bozuklukları, gibi davranım sorunları olduğu görülmektedir.
Kişi kendi yaşadığı güven eksikliğinin getirdiği olumsuz duygu durumlarını karşısındaki kişiye yansıtır.Bu tip ilişkilerde özgüveni düşük olan taraf sevgi kaynaklı olduğunu iddia ettiği öfke ve kıskançlık duygularını öne çıkarır.Bu duygu ilişkilere öylesine yapışmıştır ki ‘Seven insan Kıskanır’ türünde deyimlerde bile yer bulabilmiştir.Oysa seven insan kıskanmaz,serbest bırakır.Sevdiği insanın kendine özel alanları ve ilgileri olduğunun bilinciyle hareket eder.

Güven eksikliği diğer bir ifadeyle yetersizlik duygusudur.Yetersiz olduğunu düşünen birey,kendisinde olmadığını düşündüğü niteliklerden dolayı beraber olduğu insanın başkalarına ilgi duyabileceğinden endişe duyar.Bir süre sonra da bu endişe duygusu gerçeklik halini alır ve kişinin kendisi de buna inanır. İnançlar da yargıları oluşturur. Beraber olduğu insanı yargılamaya başladığında artık bir çok şey geri dönülemez noktaya gelmiştir.Toplumsal baskıların getirdiği bir kabullenicilikle bu evlilik ya katlanılarak sürdürülmeye çalışılır ya da yıpratıcı süreçlerden sonra öfke duygularıyla beraber bitme noktasına gelir.Bu nokta ‘Ne seninle,ne de sensiz’ noktasıdır.Arada çocuklar da varsa evlilik bitirilemez.Bitse bile birbirinin hayatına müdahale devam eder.
Kişiler birbirini tanıdıkça aralarında sağlıklı bir güven duygusu oluşması beklenir.Zaman geçtikçe bu duygunun sağlamlaşması gerekir.Ancak durum aksi yönde gelişmeye başlamışsa,kıskançlık ve aşırı sahiplenme duyguları artıyorsa o zaman ilişki ve kişiler açısından ciddi bir sorun var demektir. Karşısındaki insana yoğun güvensizlik duyguları besleyen kişi aslında durumun kendisi de farkındadır.Ancak bunu kabullenmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bu neredeyse kişinin karakteriyle özdeşleşmiş olduğundan değiştirilemez olduğu düşünülür ve sorumluluk hep başkalarına atılır.Yani,her durumda diğer taraf suçlanır.
• Benim istediğim gibi davranmıyor,
• Bir yere giderken benden izin almıyor,
• Dikkat çekici giyiniyor,
• Başkalarıyla samimi oluyor,
• Beni sinirlendirecek şeyler yapıyor,
• Arkadaşlarıyla ya da akrabalarıyla benden daha fazla ilgileniyor,vb gibi cümleler hep bu özgüveni düşük insanların cümleleridir.
Bu tarz ifadeler ve davranışlar,karşı tarafı yaralayıcı,bunaltıcı ve benlik duygusunu yok edici sonuçlara yol açar.Güven duygusundan yoksun kişilerle yaşanılan ilişkiler gerçekten zordur ve insanın özgüvenini ciddi olarak sarsar. Hiç kimsenin bir diğer insan üzerinde hakimiyet kurma hakkı olmadığı bilinmelidir.Hele ki bu kişinin kendi güvensizliğinden kaynaklanıyorsa.Bu kişi siz,eşiniz ya da bir yakınınız olabilir.Böyle bir durumda ne yapılabilir?
• Yetersizlik duygusunun nereden kaynaklandığı saptanmalı,
• Bir takım destekleyici faaliyetler ve çalışmalara yönelinmeli, dikkat başka yerlere kaydırılmalı,
• Gevşeme egzersizleri rahatlatıcı etkiler yapabilir,
• Yaşanılan duygunun kişinin kendi bakış açısıyla ilgili olduğunun farkında olunmalı,
• İlgi duyulan alanlarda çalışmalar yapmak kişinin kendine güven ve başarı duygusunu geliştirir.
• Karşılıklı olarak ve yakın aile üyeleriyle konuşularak davranışların sonuçları değerlendirilmeli,
• En önemlisi de kontrol edilemeyen duygusal çatışmalarda mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Güvensizlik duygusu çocukluk çağlarına dayandığından sağlıklı bir yapının oluşmasında kişisel çabalar yeterli olmayabilir.Durum tamamen çıkmaza girmeden bir terapistten destek almak oldukça yararlı olacaktır.

Psk.Serap Duygulu – Bu yazı Anneyiz Biz Dergisinde de yayınlanmıştır.

İlgili Makaleler